AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Doğru hüküm/Yanlış sonuç

Bazen öyle olur ki, insanlar, kimsenin itiraz etmeyeceği doğru bir hüküm (bir kaziye: vargı) ileri sürerler. İleri sürülen hüküm doğrudur. Buna kimsenin itirazı bulunmaz. Fakat bu doğru hüküm ya yanlış bir yerde kullanılmıştır yahut da bu doğru hükümden yanlış bir sonuç murat edilmiştir.

Bu soyut cümlelerin tarihte, Hz.Ali'ye karşı Hariciler'in kullandığı mantık örnek gösterilebilir. Hz. Ali'nin 'hakem meselesi' karşısında, Hariciler, Kur'ân'ın bir hükmünü ileri sürerek itiraza teşebbüs ediyorlardı. Şöyle ki, Kur'ân'ın: 'La hükme illâlillah: Hüküm ancak Allah'ındır' hükmüne dayanarak Hz. Ali'yi itham, hatta tekfir ediyorlardı. Çünkü, diyorlardı, hüküm madem Allah'ındır, onu hakeme tevdi etmek Kur'ân'ın bir hükmünü ihlâl etmek olur; onun bir hükmünü ihlâl etmekse, tümünü ihlâl etmeye denktir, binaenaleyh Hz. Ali, hâşâ, kâfir olmuştur. Bu iddia Hz. Ali'ye intikal ettirildiğinde şu cevabı vermiştir: 'Doğru bir sözle batıl murat olunuyor, bunu kötüye kullanıyorlar. Evet, hüküm yalnız Allah'ındır. Fakat bunlar amirlik ancak Allah'ındır, demek istiyorlar.'

İnsanların çoğunu duygusal bir atmosferin sardığı, bu duygusal atmosferin etkisiyle bir yere yönlendikleri vakidir. Böyle durumlarda onların muhakemesi saf akılla değil, fakat saf duyguyla güdülenir. Onlar ihlas ile bir doğrunun ardına düştüğü zehabına kapılır. Hele onları güdüleyen etmen keder verici bir olaydan kaynaklanıyorsa, sarıldıkları hükmün onları mutlak bir doğru ile karşı karşıya bıraktığı hususundaki kanaatleri saplantıya dönüşebilir. Ve böyle bir noktadan sonra, belki istemeden bir batılı bile savunmaya kalkışabilirler.

Savaş istememek, kan dökülmesinden rahatsız olmak, hele de ortada masum insanların kanları söz konusu ise, herkesin ortak çıkacağı bir düşüncedir. Ama bu doğru fikrin ve bu doğru duygulanımın yanlış ve batıl bir maksada mebni olarak kullanılması imkân dışı mıdır? Mücerret savaş karşıtı olmak, müşahhas bir olayın dayattığı zorunluluk karşısında nereye konulacaktır? Mücerret savaşa karşı olmak, öyle olur ki, bu fikir sahibini doğru ittifaklar kurmaktan men edebilir. Mücerret savaşa karşı olmak, insanın ayağını basacağı yer hususunda onu şaşırtabilir. Nitekim bazıları, kan dökülecek diye kurban kesmeye karşı çıkabilmektedir. Oysa kurban kesme, kendi iç mantığı açısından düşünülüğünde, tam da kan dökücülüğün karşısında ve onu önlemeye matuf bir rikkat düzleminde yer alır ve insanın şefkat ve merhametinin şahikasına çıktığı ânlarla örtüşür. Kan dökücülüğün mantığı ile kurban mantığı bu düzlemde çelişir: biri ötekiyle bağdaşmaz. Ancak kan dökücülüğe sırt çevirmek isteyen kimse bu gerekçeyle kurbanı inkâr etmeye kalkışırsa, doğru bir hükümden ve doğru bir duygulanımdan, yanlış ve batıl bir sonuca varmış olur.

Mücerret halde savaşa ve kan dökülmesine karşı olan biri, hakkın ve adaletin tecellisi uğruna savaşı zorunlu kılan şartın ortaya çıkması halinde, kararını isabetli biçimde vermek için duygusal muhakemenin aklî muhakemeyi zaafa uğratmamasına dikkat etmelidir: duygu akla galip gelmemelidir.


6 Nisan 2003
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED