|
|
Devletçiliğin
önlenemez sonu
Tanzimat'tan bu yana devam eden gayretlere rağmen, hiçbir dönemde iktidardan uzaklaştırılamayan dayatmacı zihniyet yüzünden, Türkiye bütün kurum ve kuruluşlarıyle geçmişte benzeri görülmedik bir yoksulluk ve yolsuzlukla içiçe yaşıyor. Batı ülkelerinde partizanlığın olmadığı, doğrudan demokrasinin tartışıldığı bir dönemde Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi olma yolunda hızla ilerliyor. Büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dünyada, başta devletçilik olmak üzere pek çok "değişmez doğru"nun değiştiği görülüyor. Daniell Bell yıllar önce "İdeolojilerin sonu geldi" demişti. Doksanlı yılların başında Francis Fukuyama da "Tarih bitti" dedi. Aynı yıllarda John Naisbitt ise "Politikanın sona erdiğini" ilan etti. Dünya şeffaflaştıkca devletçi toplumların hayat kaynakları bir bir kuruyor. Türkiye seksenli yıllarda Özal'la gerçekleştirdiği zorlu ve köklü bir dönüşümle, devletçi güçlerin belini bir ölçüde kırmıştı. Anadolu insanı kesinlikle ithalatcı, kapalı, devletci, ırkcı ve kendi insanı ve kültürüyle savaşan bir yönetim istemiyor. Artık Türkiye'nin yetmiş seneden beri olduğu gibi, insanına güvenmeyen, herşeyin en doğrusunu bilen, temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan "kutsal devletçi" politikalarla yönetilmesi mümkün değildir. Türkiye başta sivil toplum örgütleri olmak üzere, bütün kurum ve kuruluşlarıyla toplumun dinamizmini yok eden devletçiliği bütün yönleriyle sorgulamak zorundadır. Türkiye'nin yoksulluk ve yolsuzluktan kurtulması, toplumun ekonomik, siyasal ve kültürel alandaki üretim gücünü seferber edecek, girişimci geleneğini zenginleştirmesine bağlıdır. Misyonunun bilincinde, girişimci insanların olmadığı bir toplumda devlet üretim gücünü bütünüyle yok eder. Türkiye'deki devletçi odakların aralarında yer almak için can attığı Irak, Rusya, Çin, Arjantin ve Mısır gibi ülkelerde, devletçilik dayatmacılıkla özdeşleşmiştir. Hele Orta Doğu ülkelerinde devleti eleştirmek İslam'ı sorgulamak gibi algılanır. Octavia Paz Meksika'da Liberalizm'in Hristiyanlık'a karşı olma anlamına geldiğini söyler. Türkiye'de ise, Liberalizm geniş bir kesim tarafından "özgürlükcülük" olmaktan daha çok "ilkesizlik" olarak görülür. Rusya'nın devletci yapısının çökmesiyle Avrasya yeniden yapılanıyor. Komünizm'den Kapitalizm'e özgürlük karşıtı, dayatmacı ve devletci ne kadar, ne varsa hepsi, toplumlarının üretici gücünü ateşlemede büyük bir başarısızlığa uğradı. Toplumların ekonomik gücünü büyütmek için yola çıkan siyasi partiler, herşeyden önce seçmenlerinin taleplerini gözardı ederek, devletci politikalarının faturasını topluma ödetmeye kalktılar. Dünyanın neresinde olursa olsun, toplumlarına vizyon kazandırmak yerine düşman kazandıran devletci yönetimler, insanlarına güven veremedikleri gibi, insiyatif kullanma yeteneği de veremezler. Bunun için, Meksika ve Türkiye'de tembel ve pasif bilinen insanların, Amerika ve Almanya'ya gidince, birden çalışkan ve girişimci olmalarını devletçiler hiçbir zaman anlayamazlar. Meksika ve Türkiye'nin yoksulluğu tarihten değil, devletci güç odaklarından kaynaklanmaktadır. Türk toplumun uyuşturucu etkisi yapan devlete endeksli yaşamaktan kurtarılması gerekir. İnsanlar, aslında doğuştan çalışkandır. Onları tembelleştiren dayatmacı, hantal devlettir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |