|
|
Milliyet'in araştırması
Yazıp duruyorum: Bir yönetmen tabanca üzerine zum yapmışsa, o tabancanın bir işlevi olacaktır. Gazeteye giren her haberin bir misyonu vardır. Hele gazete tarafından yaptırılan ve yayına sokulan kamuoyu araştırmasının... Sözgelimi Milliyet gazetesinin başörtüsü araştırması... Neyi amaçlıyor sizce? Zihinleri zorlamayı mı? Hangi amaçla? Doğrusu tam tanımlamak zor... Ancak niyet ne olursa olsun, araştırmanın zihinleri zorlayacağı kesin. Acaba bizzat Milliyet gazetesinde nasıl okundu, diyelim araştırmanın dünkü sonuçları? İnsanların yüzde 75.5'inin "üniversitelerde başörtüsünün serbest olması" görüşünde olduğunu ortaya koyuyor araştırma. Yine araştırmaya göre insanların yüzde 62.6'sı "devlet dairelerinde" de başörtüsünün serbest olmasını onaylıyor. "Başörtüsü yasaklandı ve sorun bitti, artık başörtüsü sorunu yok" denildiği bir zamanda ortaya çıkan Türkiye gerçeği bu? Nasıl okumuştur insanlar bu gerçeği? Hala "yasaktan yana olanlar" nasıl okumuşlardır? "Cemaat ne isterse istesin imam bildiğini okur" diye bir söz var. "Biz toplumun yüzde 99.9'u bile farklı görüşte olsa bildiğimizi okuruz, çünkü bizim böyle bir hakkımız var, çünkü sistemin namusu bizden sorulur" diyenlerin zihinleri nasıl bir çelik örgüye sahiptir? Milliyet'in dünkü nüshasında ODTÜ'nde Sosyoloji derslerine giren Prof. Dr. Elizabeth Özdalga'nın da görüşlerine başvurulmuş. Özdalga "İslamcı" değil, "siyasetçi" değil, "başörtülü" de değil, sadece bir bilim insanı. Bakın başörtüsü ile ilgili değerlendirmeleri nasıl? "-Türkiye'nin üst elitini de büyük ölçüde kapsayan, radikal laik kesim, tesettür (türban) konusunu herkesten daha iyi bildiğini ve anladığını iddia ediyor. Onlara göre başörtüsü, Siyasi İslam'ın, irticanın ifadesi. Halbuki, tesettürü seçen kadınlar, bunu bir dini vecibe olarak görüyor. Engellendiği zaman da, dinsel özgürlüklerinin zedelendiğini düşünüyorlar. "-Dinsel inanç, başörtü sorununun ana boyutudur. Bu problem çözülmedikçe başörtüsü sorunu dini ilgilendiren bir özgürlük sorunu olmaya devam edecektir. "-Tesettür, bir dinsel angajmanın ifadesi ama aynı zamanda, tesettürü seçenler kendi çevrelerinde ve toplumda prestij ve saygınlık kazanmak, rutin hayatlarını aşan bir amaçlarının olduğunu göstermek, yükselmek istiyorlar. "-Tesettür bir rejim tehdidiymiş gibi gösterilerek, yeni orta sınıfların güçleri azaltılmak, bir "outsider," "yabancı" unsur muamelesi yapılarak siyasi iktidardan uzak tutulmak isteniyor. -Üniversitelerdeki türban yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz? "-Çözüm bekleyen en ivedi alan üniversiteler. Üniversite eğitiminden yoksun bırakılan kız öğrencilerin sorununa en kısa zamanda bir çözüm getirmek lazım. Çözüm de peruk veya değisik fantezi sapka modellerine göz yumarak değil, özgürlük getirerek olmalı. "-Türkiye'de kamuda hizmet verenler türbanlı çalışabilir mi? "-Bence hiçbir sakıncası yok. Ama Türkiye'de bu sorun, o kadar derin izler bıraktı ve belli kesimlerde o kadar güçlü tepkiler oluştu ki, bir çözüm ancak bir reform şeklinde yani adım adım gerçekleşebilir. "-Türbanlı resepsiyon krizlerine ne diyorsunuz? "-Bu konuyu çok yadırgıyorum. Hükümet üyelerimiz ve milletvekillerimiz görevi başında ama resmi resepsiyonlara eşleriyle birlikte katılamıyorlar. Tuhaf ve yakışıksız bir durum. Dışarıya karşı otoriter ve hiyerarşik bir Türkiye imaji veriyor. "-Çocuklarin küçük yaşlarda ailesinin inançları ve tutumu doğrultusunda türban takması bir baskı anlamına gelmiyor mu? "-Evet, bu konuda topluma bir sorumluluk düşüyor. Böyle bir sorumluluğu ancak özgür toplumlar yerine getirebilir. Aile baskısı mı kötü, devlet baskısı mı? Türkiye'de devlet baskısının azalması lazım ki, toplumun gözetimi altında aile baskısı azalabilsin. Kaldı ki, başörtü konusunda aile baskısı sadece örtmek yönünde değil her zaman. Birçok üniversite ögrencisi tesettür giydikleri için ailelerinin baskılarına da maruz kaldı." İşte, bilimin durduğu yerde ayrıntıların sağlıklı tesbiti ve "kim nasıl görünüyor?"un cevabı. Acaba diyorum, Prof. Özdalga'nın değerlendirmeleri kaç kişinin çelikleşmiş zihin duvarını delip de içeri nüfuz edebilir? Zor, çok zor. Bir fanatizm duvarı ile mücadele söz konusu... Öyle bir "demokratik" ülke ki Türkiye, çoğunluk olmak, kimi zaman "özgürlüğe sahip olma imkanı"nı bile sağlamıyor, değil iktidar olmayı... Milliyet'in yayını bu çarpıcı gerçeği, yüzümüze vuruyor. Toplumun üçte ikisi "özgürlük" istiyor, ama özgürlük sağlanamıyor. Ve biz... AB ekseninde demokratikleşme arıyoruz. Ne yazık ki, kendi dinamiklerimizle çözemiyoruz özgürlük sorunumuzu... Brüksel'den kalkan uçaklar Ankara'ya "özgürlük paketleri" yağdıracaklar da Prof. Özdalga'nın ifadesiyle "yabancı unsur" muamelesine tabi tutulan bizim insanlarımız asgari vatandaşlık haklarına kavuşacaklar... Dramatik değil mi? Evet dramatik... Sadece başörtüsü sancısı bile Türkiye'de demokrasi standardının sorunlu yapısı hakkında çok net ölçüler verebilir. Başörtüsü eşittir demokrasi ayıracı...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |