AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
Sezer'in durumu
hukuken tartışmalı!
Tasarrufçudur. Üç lambadan birini söndürür. Devletin parasını çarçur etmez. Hiç iş yapmadan ay başından ay başına maaş almaya gelen "danışman"lardan hazzetmez. O kadar dürüst ve namuslu ki, başkanlığı döneminde Anayasa Mahkemesi'ne bir tane bile yeni makam otosu aldırmadı. Kağıt harcamasını yarı yarıya azalttı... Makam otosuna hiç binmedi, hep Toyota kullandı. Emrinde 200 milyar liradan fazla "temsil ve ağırlama bütçesi" vardı; neredeyse bir kuruş bile kullanmadı, para Hazine'ye iade edildi. O kadar dürüst ki, adli tatil günlerinde hep çalıştı. Mesai varmış gibi dairesine gitti. ("Zaten postacı da izin günlerini mektup dağıttığı adresleri dolaşarak geçirirmiş" diyeceğim ama, Cumhurbaşkanı seçilince Cumartesi-Pazar rutinine takılıp Çankaya'yı halka ve parlamentoya kapattı... Kuzey Irak'ta askerimizin kafasına cuval geçirilirken, Ahmet Necdet Sezer tatildeydi ve ancak iki gün sonra ortaya çıktı. Demek ki o kadar da çalışma heveslisi değilmiş.) Sakin bir insan. Parti kapatma davalarında tansiyonu yükselten bazı ters kararlara imza atmış ama, ona kalsa böyle "sevimsiz" işler yapmazmış. Neylersin ki, bazı mecburiyetler... Eşi Semra Sezer de sakin bir insan... Semra Hanım emekli öğretmen. Mütevazı, tutumlu. Öğrencileri onu yeşil etek-ceket, siyah bluzuyla hatırlıyor. Uno'su var. Alışverişini Ordu Pazarı'nda bizzat kendisi yapıyor. Eşinin sahip olduğu devlet imkanlarını bir kez bile kendisi ve çocukları için kullanmadı. Bunlar yazılıp çiziliyor. Daha da yazılacak. Şunu merak ediyor insan: Ne yani, sahip olduğu devlet imkanlarını kendisi ve çocukları için kullansa mıydı? Devletin parasını har vurup harman savursa mıydı? Mercedes'lerden inmese miydi? Selefi Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın yaptığı gibi, 60 bin kilometre benzin faturası gösterip Hazine'yi tırtıklasa mıydı? Ortalama namus ve ahlak anlayışı, ne zamandan beri "erdem" sayılır oldu? Dürüst olmak, devletin parasını çarçur etmemek, mesaiden çalmamak, efendi efendi işine gidip gelmek, "benzin ianesi"ne tamah etmemek her insanın, vicdan sahibi her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının görevi değil mi? Neyse... Anayasa'ya göre, hiçbir siyasî, "falanca kişiyi seçiyoruz" diyerek kamuoyu önünde "açık deklarasyon" imzalayamaz. Parlamentoyu yönlendiremez. Tavsiye kararı alamaz. Milletvekillerini kanaat belirlemeye zorlayamaz. Cumhurbaşkanı "gizli oy"la seçilir. Cumhurbaşkanlığına aday olan kişi, (bürokratsa eğer) görevinden istifa eder; yetkilerinden, aidiyetinden, (varsa) üniformasından arınır. Örneğin, Orgeneral Faruk Gürler, aday olunca görevinden (Genelkurmay Başkanlığı'ndan) istifa etmişti. Seçilemeyince emekliye ayrıldı. Oysa Ahmet Necdet Sezer, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in "açık deklarasyon"undan sonra Cumhurbaşkanlığına aday oldu; "pürüzsüz" olarak Meclis'in huzuruna çıkmayı "zül" addettiği için de, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan istifa etmedi. Bırakın istifayı, bunu aklına dahi getirmedi. TBMM kaynaklı anayasa ihlallerinde (ve uyuşmazlıklarda), tashih organı Anayasa Mahkemesi'dir. Peki, Anayasa'yı korumakla mükellef Anayasa Mahkemesi üyelerinin dahil olduğu ihlalleri kim, hangi organ tashih edecek?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |