AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
aceleci olunmaz ki... KADEK'in kendisini lağvettiği haberi bir iki istisna dışında bütün gazetelerde tek bir sayfa editörünün elinden çıkmışcasına “tek tip” başlıklarla verildi... Oysa, habere nispeten geniş yer ayıran bir gazeteden öğrendiklerimiz, “tek tip” başlıklarla vakit geçirmek yerine, ciddi olarak düşünülmesi gereken bir gelişmeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor...
Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadeleyle geçirdiği yıllar malûm; bu yılların kaç cana malolduğu malûm; bu yılların ülkeye kaç milyar dolara malolduğu malûm; PKK'nın malûm nedenlerden dolayı niçin KADEK'e dönüştüğü malûm; KADEK'in askeri ve politik olarak ne tür sıkıntılar içine düştüğü malûm; şu kadar yıldır yine malûm nedenlerden dolayı (çok şükür) bir “ateşkes”in yürürlükte olduğu malûm; “Kürt sorunu”nun ülkenin en başta gelen sorunlarından birisi olduğu da malûm... Görüyorsunuz, bu konuda herkesin malûmu olan pekçok bilgi var ortada. İşte bu malûm çerçeve önümüzde dururken, KADEK'in kendisini lağvettiği haberi düştü haber merkezlerine... 'TEK TİP' BAŞLIKLAR Peki KADEK bu işi niçin yaptı? KADEK içinde yer alanlar eski örgütlerini lağvedip, onun yerine Kürdistan Halk Kongresi adlı bir örgütü niçin kurdular? Bu soruya verilecek makûl bazı cevaplar da herkesin malûmu. Mesela en başta, KADEK'in Avrupa'da yakın zamanda tekrar düzenlenecek olan “terör örgütleri listesi”ne girme ihtimalinin yüksek olmasından dolayı, örgütün bir an önce harekete geçip kendisine yeni bir ad seçerek bu fırtınadan kurtarmaya çalışması, yolundaki açıklama. Ancak, bu ve benzeri cevaplar ortada olmasına rağmen, gazetelerin KADEK'in kendisini lağvettiğine ilişkin haberi, 12 Kasım tarihli gazetelerde karşılaştığımız gibi, tek bir sayfa editörünün elinden çıkmışcasına tamamen “tek tip” başlıklarla vermesi uygun mudur? İsterseniz, soruya cevap vermeden önce, 12 Kasım tarihli gazetelerin önemli bir bölümünün söz konusu haberi hangi başlıklarla verdiklerine göz atalım:
Cumhuriyet: “PKK'nin terör oyunu” / “KADEK meşru kılıf arayışında”.
İSTİSNALAR... Söyleyin, haksız mıyız? Bu başlıkların tamamı aynı elden çıkmış gibi değil mi? Bu başlıkların habercilik açısından çok problemli olduklarını da söyleyebiliriz. Ama önce, yine 12 Kasım tarihli iki gazetede karşılaştığımız iki farklı başlığı da aktaralım: Radikal: “PKK'ya yeni ad: PRD” Yeni Şafak: “PKK- KADEK adını değiştirdi” / “PKK- KADEK lağvedildi”. Bakın, diğerlerinden gerçekten farklı, daha olayın üzerinden bir gün geçmemişken olup biteni pek “bilmiş” bir tarzda özetleyen diğer başlıklardan çok farklı iki başlık değil mi bunlar? Radikal ve Yeni Şafak, bu haberlerinde, kendilerinin sadece birer gazete olmaktan ibaret olduğunu unutmadan, okurlarına neler olduğunu aktarmakla yetiniyor. KADEK'in ad değiştirmesi karşısında yapılan farklı açıklamalara ilişkin bilgiler tabii ki bu gazetelerde de yer alıyor. Ancak bu iki gazetenin kaçındıkları asıl davranış, daha dün bir bugün iki, olay henüz çok yeniyken attıkları başlıklarla gelecekten de haber vermektir. SABAH'TAN ÖĞRENDİKLERİMİZ Ayrıca şu da var: Sabah'ın konuya ilişkin geniş haberinden öğrendiğimize göre, örgütün Başkanlık Konseyi üyesi Cemil Bayık, yaptığı konuşmada örgütün “Leninist parti etkilerini aşan yeni bir yapılanmaya girdikleri” de söylüyor. Bize göre, PKK-KADEK (ve şimdi PRD) adlarıyla anılan bu örgütten “Leninist parti modeli”ne yönelik yapılan bu (belki de) “ilk” eleştirel açıklamaya bu derece kayıtsız da kalınmamalıdır. Eğer Bayık'ın bu açıklaması gerçeği yansıtıyorsa, bu haber “milliyetçi” olduğu kadar “Stalinci” sıfatını da hakeden örgüte dair çok önemli bir haberdir. Bu arada Bayık'ın “ateşkesin devam edeceğine” dair açıklaması da (ne hikmetse) gazetelerin hiç mi hiç önem vermediği bir bilgi. Oysa, “Leninist parti” ile ilgili açıklama gibi, bu açıklama da gazetelerin ciddiye alması gereken (nedeni çok basit: çünkü çatışma yok, ölen, yaralanan yok) bir niteliktedir. Hatta, Bayık'ın “gericilik ve etnik milliyetçilikle mücadele edileceği” şeklindeki açıklaması üzerinde de, “KADEK'in ad değiştirmesi konusu, herhalde olayın henüz çok yeni olmasından dolayı 12 Kasım tarihli gazetelerde köşeyazılarına konu olmamıştı. Bu çerçevede iki istisna ile karşılaştık: Mehmet Barlas'ın Sabah gazetesindeki köşesinde yer alan kısa bir çerçeve-yazı ve Ali Bayramoğlu'nun tamamı bu konuya ayrılmış yazısı. Barlas, doğrusu çok haklı olarak, “KADEK'in manevrası!” başlıklı bu çerçevede şöyle yazıyordu: “Terörist KADEK örgütü, kendini feshetmiş. T.C. Dışişleri Bakanlığı da, bu gelişmeyi 'ciddiye alınmayacak taktik bir manevra' olarak değerlendirmiş Reuters'e göre. Bence, taktik manevralar, terörist eylemlere her zaman tercih edilmelidir. Silahı bırakıp, hep böyle taktik manevra yapsa daha iyi olmaz mı? (Gazete başlıklarının büyük bölümünün, Barlas'ın söz ettiğini Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan değerlendirmenin izinden gittiğini hatırlatmaya gerek yok herhalde!) Ali Bayramoğlu'nun yazısına gelince: Yeni Şafak okurları tarafından okunduğunu varsayarak yazının kısa da olsa bir özetini vermeye girişmeyecek, yazıdan kısa bir cümle aktarmakla yetineceğiz: “Çatışmacı mantık, çatışmadan beslenir...” Sonuç olarak, “hazır yemek” gibi haber başlığının “hazır”ının servisi de en kolay işlerden birisidir; mühim olan ülkede ve dünyada olup bitenleri, gelişmeleri aktarır ve değerlendirirken sabırla hakkını vermeye gayret etmek! (K.B.)
Tetikçiler yakalanınca Vatan 'açık pozisyon'da kaldı...
Kaya Çilingiroğlu'nun “mafyavarî” bir saldırıya uğramasını haberleştiren gazeteler arasında Vatan'ın özel bir yerinin olduğunu yazmıştık dün... Vatan dışındaki gazetelerin haberi yansıtma biçimlerini özetlersek: Bazı gazeteler, olayın nedeni konusunda o aşamada hiçbir doyurucu cevap olmadığı için, doğru bir şekilde sadece “olay”ı aktarmakla yetinmişti... Bazı gazeteler de ortalıkta dolaşan ihtimalleri sıralamış, biz bunu da “meşru” bir haberleştirme biçimi olarak değerlendirmiştik... Vatan gazetesi ise, hatırlayın, bütün gazeteler arasında bir yıldız gibi parlıyordu; olayı “çözen” ve sürmanşetinden ilan eden tek gazeteydi: “Kaya'yı neden vurdular? AÇIKLIYORUZ… Yeraltı dünyasına yakın bir isme 160 bin dolar borcu vardı. Bir yıldır ödemediği borcun bedeli üç kurşun oldu. (…) Saldırının, Trabzonspor Kongresi ile ilgili olduğu söylendi. Ama gerçek çok farklı. Kurşunların ardında bir alacak-verecek meselesi var.” Dünkü Kronik Medya'da Vatan'ın bu “kesin” haberciliğini şöyle eleştirmiştik: “Yanlış anlaşılmasın, belki de olay, Vatan'ın yazdığı nedenle gerçekleştirildi… Belki de önümüzdeki günlerde bu ihtimal kesinlik kazanacak… Fakat haber dili diye bir şey var… Güçlü de olsa, bir ihtimali 'açıklıyoruz' deyip, kesinmiş gibi sunmak olacak şey mi?” Atışların serbest olduğu o ilk gün “hakkını” maksimum seviyeden kullanan Vatan, olay belirsiz kalmaya devam etseydi, iddiasını sürdürebilecekti. Fakat şanssızlık şurada ki, tetikçiler ertesi gün yakayı ele verdiler ve Çilingiroğlu'nu, Vatan'ın ilk gün “öyle diyorlar ama değil” dediği nedenden dolayı vurduklarını açıkladılar. Olayın “nedeni” konusunda 13 Kasım Perşembe tarihli bütün gazeteler hemfikir ama biz Vatan'dan okuyalım: “Kaya Çilingiroğlu'na yönelik saldırıyla ilgili olarak 2 şüpheli gözaltına alındı. İsmail Tabaklı ve Şükrü Hacı Süleymanoğlu adlı sanıkların üzerinde bir de ruhsatsız tabanca bulundu. Trabzon'daki bazı grupların, yakın dostu Ağaoğlu'nun başkanlık yarışından çekilmesini isteyen Çilingiroğlu'nun peşine düştükleri iddia edildi.” Siz bakmayın haberdeki “Çilingiroğlu'nun peşine düştükleri iddia edildi” gibi laflara… Yakalananların polis ifadesi bu… İkinci gün çark etmeye çalışırken haberi olabildiğince muğlak bir biçimde sunma çabasının bir sonucu… Zaten başlık da o nedenle alabildiğine soğukkanlı: “İKİ ŞÜPHELİ YAKALANDI…” Gelişmeler, bir gün önceki Vatan'ı “açık pozisyon”a düşürmüş olmasaydı, Vatan'ın başlığı hiç şüphe yok ki “İşte Kaya'yı vuranlar” gibi “kesin” bir başlık olacaktı… İkici gün verilen haberin birinci günkü haberi açıkça tekzip etmesi yetmezmiş gibi, bir darbe de Çilingiroğlu'nun avukatından gelmiş Vatan'a… Şu satırlar, gazetenin haberinin içine gömülen “Avukatının açıklaması: Kimseye borcu yok” başlıklı çerçeveden: “Gazetenizin 12 Kasım 2003 Çarşamba günkü nüshasında 'Kaya'yı neden vurdular, açıklıyoruz' manşeti ile birinci sayfadan verilen haberde 'Yeraltı dünyasına yakın bir isme 160 bin dolar borcu vardı, bir yıldır ödemediği borcun bedeli üç kurşun oldu!' şeklinde yer alan haber herhangi bir gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkilimizin bugüne kadar ticari hayatında protesto olmuş bir senedi, karşılıksız çıkmış bir çeki dahi bulunmamaktadır.” İşte böyle… Koca bir gazete, işin alfabesinde yazan apaçık bir kuralı ihlal ediyor ve bir gün sonra tam bir istiskale uğruyor. Sansasyon merakının gazetecilere istiskal olarak döndüğü kimbilir kaçıncı örnek bu? (A.G.)
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |