|
|
Anılar... Anılar... Anılar...
"Yine ne varsa eski topraklarda var." En uzun süreyle genelkurmay başkanlığı yapmış Org. Doğan Güreş'le sohbet ederken içimden bu duygu geçti. Günlerdir YÖK ekseninde imam hatip okullarını konuşuyoruz ya, konunun bugüne kadar kimsenin aklına gelmemiş bir yönü onu dinlerken kafama 'dank' ediverdi: Irak'a asker göndermeye hazırlanan Türkiye, gideceği bölgede yaşayan insanlarla yakınlaşmasını sağlayacak 'bağlara' güveniyor, bunun için gerekli evsafı dışarıda aramayacaksa, imam hatip okulu mezunlarına ihtiyacı olacak demektir... Bunu Doğan Güreş söylemedi; onun bütün söylediği şu: "Oraya gittiğimizde ortama kolayca uyum sağlayabilecek Arapça bilen uzman çavuşlara ihtiyacımız olacak..." ABD'nin bize orada hâlâ ihtiyacı olduğuna ve askerlerimizi mutlaka istediğine inandığı için Org. Güreş'in bu tespiti çok değerli... Hani, imam hatip mezunları gönüllü yazılacak değiller, ama insan yine de sormadan edemiyor: "Bu kadar imam hatip mezunu ne olacak?" deyip duranlar, "Biz araştırdık, Türkiye'nn ihtiyacı onbin kadar imam hatipmiş; daha fazla öğrenci kabul etmemeli" gerekçesini seslendirenler bu ihtiyacı neden düşünmezler? Genelkurmay 2. başkanı Org. İlker Başbuğ konunun bu yönünü görmemiş olabilir mi? Kanal 7'deki 'Ters Köşe' programı için Akif Beki ile birlikte kendisiyle dün söyleşirken, Doğan Güreş, "Asker çok yönlü düşünür, dünyadaki her gelişmeden haberdardır, bütün ihtimalleri katarak hesaplarını yapar; siyasî sorumluluk taşıyanların yerine ben olsam, Harp Akademileri ile daha yakın işbirliğine giderim" de dedi. Elindeki malzemeye şöyle bir göz attığımda gördüm: Fikir oluşturmaya yarayacak her önemli makaleyi, hatta kenarda köşede kalmışları bile, dağıtıma sokuyor Harp Akademileri, bazılarını Türkçeye de çevirerek... Başbakan Tayyip Erdoğan üç milletvekilini eski genelkurmay başkanını ziyarete göndermiş. Heyetin başında iktisat profesörü İstanbul milletvekili Nazım Ekren varmış... "Size tam üç saat konuşacağım" demiş Doğan Güreş ve o üç saat zarfında kendisinin önem verdiği hususları birer birer anlatmış... Bizim programı izleyenler de herhalde aynı kanaate varmışlardır: Çok aklı başında tespitleri var eski genelkurmay başkanının; sürekli görüş açıklayan pek çoklarından farklı olarak, dünyada meydana gelen olaylara, serinkanlılıkla ve geniş kapsamlı bakabiliyor... "Ben, bana görüş sormaya gelen herkese, her siyasiye ve devlet görevlisine açığım" dedi Org. Güreş... Bizim de hatırımızı kırmayarak, rahatsız olduğu halde, programımıza katıldı... Yıllar önce, kendisinin Türk Silâhlı Kuvvetlerinin başında bulunduğu dönemde, genelkurmay da her görüşe açıktı. Gazi Orduevi'nde verilen nice dâvete katıldığımı hatırlıyorum. O zamanlar askerlerin gözüne girmek için olmadık şaklabanlıklar yapanlar çıkıyordu ve onlara 'Mehmetçik gazeteci' diye takılanlar oluyordu. Biri, beni de kendilerine takılanlar arasında gösterecek biçimde şikâyette bulunduğunda, Güreş Paşa, "O ne dediğini bilir" cevabını yapıştırıvermişti... Kendisiyle ilgili bir de 'kriz' anım var... PKK ile mücadelenin sürdüğü dönemde genelkurmay karargâhına çağırılmıştım. Genelkurmay başkanı Org. Doğan Güreş'in o günlerin sıcak gelişmeleriyle ilgili bilgi aktaracağı söylenmişti. Zaman'daydım ve Tamer Korkmaz'la birlikte gittik karargâha. Şimdi Ege ordu komutanı olan Org. Hurşit Tolon o dönemde genelkurmay genel sekreteriydi ve sohbetimiz sırasında elini kâğıttan kaldırmadan sürekli not tuttuğunu hatırlıyorum... Görüşmenin tek bir şartı vardı: Bizimle konuşan ve görüşlerini açıklayan bizzat genelkurmay başkanı olduğu halde, haberimizde kendisinden adlı adınca söz etmeyecek, 'üst düzey bir komutan' demekle yetinecektik... Canımıza minnetti. Çok verimli geçen, aydınlatıcı ve ilerisi için umutlandırıcı bir görüşme oldu. Dışarı çıktığımızda, Tamer'le bayağı heyecanlandığımızı bugün bile hatırlıyorum... Gazetenin baskıya girdiği gün, hani olmaz ya, Hürriyet'in yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün beni telefonla arayacağı, benim de Doğan Güreş'ten işittiğim görüşleri lâfın arasına sıkıştıracağım tuttu. "Çözüm için siyasetin önünde engel biz değiliz" diyordu 'üst düzey bir komutan' ve 'anadil yasağı' konusunda o güne kadar pek cesaret edilemeyen bir açılıma imkân sağlayacak şu sözleri söylemekteydi: "Ben nasıl böyle bir yasaktan yana olurum; kendi annemle başka bir dille konuşuyorum..." Aktardığım düşünceler Ertuğrul Özkök'ün çok ilgisini çekti. "Bizde de yayımlansın" teklifini Zaman yönetimi kabul edince haber ve yazımı geçtim, ertesi gün Zaman'ın haberi Hürriyet'te de yer aldı. Ve küçük bir kriz koptu. Her iki yayında da 'üst düzey komutan' şartına uyuluyor, söylenmemiş veya yanlış aktarılan hiçbir cümle bulunmuyordu. Ancak, karargâhın rahatsız olduğu da belliydi. Benimle temasa geçen bir komutan, "Ama, o mülâkatı biz Zaman'da çıkmak üzere planladık, niye Hürriyet'e de verdiniz ki..." diye muaheze edecekti. O gün bugündür, "O haberin, tamamen tesadüfi bir görüşmenin sonucu olarak Hürriyet'te de çıktığına inandılar mı acaba?" diye kendi kendime sorarım... Irak'a asker gönderilecekse 'ortama' uyum sağlayacak ve Arapça bilen 'uzman çavuş' arayışına girilecek midir dersiniz?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |