AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Cebren ağabeylik olur mu?

Irak politikasında geldiğimiz yer; yıllardır biriken dış politika problemlerinin Türkiye'nin önüne koyduğu engele mahkum olmaktan ibarettir. Hem Amerika hem de Ortadoğu ile ilişkiler eksenindeki politik adımların tamamı bu yanlışlarla dolu geleneğin gölgesinden kurtulamamıştır. Baskı altındaki bu dönem Türkiye'yi ifrattan tefrite sürüklemiştir. Uzun yıllar içe kapanıp, "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesi sınırlarında ve uluslararası dengelere harfiyyen uyarak yaşadıktan sonra şimdi birdenbire "işgal gücü" olmaya kalkmak da bu savrulmanın bir tezahürüdür. Türkiye'nin BM kararı olmaksızın hatta uluslararası toplumun keskin tepkisine rağmen, asker gönderme kararı alabilmesi dış politikada fevkalade önemli bir makas değişikliğidir. Ankara, bu kararla yeni bir politik düzleme geçmenin ilk adımını da atmıştır.

Yani, "uslu çocuk"luktan bıkmış ve küresel bir sokak kavgasının kucağına atılmıştır.

Ne var ki, bu atılışın temelindeki veri ve analizler uslu çocukluk döneminden kalma korku ve endişelerden ibarettir.

Türkiye, bir türlü önüne geçemediği PKK terörünün baskısı altında Kürt olan herşeyden korktu, içeride dışarıda Kürt unsurlara endişeyle yaklaştı. Bir politika geliştirmeyi değil, tehlikeden uzak durmayı tercih etti. PKK'yle savaşırken Irak'ta damla damla büyüyen gelişen Kürt federasyonu potansiyelinin varacağı noktayı hesaplamak istemedi. Böyle bir oluşumu lehine çevirmek için bütün diplomatik seçenekleri de elinin tersiyle itti. Bunlar arasında IKDP ve IKYB'yi himaye altına alıp, Kuzey'de birgün Kürt devleti kurulacaksa bunun hamisi olmak da bulunuyordu. Ama, Türkiye'nin güneyinde bir türlü üstesinden gelinemeyen problem, sınırın ötesinde mantıklı ve rasyonel bir politika üretmeye mani oldu.

Sınırın berisinde de durumun pek parlak olmadığı son dönemde yeniden anlaşıldı. Büyük bir gururla üstesinden gelindiğini ilan edilen PKK terörünün aslında bitmediği, bitmek şöyle dursun ciddi bir tehdit olmaya devam ettiği ortaya çıktı. Türkiye'nin terörle mücadelede başarılı olamadığı, sınıra yığılmış 5 bin PKK'lının her an aktif hale gelebileceği belli oldu. Üstelik bu öylesine önemli bir tehdit ki Türkiye, PKK'dan kurtulabilmek için uluslararası tepkilere aldırmadan Irak'a asker göndermeyi göze almıştır. Yüksek siyasi hedeflerle kamufle edilen asker gönderme kararının temelinde PKK'yı tasfiye edebilme umudu yatmaktadır. Bu da Türk dış politikasının baskı altında karar aldığının bir başka delilidir.

Oysa, "Türkmen kartı" gibi fantastik politik malzemelerle vakit kaybedilecek yerde Kürt gerçeğiyle yüzleşilse ve buradan bir "Kürt kartı" oluşturulabilse baskı ve kompleksle sınırlanmamış olunacak, bölge üzerinde rasyonel bir projeksiyon geliştirme imkanı bulunacaktı. Buna rağmen şimdi, muhtemelen yüzyıllarca birlikte yaşayacağımız insanların düşmanı olarak Irak'a girmek daha derin yaralar açacaktır. Sadece Arap Irak halkına karşı değil, Kürtlere karşı da düşmanlık derinleşecektir. Ortalık durulduktan sonra Türkiye, bu insanların hepsinin birden toprağını işgal etmiş bir gücün adı olarak anılacaktır.

Fayda-maliyet analizi yapılırken bu uzun vadeli düşmanlığın da faturayı daha da şişireceği hesaplanmalıdır. Cebren kimyese ağabeylik yapamayacağımız, kimsenin toprağına barış getiremeyeceğimiz bilinmelidir.

Bugün barış götürmek için gittiğimiz insanlarla yarın aramızda bir barışma ihtiyacı doğarsa, bunu ABD dostluğuyla ikame edemeyeceğimizi de unutmamamız lazımdır.


10 Ekim 2003
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED