AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Başörtüsü karşıtlarının derdi

Kuran kursları, Fransa'da okullara başörtüsü yasağının konması, şimdi de bir milletvekilinin başörtüsü için standart belirleme teşebbüsleri, son zamanlarda başörtüsünü yeniden gündeme oturttu. Bu mevzu Türkiye'de de, yurtdışında da bir müddettir enine boyuna tartışılıyor. Olayın özgürlükler boyutundan tutun, hukuk ve laiklik açısından yansımalarına kadar herkes ve her kesim söyleyecek bir şeyler buluyor.

Ortaya konan tartışmanın hiçbir yere gitmediğinin farkında mısınız? Bundan sonra da bir yere gideceğe benzemiyor, çünkü oluşan kavram kargaşası düşünce ufkumuzu oldukça bulandırıyor.

Öncelikle şunu baştan belirtmeliyiz: Olayın hukukilik boyutunun bu aşamada tartışmalara hiçbir şekilde girmemesi gerektiğini düşünüyorum. Gerekli tüm kanunları çıkarırsınız ve sorun bir anda "çözülmüş" olur. Bu tavrı benimseyen yasakçı profesörler uygulamayı ilk başlattıkları zaman, bunun henüz kanunen çözülmediğini ve esasında yaptıklarının kanuni olmadığını bilmiyorlar mıydı? Kanunsuzluğu hukuka uydurmayı becerenlerin ülkesi burası ne de olsa. Bugün gerekli tüm kanunların çıkmış olması da hiçbir şeyi değiştirmez. Meşruiyeti tartışılmamış ve kamuoyuna mal edilmemiş hiçbir kanunun haklı bir temeli bulunamaz. Yanlış olan, meseleyi hukuk çerçevesinde tartışıyor olmamız. Oysa başörtüsü tartışmalarının oturması gereken zemin "meşruluk" zemini olmalı.

Ancak dananın kuyruğunun koptuğu nokta da burası maalesef. Meşruiyeti hangi zemine oturtacağımız ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. İşte burada laikliği önceleyenlerle, bireysel özgürlükleri önceleyenler karşı karşıya geliyor. Özgürlükçülerin temel tezlerini anlamakta çok zorluk çekmiyoruz. Zira inancını yaşama özgürlüğü, can, mal ve namus özgürlüğü gibi daha temel özgürlükleri ve bir başkasının inancını yaşama özgürlüğünü ihlal etmediği ölçüde herkesin benimsemesi gereken bir haktır. Din adına yapılan terör eylemleri bu anlamda suçtur ve cezalandırılmalıdır.

Özgürlükçülerin bu kuvvetli tezi karşısında laikliği önceleyenlerin nereye vardığını düşünmeden tez ürettiklerini görüyoruz. Laiklik, iddialara göre, ne de olsa, bir tahakkümü ifade etmiyor ve inancın belli bazı sınırları aşmamak kaydıyla yaşamasını kutsal atfediyor. Bu sebeple bu kesim, başörtüsüne toptan bir savaş açmak yerine, sadece siyasal bir sembol olarak karşı çıkıyor. Bu sudan gerekçe esasında oldukça komik bir iddia. Sanki her "siyasi sembol" otomatikman yasaklanması gereken bir şeymiş gibi. Düşünsenize, yakın bir gelecekte sol yakadaki parti rozeti veya "radyomu istiyorum" kampanyasına katılanların yakasına taktığı siyah kurdele ile "kamusal alana" girmek bir anda yasaklanabilir bu mantıkla. Siyasal bir sembolle belli yerlere girilmez gibi bir kanun mu var?

Başörtüsünü bu gerekçeyle yasaklamak o kadar komik ve yüzeysel ki, bu iddiayı taşıyanlara yakıştıramıyorum doğrusu. Bu sebeple daha derinlerde bir başka güdü aramak gerektiğine inanıyorum. Öyle anlaşılıyor ki, belli bir şekilde örtülen başörtüsü esasında modern devletin yapısını değiştirmek amacını taşıyan bir hareketin siyasi sembolüdür ve bu anlamda yasaklanması gerekmektedir. Başörtüsü, tabir caizse, seküler devlet yapısını ve haliyle laikliğin sınırlarını zorlamaktadır. Bu tezin ne kadar geçerli olduğunu da ayrıca sorgulamak gerek. Ancak doğru olduğunu varsaysak bile bu, uygulanan yasakçılığın mantığını açıklamaya yetmiyor. Çünkü bir sembol olarak başörtüsünü yasaklamanın ne fayda sağlayacağı sorusu hala geçerliliğini koruyor. Eğer bu sembolü takmak bir tehdit oluşturuyorsa ve bir suç teşkil ediyorsa, bu durumda başörtüsünü belli bazı yerlere sokmamak, ne bu tehdidi ortadan kaldıracak, ne de oluşan suçu cezalandıracaktır.

Kanaatimizce başörtüsüne husumeti olanlar içinde bu kadar net düşünebilen ve bunu tehdit olarak algılayanlar oldukça azınlıkta. Tartışmanın beri tarafında kalanlar için, başörtüsü siyasi bir tehditten ziyade, toplumsal bir tehdit olarak algılanıyor. Bu çerçevede ifade edilmese de başörtüsü ve din, arabesk, Anadoluluk ve köylülükle aynı kefeye konuyor. Tüm bunlar, elinde viski bardağı tuttuğu halde adı Ahmet, Mehmet olanların görmeye tahammül edemedikleri, ama içlerinden de atamadıkları bir evhamın tedirgin edici yansımaları. Başörtüsü, Fransızlar içinse yıllarca ezdikleri milletlerin uyanışını sembolize ediyor. Fransızların korkulu rüyası, ABD'de yaşanan zenci uyanışının bir benzerinin kendi ülkelerinde yaşanması.

İster Türkiye'de, ister Fransa'da olsun laikliği önceleyenlerin içinde bulundukları çelişkili durum işte budur. Ellerinden gelse, başörtüsü gibi tehditlerin hepsini bir kaşık suda boğmak istemektedirler. Bunu yapamayacakları için, yapabildikleri şeyi yapıyor ve iktidar erkini kullanarak bunları toplumsal hayatın, dikkat buyurunuz kamusal alanın demiyorum, mümkün olduğunca önemli bir kısmından dışlayarak gözden ırak tutmak ve onları toplumsal bir baskı ve aşağılama yöntemiyle cezalandırmak yolunu benimsiyorlar.

Tabiatıyla, laikçiliği önceleyenlerle özgürlüğü ve / veya inancını önceleyenler arasındaki bu tartışmanın ulaşacağı anlamlı bir nokta da olamayacak. Başörtüsü, bu ülkede bir kesim için bir kabus olarak kaldığı sürece bu tartışma ve çekişme de böyle sürüp gidecek.


23 Aralık 2003
Salı
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED