|
|
Bir türkü tutkunu
2 Ağustos 2003 Cumartesi günü, ikindi vaktinden gece yarısına dek Mehmet Ragıp Karcı ile birlikteydik. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin bahçesindeydik. Saat 18'de başlayacak olan programın adı Sazıyla Sözüyle Şiiriyle Mehmet Ragıp Karcı idi. Fakat sohbet daha önce başladı ve programın vakti geldiğinde misafirin mikrofon başına alınıp alınmamasında tereddüt yaşandı. Kurallı kuralcı protokoler bir iş olmadığı, olmayacağı belliydi. Yine de konuşmacı, mikrofona çağırıldı, önce sözüyle, sonra sazıyla bir buçuk saat kadar, dinleyicilere oradan seslendi. Ragıp Karcı, elli altmış yıl önceki, üç yüz yıl önceki Türkçeye "Osmanlıca" denmesinin, böylece dilimize ve kendimize yabancılaşıyor olmamızın tuhaflığına değindi. Bir 1923 vurgusu yaptı ki, bence çok önemli bir vurgudur bu. Osmanlı'yı sayıp saymamanın kendimize ve asaletimize sahip çıkmakla doğrudan ilişkili bir davranış olduğu, açıkça söylenmese de anlaşılmış oldu. Aslında hayatımızın hemen her alanında, hemen her gün, bu durumla ilgili bir şeyler yaşayıp durmaktayız, fakat olup bitenlerin adını koymakta yeterince yürekli ve soğukkanlı olmadığımız, olamadığımız için, çok tuhaf, neredeyse trajikomik manzaraların içine ya oyuncu ya izleyici olarak düşü düşüveriyoruz. Yazık ki, bir türlü neşterin ur ile birleşeceği kurtarıcı hamlenin yolu açılmıyor. Şifalı bitkilerle ve zamanla iyileşme umudunun her şeye rağmen devam etmesi ne kadar avutucudur, bilemiyorum. Konuşmacı, bir ara Türkçenin Hazreti Ali cenklerinde bulunabileceğini de söyledi. Mutlu bir raslantı diyelim, eve döndüğümde, Timaş Yayınlarınca çıkarılan Hazreti Ali Cenkleri çıktı karşıma. Beyhan Demirci'nin hazırladığı, beş kitap çizimlerle de zenginleştirilmiş. Pazar günü ilk dördünü okuyuverdim. Beşincisinin yarısına geldiğimde elektrik kesildi! Kolay okunan, sürükleyici kitaplar. Özellikle tarihselin dışına çıkıldığı, destansı öyküler daha çekici. (Kimi dizgi ve tertip yanlışları, keşke olmasaydı!) Sonra türküler çaldı çığırdı Ragıp Karcı. Pir Sultan'dan Sümmani'ye bir dizi türküyle özge uçuşlar yaşadık. Yere indiğimizde sorular soruldu, cevaplar verildi. Ragıp Karcı'nın hatıralarını da yazması gerektiğini bir kez daha hissettim. Fakat o, buna pek niyetli görünmüyor. "Türkü Dinleme Kılavuzu" hazırlamakta olduğunu söyledi. Bu, sevindirici bir haber. Programdan sonra da sohbet sürdü. Sanatkârımızın iki sazı yoruldu, kendisi yorulmadı. Enerjisine hayran kaldım. Akşam saatlerinden neredeyse gece yarısına dek, Doç. Dr. Mustafa Çıpan ile Ragıp Karcı'nın karşılıklı beyitler söyleyerek süren sohbetlerini izlemek, tadına doyulmaz bir şölen oldu benim için. Siverek'ten Erzincan'a, Trablus'tan Viyana'ya gittik geldik. Çok iyi oldu. Not: 1 Ağustos 2003 tarihli Akşam-lık'ta Haftalık Komiser, "Bir yanıt, bir soru" başlıklı yazısının "Bir yanıt"ı ile Dil Burcu'nu yanıtladığını sanıyorsa, aldanıyor. Yazdıklarından anlaşılıyor ki, bana sözcüklerin kodları üzerinde düşünmeyi öneren Komiser, "okuma özürlü" bir "komikser"dir. Okuduğunu anlamamak konusunda Necip Fazıl Kısakürek'in kadın anlayışını –aynı organda– yazmaya yeltenen Ümit Bayazoğlu ile yarışabilir. (Bu son kişi, soyadını neden Bayatoğlu yapmıyor?) Bizim yürüyüşümüz de, yarışımız da "anlama cehdi" ile sürecektir; Arabesk çarpıtma numaralarına ayıracak vaktimiz yok!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |