|
|
Ciddiyetin tarihi:
MİZAH
"Özgür ve Bilge"
dergisi, Temmuz sayısını dünyanın en ciddi işi olan "mizah"a ayırdı.
Mizah, belki de en zor ve "ciddi" sanat. Türkiye tarihinde ne kadar sıkıntılı ve kötü günler yaşanmışsa, o kadar da bol mizah yapıtı olmuştur.
Özgür ve Bilge dergisi Temmuz sayısının sanat dosyasında mizah konusunda 'ciddi' bir çalışma yaptı. Halenur Çalışan ve Esra Bahadır Cesar'ın birlikte hazırladıkları dosya, geçmişten günümüze Türk mizahını inceliyor. Türk mizahında kilometre taşı isimlerden de görüş alınan araştırma, mizah adına sit-com dizilerin bolca yayınlandığı şu günlerde oldukça konuşulacağa benziyor.
Kimi ülkesinden sürüldü dil belâsı yoluna, kiminin de boynu vuruldu mizah uğruna. Çünkü mizah, "söylenemeyeni söyleyen" oldu hep. Açıkça dile getirilemeyen şikâyetler, etrafı çevreleyen çarpıklıklar, insanları canından bezdiren kötü yönetimler, bir tek mizah tarafından dile getirildi. Mizaha konu olan olayın komik bir üslûpta işlenmesi, mizahın etkili ve bir o kadar da kalıcı olmasına sebep oldu.
Ümit Şimşek'in genel yayın yönetmenliğinde çıkan Özgür ve Bilge dergisinde dağlarda yaşayan son Don Kişot'la yıpalmış bir söyleşi de var. Fatma Özten ise, televizyon yoluyla zihinlerimize bulaşan imajların deformasyona uğrattığı kimlikler üzerine yazıyor.
Hasan Kaçan:
Bürokrasisinden eğitim sistemine, toplu taşımasından kırsal yaşamına kadar birçok zorluklar yaşayan, halkı ezilen bir sürü ülke var. Ama hepsinde mizah bu kadar ön planda ve etkin değil. Bu bizim halkımızın çok zeki olmasından kaynaklanıyor. İnsanların kötü hadiseleri olgunlukla karşılamasında mizahın payı büyüktür. Mizah sayesinde belki de daha yumuşak ve hoşgörülü bakmayı öğrendik. Fakat son zamanlarda Türkiye'de mizahçı yetiştirmek konusunda bir tıkanma olduğunu düşünüyorum. Talep azaldı. Mizah dergileri azaldıkça mizahçılar işsiz kaldı. İşe yaramadığını görenler de bu işi amatör olarak yapmaya devam etmeyi tercih ettiler genellikle.
Gani Müjde:
Türk mizahını artık eskisi kadar parlak bulmuyorum. Çünkü Türkiye söyleme yeteneğini yitirdi. Söylenen bir ülke haline geldi. Kimse birşey söylemiyor ama herkes söyleniyor. Televizyon, Türkiye'de mizahı erozyona uğratmıştır. Televizyon eğlence amaçlıdır Türkiye'de. Mizahta kaliteli olmak kaygısını kaybetti- ğimizi düşünü yorum.
Zihni Göktay:
Mizah, ince esprileri anlamak, zekâyla çok alâkalı -üretirken de, üretileni yazarken de. Yazısız karikatürler var; bunları anlamak için de zekâ çok önemli. Zaten okuma alışkanlığımız yoktu; televizyon çıkınca iyice tembelleştik. Halkımız, söyleyemediklerini sahneden başkalarının ağzından duymak ister... Bizim halkımız biraz çekingen. Aileden öyle yetişmiş. Bu yüzden derdine tercüman olana gülüyor.
Atilla Atalay:
"Mizah değil ayniyle vâki" cümlesinin sıkça sarf edildiği ülkelerde mizah yapmak, sanıldığının aksine zor diye düşünüyorum. Topluca sinirleri bozulmuş insanlar sizin "ağlasınlar" diye yazıp çizdiğiniz birşeye katıla katıla gülebilirler. Herşeyin sağlıksız parametrelerce belirlendiği komplike sosyolojik durumlarda ülke insanı neye gülmesi, neyle kavga etmesi gerektiğini bilemez hale geliyor.
|
|
Ayışığı belgeselle buluşuyor
Belgesel Sinemacılar Derneği ve Kadıköy Belediyesi'nin düzenlediği "Ayışığı Belgesel Film Günleri" başlıyor.
BİR RÜYA VE BİR KİTAP
İsmail Kara dostumuza ait bir eserin üçüncü baskısı çıktı...
Kartal Tiyatrosu sezona veda etti
Kartal Belediyesi Tiyatrosu, "Rumuz: Goncagül" adlı oyunu sergileyerek sezona veda etti. Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi'nde sahnelenen oyunda tamamen tiyatro öğrencileri rol aldı. Oktay Arayıcı'nın yazıp, Erdal Yıldırım'ın yönettiği oyun, izleyicilerden yoğun ilgi gördü.
Kızına eş arayan bir annenin kızıyla beraber çabalarının anlatıldığı oyun dakikalarca ayakta alkışlandı. Yer yer günümüzü hicveden oyunda, ülkemizdeki ekonomik sıkıntının insan hayatını nasıl etkilediği anlatılıyor. İSTİHBARAT SERVİSİ/İSTANBUL
Dinsel Şiddet
Dinler Tarihi uzmanı Doç. Dr. Şinasi Gündüz'ün "Dinsel Şiddet / Sevgi Söyleminden Şiddet Realitesine Hıristiyanlık" adını taşıyan kitabı Etüt Yayınları arasından çıktı. Kitap, "Hıristiyanlık sevgi, barış ve hoşgörü dini olarak günümüzde Batı uluslarının sahip olduğu şekilde üstün insani değerler üreten bir gelenek midir? Hristiyanlar'ın kendi geleneklerine ilişkin yargılarının ne kadarı doğrudur? Kendini sevgi ve barış sloganıyla takdim eden bir din nasıl olur da gerek içe gerekse dışa dönük şiddet eylemi üretebilir?" sorularını ve Hristiyanlığın gerek dinsel gerekse tarihi itibariyle ne kadar sevgi dini olduğunu sorguluyor. Etüt Yayınları / 0 362 420 05 70
|
|
|
|