T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Enişte' ve Üç Şebinkarahisarlı!..

CHP'nin son demlerinde, "tek parti sultası" biterken, Başbakan Trabzonlu Hasan Saka idi. Trabzonlular, "istifa et, çekil!" diye telgraf çektiklerinde;

"-Çekildim, 79 kg geldim" diye cevap vermişti. Ardından CHP, öyle bir çekilip gitti ki, bir daha hiç bir şekilde, tek başına "iktidar" olamadı. Amma, CHP, Ecevit'in genel başkanlığında, 1977 seçimlerinde yüzde 42'lik bir oy oranı ile siyasi hayatının en büyük trendini yakalamıştı.

Daha sonra, CHP bitti, hele Ecevit'in 12 Eylül'den sonraki tavrı ile CHP'yi dışlayıp, DSP'yi kurması ile "demokratik sol"lukla, bir nebze soluk almış ve 57. Hükümet'e vücût veren partilerin başını çekmiştir, amma Ecevit, hiç bir zaman İsmet Paşa'nın gösterdiği "devlet adamlığı" onurunu gösterememiştir.

Nitekim "çekilmesi" için ortaya çıkan kamuoyuna karşı, CHP'li on kadın mebusun söylediği ilginçtir:

"Ecevit, ülke yararına olacağına inandığında, örnekleri geçmişte görüldüğü gibi iktidar koltuğuna başkaları gibi yapışmayıp bırakmasını bilmiştir." (Dünkü gazetelerden).

Bu sözler geçmiş için doğrudur. Amma bugün için geçerli değildir. Zira şu anda, Türk Sanat Müziği'nin klasik eserlerinden birinin plağı çalmaktadır:

"Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç!.."

Zira, geçen günlerde, Ecevit'lerin Oran'daki sessizliğine ve kimsesizliğine, "Şebinkarahisar"dan gelenlerin bir pankartı ile, yeni bir ilgi alanı çıktı: "Enişte, korkma, biz senin yanındayız!.."

Bir avuç Şebinkarahisarlı, Başbakanlık kapısında, bir "müzmin koltuk hastası adam"a teselli verip, amorti dağıtıyordu!..

Herhalde, Şebinkarahisarlılar; "Enişte, gel bir kız daha iste" diyecek halleri yoktu.

Fakat, şöyle bir baktık, bu Ecevit'in "eniştelik" yakınlığına ve nereden kaynaklandığına... Mesele Bayan Rahşan'dan geliyordu!..

Bayan Rahşan'ın kızlık soyadına baktık: Aral!.. Bu "Aral"soyadı öyle Aral Gölü veya Volga etrafı veya Urallar'dan gelen bir ailenin soyadı değildi. Fakat, Şebinkarahisar'dan bir fakir ailenin kız çocuğu da olmazdı! Nereden imkan bulsun ve krizin sürdüğü 30'lu yılların ortasında, Robert Kolej'e kapağı atmış olsundu!..

Sayın Ecevit, babadan prof.'lukla geliyor, anadan da çölleri aşıp yükseliyordu. Rahşan Hanım'da da bir "aile asaleti" olsa gerekti!..

Son yüz yılda, baktık ki, Şebinkarahisar'dan üç büyük adam çıktı!.. Biri Şeriatçı idi: Bütün tarihçi ve araştırmacıların, Celal Bayar'la vücut bulan değerlendirmesi ile, "İrticanın başı, Meclis-i Mebusan'ı basanların sarıklı başısı, Ahmet Rasim Avni, Şebinkarahisarlı idi!..

Bir ikincisi, son dönemlerde göçüp giden, sanat, mizah ve edebiyatta tek sivri kalem: Aziz Nesin!.. O da "hafız" olarak Şebinkarahisar'dan çıkmıştı!

İşte bu üçüncü Şebinkarahisarlı da, Rahşan Hanım'ın babası idi:

Namık Zeki Aral!..

Biz, 60'lı yılların başında İstanbul'a geldiğimizde, hey gidi günler -aradan 40 yıl geçti- Türk basınında komünistlerin aleyhinde yazı yazanların yazıları bir- takım dergi ve gazetelerde toplanır, Türkiye Ticaret ve Sanayi Odaları ile Ticaret Borsaları'nın "finansörlüğü" altında, kitaplar dağıtılırdı. O kitaplarda, "liberal" düşüncede ve anti-komünist bir yazarla, karşı karşıya gelirdik:

Namık Zeki Aral!.. Nereden bilecektik ki, bu zat-ı muhteremin Sayın Ecevit'in kayınpederi olduğunu... Adam, Türkiye İktisat Gazetesi'nde sağcı, liberal ve anti Marksist yönde "ekonomik" yazılar yazardı. Ecevit de, CHP'nin içinde, ayrı güncel gazetelerde, fıkraları ile sürekli solculuk, kapitalist düşmanlığını körüklüyordu!..

Tabii ki konumuz "üç Şebinkarahisarlı" olduğu için, okurlar Prof. Ali Birinci'nin Ahmet Rasim Avni ile ilgili, "İstanbul Araştırmaları/3 Ekim 97, sh: 163-183" veya, "Tarihin Gölgesinde, Dergah Yay. Şubat/2001, sh: 31-49" eserlerinde geniş bilgiler bulabilirler!

Aziz Nesin için ise 1976'da "Tekin Yayınları"ndan günlük yazılarından derlenen "Merhaba" adlı kitabını okuyabilir ve orada, dinle, cami ve kubbe ile nasıl alay ettiğini ve bunu da 50'li yıllardan başlayıp, ömrünün sonuna kadar sürdürüp, en sonda da "Beni Çatalca'daki vakfımın içine gömünüz" diyerek, herhangi bir dinî merasim istemeyecek kadar da "çağdaşlık" gösterdiğini görebilirler, ama onu da es geçelim!..

Amma, bu üçüncü Şebinkarahisarlı'nın nereden gelip, nasıl "Şebinkarahisarlı" olduğunu araştırmacılara veya Ilgaz Zorlu'ya bırakalım ve biz, şu "Türkiye İktisat Gazetesi"ndeki yazılarından derlenip, "Toplumumuzda Doktrin Tartışmaları" adlı (Ankara/1965) kitabından birkaç satır aktaralım: Ve eski solcu Ecevit'le, nasıl bir Batılı "layd İslam" ortaya konmaya çalışılırken, bunun öncüsünün de kayınpederi Namık Zeki Aral'ın olduğunu görelim: (Amma, hiçbir ansiklopedinin Aral maddesinde, Rahşan'ın babası yok, tez elden, kayıtlara geçe; dileğiyle).

"Geçen haftaki makalemizde demiştik ki, gelir siyaseti liberalizmin bugünkü komünizme karşı dikilmiş mütekamil bir şeklidir. İslam da prensip itibariyle, komünizmi değil, liberalizmi tutar!" (sh: 80-81)

Görüyorsunuz ki, bugün olduğu gibi, dün de, bazan komünistler bazan da liberalistler kadar kapitalistler de, hep halkı çoğunlukla Müslüman olan ülke ve topraklarda, iktidarını sürdürmek için, sürekli İslam dinini payanda, yem ve geçim vasıtası olarak görmüşlerdir!..

Bunu Ecevit de yapmıştı! Yarın onun kafasındaki statükocular da yapacaktır! Tabii ki, bunu bütün Şebinkarahisarlılar'a maledemeyiz! Ama, ha enişte, ha erişte, bu gidişle DSP'nin trendi inişte!..


www.sadikalbayrak.com

7 Temmuz 2002
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED