|
|
Neden Rahşan Ecevit hedefte?
İlk bakışta niyetler safiyane. Ortada, hasta bir Başbakan'ın, Başbakanlık yapmaya devam etmesi halinde ülkeye, siyasete, ekonomiye ağır fatura çıkacağını söyleyen bir kampanya var. "Ecevit çekilsin" Ancak kullanılan dil, üsluba dikkat edilince; hedef alınan asıl kişiye, yani Rahşan Ecevit'e bakılınca biraz kafalar karışmıyor değil. Utanmazlığa varan, "etik iflas"ı görülmemiş noktaya ulaştıran, yapanların çıkarlarıyla sıkı sıkıya bağlantılı olan, Ecevit'i ve eşini sadece siyasi olarak değil, insani, ahlaki, tarihsel olarak imha etmeye çalışan "linç girişimi" kimsenin gözünden kaçmıyor... Kampanyada ön planda ve geri planda olan türlü aktörler var. Ön planda her zamanki "darbelerin, siyasi dizaynların kendi çıkarını merkeze almaktan ve bunu açıkça yapmaktan beis duymayan baş aktörü merkez medya" bulunuyor. Geri planda ise gerek onunla işbirliği içinde olan gerek işbirliğine girmeye hevesli diğer siyasi partiler... Kurt kapanı üzerine kurt kapanı kuruluyor. Çıkarı olan her aktör "kan kokusu almış çakal" misali bu oyunun parçası olmaya çalışıyor. Şimdi şu soruları sormak gerekmez mi? Neden Ecevit'in sağlık durumu ülkenin tek meselesi halinde? Merkez medya Ecevit karşıtı kampanyayı neden bu üslupla sürdürüyor? Neden muhalefet partileri özellikle AB konusundaki yasa değişiklikleri için Ecevit'in hastalığını bahane kılarak, bir ileri bir geri adımlar atarak "ucuz siyasi çalımlardan ilke üretmeye", merkez medyanın yedeğine girmeye uğraşıyorlar? Peki Ecevit'siz bir yeni bir hükümetle Aralık ayına kadar atılması gerekli adımlar konusunda herhangi bir ışık var mı? Örneğin Emin Çölaşan'ın magazinvari dedikodu yazarlığına soyunarak Ecevitler'i yıpratma girişimi, AB yolunda fikirlerinin değiştiğini mi gösteriyor? Emin Çölaşan'ın yazılarını birinci sayfaya hemen hiç çıkarmayan Özkök'ün, "Ecevit'e bakmasını bilmeyen, aç bırakan, pislikten ten renginin değişmesine yol açan Rahşan Ecevit" ithamı taşıyan bir Çölaşan yazısını dev gibi manşetle vermesi, ne tür hesapları ifade ediyor? Yazıları sakıncalı bulunduğu için haftada ikiye indirilen, gazete içinde gömülmeye çalışılan Gülay Göktürk'ün "Ecevitleri tanımam ama Ecevitgilleri bilirim" temalı, siyasi olmaktan çok psikolojik yıpratma sınırında dolaşan, farkında olmadan asıl hedef Rahşan Ecevit'i nişanlayan, zamanlama olarak talihsiz yazısı, Sabah Gazetesi'nin birici sayfasında nasıl devasa bir yer bulabiliyor? Kaldı ki, etik iflasın, kokuşmuşluğun böylesi olabilir mi? Üstelik bunlar habercilik adına, iyi niyet adına yapılabilir mi? Ne var ki merkez medyanın hedefi açıktır... Bu hedef sadece Ecevit'i istifa ettirme girişimi değil; aynı zamanda DSP üzerinden siyaseti sürdürme ve DSP'yi önümüzdeki dönemde dizayn etme girişimidir. Dolayısıyla hedeflenen, imha edilmeye çalışılan sadece Bülent Ecevit değil; Ecevit sonrası parti içindeki önemli faktör ya da engel Rahşan Ecevit'tir. İlk niyet, Rahşan Hanım'ın gözünden düşmüş Hüsamettin Özkan'ı canlandırmaktır. Olmazsa onun ardından gelen aralarında Kemal Derviş'in de olduğu diğer adayları başa getirmek, hatta mümkünse bu ikiliden oluşan kollektif bir parti yönetimini zorlamaktır. Ciddi bir kriz yaşamaya devam eden, devletle dünden kalan mali, adli netamali ilişkileri olan, mevcut modelle ayakta kalmak için yeni kaynaklara ihtiyaç duyan merkez medya için Hüsamettin Özkan önemli bir aktördür. Özkan medya açısından sadece siyasi iktidarla bir ilişki ve pazarlık aracı değildir, aynı zamanda DSP-ANAP ilişkisinin sürmesinin, iktidara diğer giriş istikameti Mesut Yılmaz'ın iktidar konumunu sürdürmesi için de önemlidir. Kısacası medyanın Ecevit sonrası planı bir zorlama, dizayn, hatta darbe planıdır. Elbette, bu durum ANAP'ın işine gelmektedir. Hatta ANAP tarafından teşvik edilmektedir. Merkez medya ANAP ilişkilerinin derinliğine bakıldığında, daha doğrusu bu ikilinin karşılıklı bağımlılığına bakıldığında büyük gazetelerin birinci sayfalarında olan, doğrudan hükümetin varlığını etkileyecek gelişmelerin Yılmaz'dan bağımsız olduğu düşünülemez. Bu oyunun parçası olmaya aday başkaları da var elbette. Örneğin Tansu Çiller elinden geleni yaparak bu oyuna dahil olmaya çalışmaktadır. Tayyip Erdoğan'ın bile bu işten etkilendiğini söylemek mümkündür. Doğan Medya Grubu'nun Almanya'da açılan tesislerine takılan siyasetçi ve bakanlara bakılınca bu tablo iyice netleşmiyor mu: Başbakan yardımcısı, 4 devlet bakanı, kültür bakanı, dışişleri bakanı, ana muhalefet partisi başkanı ve Tayyip Erdoğan.. Aydın Doğan siyasetçileri Kopenhag kriterlerini çıkarmaya davet etmiş konuşmasında... Eh böyle demokrasiye can kurban... Demokrasi diliyle demokrasiye katletmek bizim en iyi bildiğimiz iş değil mi zaten...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |