|
|
Nüfus ve ekonomi
Günümüzün canalıcı sorunlarından biri, Kuzey ülkeleriyle Güney ülkeleri arasındaki gelir farklılıklarının giderilmesidir. Güney'in gelir düzeyi düşük ülkelerinin üretim gücünün büyütülmesi ekonomik, siyasal ve kültürel alanda yeniden yapılanmayı gerekli kılan, zor ve sancılı bir süreçtir. Türkiye bu süreci henüz tamamlayamadı. Üretim gücü düşük ülkelerin ortak özelliği kişi başına düşen milli gelirin azlığıdır. Gerçekte milli gelir bir ülkenin gelişmişliğini gösteren tek ölçü değildir. Ancak, bir ülkede yoksulluk, sebebi ne olursa olsun, kişi başına düşen milli gelirin azlığı biçiminde ortaya çıkar. Geçen Pazartesi akşamı NTV'de Oğuz Haksever, ilgiyle izlenen programı "Yakın Plan"da, Türkiye'de "ekmek parası" ve "nüfus planlaması" ilişkilerini ele aldı. AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın Sultanbeyli ilçe binasını açarken yaptığı konuşma, ekonominin olduğu kadar politikanın da ana konularından biri olan "nüfus sorunu" üzerindeki tartışmaları alevlendirdi. Bir ülkenin Çin ve Hindistan'da olduğu gibi nüfusunun "büyüklüğü"nün, Lüksemburg ve Danimarka'da olduğu gibi de "küçüklüğü"nün ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan avantajları ve dezavantajları vardır. Ancak Nobel ödüllü İktisat Tarihçi'si Robert W. Fogel'in vurguladığı gibi, "nufus büyüklüğü" ve "ticaret hacmi" ekonomik gücün iki ana dinamiğidir. Ülkelerin üretim gücü, nüfuslarının büyüklüğüyle değişik alanlarda ticareti büyütme ustalıklarından, kaynaklanır. Prof. Dr. Sabahaddin Zaim Hoca "Türkiye'de Nüfus Meselesi" isimli kitabında, İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde düzenlenen bir seminerde yaptığı konuşmadan ilginç bir bölüm aktarır. Cumhuriyet'in ellinci yılı dolayısıyle düzenlenen bu seminerin yapıldığı yılda ben de Erzurum İşletme Fakültesi'nde asistandım. Baltacıoğlu sözkonusu konuşmasında "Yetmişbeş yıllık hayatımın sonunda, şu kalkınma felsefesine ulaşmış bulunuyorum: Kalkınma bir ağaca benzer. Kalkınma ağacının kökleri, gövdesi, dalları, yaprakları ve yemişleri vardır. Kalkınma ağacının kökleri, dil, din ve sanattır; gövdesi nüfus ve nüfus kesafetidir. Dallar ise kalkınmayı tamamlayan iktisadi faaliyet sahalarıdır. Nüfus kesafeti olmayan bir ülkede kalkınma ağacının gövdesi gelişemez. Kalkınmak için dallardan önce kökleri ve gövdeyi kuvvetlendirmek gerekir." demişti. Nüfus olgusu, tarih boyunca ekonomi ve politikanın ana tartışma konularından biri oldu. Erdoğan'ın konuşmasından sonra olduğu gibi, gelecekte de tartışılmaya devam edilecektir. Çünkü nufusun çokluğu medeniyetler, ülkeler ve topluluklar için güç ve övünç kaynağıdır. Haksever'in farklı görüşleri yansıtan, iyi hazırlanmış programına Prof. Dr. Baran Tuncer ve ben tartışmacı olarak katıldım. Türkiye'nin sorunu "nüfus planlaması"ndan önce "ülke" ve "ekonomi" yönetiminin planlanmasıdır. Türkiye "Kamu Yönetimi", "Demokrasi"si, "Özel Kesim"i, "Eğitim" ve "Sağlık" yatırımlarıyla Avrupa ülkelerinin standartlarını yakalayamazsa, nüfusunun büyüklüğü "güç" değil, "güçsüzlük" kaynağı olur. Kimsenin müdahale etmemesi gereken özel alana giren "Doğum Kontrolü" Tuncer'in konuşmasında vurguladığı gibi, sağlık sektöründeki gelişmelerle sorun olmaktan çıktı. Toplumların eğitim ve üretim seviyesi yükseldikçe "ekonomi planlaması" gibi "nüfus planlaması" da doğal yapısı içinde "Devlet"in müdahalesi olmadan kendiliğinden gerçekleşir. Nüfus gücü düşük olan ülkenin ekonomik ve siyasi gücü büyük olmaz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |