|
|
Öfkeli bir İstanbullu
1700'lerin İstanbul'unda yaşayan meçhul kişi, hakeden herkese, öylesine usturuplu ve isabetli beddua ediyor ki katılmamak imkansız! İstanbul'da Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde kayıtlı bir risale içinde farkedilen bir başka risale tam da adına yakışır bir isimle "Risale-i Garibe" ismiyle kitap haline getirildi. Bu garip risalede, kimliği meçhul bir şahıs, Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi olan 1700'lerin sonlarındaki her kademeden insan tipini kelimenin tam anlamıyla yerden yere vuruyor. Meçhul yazar, o dönemin 'Osmanlı'sında yaşayıp, yalan söyleyen, genel ahlaka aykırı davranan, sözü ile icraatı bir olmayan, rüşvet yiyen, görevini kötüye kullanan, zulmeden, yetim hakkı yiyenler diye tabir ettiklerine isim belirtmeden beddua ve küfürler savuruyor. Aslında daha önce de ünlü kalem sahiplerince doğrudan padişaha yazılan risalelerle yükselişin dinamizmini, heyecanını kaybeden Osmanlı'da başlayan toplumsal yozlaşma sert bir şekilde dile getirilmişti. Koçi Bey, Gelibolulu Mustafa Ali, Peçevi ve Selaniki gibi. Dudak uçuklatan beddualar
Ancak, "Risali-i Garibe" çoğu edebi dilin en ince örneklerinin sergilendiği bu eserlerden farklı olarak, herhangi bir makama hitap etme endişesi taşımıyor. Risalede yazarın kimliğiyle ilgili herhangi bir ipucuna rastlanmazken, satır aralarından 18. yüzyıl İstanbul sosyal yaşantısına dair kaleme alındığı anlaşılıyor. Evden sokağa, camiye, kamu alanlarına kadar gözüne çarptığı ve toplumun genel ahlakına aykırı bulduğu tutum ve davranışları ve bu davranış sahiplerini isim vermeden, ama herkesin üstüne alabileceği tarzda kaleme alındığı risalede, sözkonusu davranış sahiplerini yerin dibine geçirecek beddualar sıralanıyor. Herhangi bir edebi yönü bulunmayan, "günümüz 'Türkçe'sine yakın halk dili" ve "içeriğindeki eşi benzeri görülmedik beddualar ve küfürlerle" dikkat çeken risalede meçhul yazar, kafasına estiği gibi beğenmediklerine, lafı eğip bükmeden, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!" demeden dümdüz gidiyor.
"Usülden hariç olup izandan bi haber ve edepten beri olup dahi terbiye ve talim erkanile mukayyed olmayan cehele" şeklindeki tabire uyanlara meçhul yazar şu bedduaları sıralıyor: "Dilerim Ol Padişahı lemyezelden ki uşanavardıktan ayağı sürçüp ol kuyuya düşüp boynu altında kala, isıcak günde kabız ve sovuk günde ishale uğraya, yaz günleri sıtmaya, kış güni sancıya uğraya, çıkmaz sokaktan kelbi akur ardın olup etegin yırtup baldırın bir yannıdan bir yanına diş geçüre ve taracık sokaktan katrı çiftesine ve deve tepmesine ve öküz süsmesine uğraya ve kalabalık çarşu içinde giderken yağmurlu havada atınnı ayağı sürçüp başından sarığı düşüp risvay, çamurlu yoldan giderken, koli züfüre uğraya, esbabı rüsvay ola. Kasığı yerinde ve hayaları yerinde kaz yumurtası gibi kan çıbanları çıkara ve cami saçağı altında yaturken yılan ve çıyan, 'akrep birle kehleden, pireden gayri tahta biti, sivrisinek şerrine uğraya. Genç iken uyuz sakallanıp tonuz ola, kocalıkta puşt ola, bir utanacak yerde boş bulunup bin tane kavara vaki olup hicabe düşe yani rüsvay amel olup ol meclise bir dahi varacak yüzi sureti kalmaya".
BEDDUA EDİLENLER Evvela hakika da vasıl eden ehli kisvet altı aylık sufiler ve simurga sinek demez ankalık da vasın eden aceb kuş kiyafetli Kadızadeler, ve taze oğlan hatırı için tekyelerde ulema meclisinde varup ehli tarik şekline giren suret uğrıları; ve haramı yeyüp, yalan deyüp üç vav ile selam olup mümin karındaştan gayri kelam bilmeyen mürayiler ve birbirlerini kılıçlayup fasıl eden alim ve kesici meşayıhlar. Makamat bilmeyüp, dürlü dürlü nagma edeyim deyen hatip efendiler; ve hafız olmayup ve tecvid ile hazreti Kur'an'ı kırat edemeyüp imamet eden efendiler, ve cami ve mescid huddamları olup da silüp sipürüp vakti ile hizmetin ida edemeyenler, Cuma güni devrhon olup da mahfilde bulunmayanlar. Ve şeri şerif muktezasınca amel etmeyen naibler ve 'senin yüzüne mi bunun haline mi bakayım' deyen kadılar ve adalet etmeyen hakimler.
Ve malı yetimi ve malı evkafı ekil eden bi dinler, ve hiç birinden onmayıp müteveli ve vasi olan asiler, ve borcu yoğ iken kefil olan şaşkınlar, ve işi gücü olmayıp şahid olan ahmaklar,
ve dünyada sanat bulamayıp da cellada şakird olan dinsizler, karı bacıları; ve kule sufileri: ve yeniçeri maryolı salihleri.
|
|
|