T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu hükümet 'görevini' yapmıştır...

Doğan Grubu'nda menfa arkadaşımız, ismi tabii ki lazım değil, saat 13.00'te pörtlemiş gözlerle gazeteye geliyor, önce "sabah kahvesini" yudumluyor, sonra bir sigara tellendiriyor üzerine, geçiyor bilgisayarın başına...

Günlük yazısını yazacak da, "argüman" yok.

Gazeteleri tarıyor, kanalları zaplıyor.

Yok...

Kaç gündür kabızlık çekiyor zaten; Avrupa Birliği'ni yazamaz, çünkü kıraatı yok, muhalefet yapmasına patronu izin vermiyor; iki gün üstüste "kadın sorunsalı"nı yazmış, nostaljik aşklardan, hiç inanmadığı "eski güzel günler"den sözetmiş, sonra hızını alamayıp "Türkçe ibadet" olayına girmiş, Mustafa Kemal'in "din"e verdiği önemi anlatmış

Fıkra ve Ziya Paşa meseli yazamaz, bütün "corc dabılyu buş" ve "Temel" fıkralarını anlattığı gibi, Terkib-i Bend'i de en az iki kere dercetmiş.

Ne yapsın?

"Bari bir kriz yazısı attıralım" diyor.

Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla başlayan, "nankör kedi" ünlemesiyle doruğa çıkan ulusal ekonomik krizimizin birinci sene-i devriyesini idrak ettiğimize göre, benim de bu konuda bir yazı attırmam gerekiyor.

Ama benimki, mevcut hükümetin neden bu krizin üstesinden gelemeyeceğine dair bir yazı olacak...

Daha önce de yazmıştım:

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, "kurulmasına izin verilmiş" hiçbir hükümet başarılı olamamıştır.

Tahsisli, icazetli, onaylı hükümetlerden istenen, sorun çözmesi ve "devlet-birey" ilişkilerindeki olası ihtilafları gidermesi değil, bilakis sorun çıkarması ve vatandaşa karşı merkez güçlerin hukukunu gözetmesidir.

Anasol-M modeli zihinlerde teşekkül ettiğinde, ilk sorun, "MHP'yi bu işe nasıl ikna ederiz"de odaklanıyordu. Devletçi reflekslere sahip olduğu iddia edilen MHP, Türkiye'deki güç dengeleri gözetildiğinde fena halde "çevre"ye ait kalıyordu.

Bu parti hangi yöntemlerle ıslah edilecek, siyasî merkezin taleplerine cevap verir bir kimliğe nasıl büründürülecekti?

Çankaya'da, Süleyman Demirel'in patronajında yürütülen uzun ikna çalışmalarından sonra, MHP'nin, bazı vaadlerle, Anasol-M protokolüne imza atması sağlandı.

Yani, MHP, "medya blöfü"yle önce bir meşruiyet krizine sokulacak, sonra da hükümete girmesi koşuluyla bu krizi atlatması sağlanacaktı.

MHP'nin bu hükümette söz sahibi olması beklenmiyordu.

Asıl belirleyici, DSP ve ANAP'ın tavrı/icraatı olacaktı.

28 Şubat sürecinde "ara rejim hükümeti"ne hayatiyet kazandırarak başarılı bir icra örneği sergileyen ve dolayısıyla etkili çevrelerin gözüne girmeyi başaran Ecevit, bu dönemde de 28 Şubat yaptırımlarının takipçisi olmayı sürdürdü.

Çünkü yılların "demokratik solcusu" Ecevit, belli çevrelerce tahsisli, icazetli bir siyasetçi olarak görülüyordu ve "vatandaşa karşı merkez güçlerin hukukunu gözetmesi" koşuluyla hükümeti kurmasına izin verilmişti.

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin sorunlar...
"Çevre-merkez" ilişkilerindeki olağandışı gerginlik...
Demokratikleşme...
Din ve vicdan özgürlüğü...
Teşebbüs hürriyeti...
Hukukun siyasallaşması...

Siyaset ve iktisat alanının genişletilmesine dair talepler...

Bütün bunlar, doğal olarak, hükümetin programında yer almadı/yer almayacaktı.

Çünkü, icazetli Anasol-M'den istenen sorun çözmek değil, "siyasi istikrar" adına halkı yoksulluğa razı etmekti...


20 Şubat 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED