T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Metro" Türkiye'ye girse ne olur?

Geçen gün (18 Şubat) Fransa'nın iki büyük şehrinde, Paris ve Marsilya'da basın sektörünü ayağa kaldıran önemli olaylar yaşandı. "Metro Internatıonal" adlı şirketin İsveç'te başlayıp Norveç, İngiltere, İtalya'ya uzanan "ücretsiz gazete" yayıncılığı dün Fransa'yı birbirine kattı... Hiç şüphe yok ki ücretsiz "Metro" gazetesi "küreselleşme"nin tabii bir sonucu. Liberation'dan Serge July'ye göre, "Metro"da, ülkelerindeki ağır vergiden kaçmak için kârlarını yabancı ülkelere yatırmaya yönelen "İskandinavyalı" işadamlarının bir marifeti. Neyse... Öyle ya da böyle, Avrupa ülkelerindeki basın sektörü artık çok ciddi bir "tehlike", tirajlarını ve tabii ki reklam gelirlerini silip süpürecek "ücretsiz gazete" tehditi altında. Nitekim Paris ve Marsilya'da yaşanan olaylar da sektörün güçlü sendikası CGT'nin bu tehdidi (şimdilik) bertaraf etmek için geliştirdiği eylemlerden ibaret...

Gecikmeden söyleyeyim ki, "Metro" adıyla ilk kez 1995'te karşımıza çıkan bu "ücretsiz gazete" meselesi epeyce karmaşık bir mesele... Gecikmeden şunu da eklemek gerekir: "Ücretsiz gazete" karşısındaki tepkiler de, muhakkak ki her ülkede farklı olacaktır. Mesela eğer Fransa gibi basın sektöründe çalışanların çok güçlü sendikalar içinde toplandığı bir ülkedeyseniz, Paris ve Marsilya'da dün yaşanan olaylarda olduğu gibi "ücretsiz gazete"nizin yayımlanmasına öyle kolayca izin verilmeyecek, "Metro"nuz metro girişlerinde yerlerde sürünecektir... Meseleyi bu çerçevede Fransa'dan tamamen farklı bir ülkeyi örnek alarak da değerlendirebiliriz. Mesela Türkiye... Yine hiç şüphe yok ki, basın sektöründe sendikaların köküne kibrit suyu ekildiği bu ülkede her şey gibi "ücretsiz gazete" yayımlamak da çok kolaydır...

Meselenin karmaşıklığı sadece bu farklılıktan da (sendikal hareketlerin gücü açısından) kaynaklanmıyor. Gazetelerin "içeriği" konusu da çok önemli. Eğer "paralı" gazeteleriniz zaten "ücretsiz gazete" içeriğinden pek de farklı değilse. "Metro" fırtınası önünde ayakta kalabilmeniz hiç mümkün değil. Hatta şu da söylenebilir: Eğer gazete fiyatlarınız zaten çok aşağılarda dolaşıyorsa, ne kadar "paralı" olsanız da siz zaten şimdiden birer "Metro"sunuz! Düşünün; "Şok" adlı bir gazete 100 bin liraya, Güneş, Takvim, Gözcü zaten "ücretsiz"e yakın bir fiyatla, 150 bine satılıyor... Gazetelerin "içeriği" meselesi burada o kadar önemli ki, bugün Le Monde ve Liberation'da yer alan analizlerin altını çizdiği gibi, "içerik" bakımından "Metro" ve benzerleri herşeyden önce gazete olmadıkları için de sakıncalı. Yani özetle, "ücretsiz gazete" meselesinin Türkiye gibi ülkeler açısından çok farklı değerlendirilmesi gerekiyor. Şimdi isterseniz meseleye biraz daha yakından bakalım: "Ücretsiz gazete" Metro, 1995'te İsveç'te yayımlanmaya başladı. "Metro" adını taşıyordu, çünkü metro önünde dağıtılıyordu. Catherine Mallaval (Liberation), "Metro" yayına başlayınca paralı İsveç gazetelerinin "bakkal gazetesi" diye dalga geçtiklerini de hatırlatıyor. (Görüyorsunuz; gazetelerin nerede satıldığı ne kadar önemli. Oysa biliyorsunuz bizde bütün gazeteler "bakkal gazetesi"!) Çıkışında küçümsenen "Metro", 2001 yılına gelince İsveç'in başkenti dışında iki büyük şehirde daha dağıtılan ve 969.000 okuyucuya ulaşan bir gazetedir artık. Bir uzman, "ücretsiz gazete"lerin dağıtıldıkları şehirlerde ilk yıl paralı gazeteleri ortalama yüzde 7'ye varan bir tiraj kaybına uğrattığını belirtiyor. Ancak çoğunlukla geri gelen bu tiraj kaybı "popüler gazeteler" açısından kalıcı hasarlar bırakıyormuş. İsveç "Metro"sundan bağımsız olarak 1999'da yayına başlayan "London Metro" adlı ücretsiz gazete, iki ünlü İngiliz "tabloid"ine, Sun ve Mirror'a yüzde 4 okur kaybettirmiş. Benzer şekilde İsviçre'nin Almanca konuşulan bölgesinde ücretsiz "20 Minutes", popüler Blick'in okurlarının yüzde 14'ünü kapıvermiş... Bu çerçevede verilen ilginç bir bilgi de, ücretsiz gazete rüzgarından Tages Anzeiger adlı nitelikli gazetenin hiç etkilenmemiş olması. Bu bilgi bizim için özellikle önemli, çünkü bu bilgiden bizim şu sonucu çıkartmamız meşru: Demek ki, bir Türk "Metro"nun önünde çok, ama çok az sayıda gazete kalabilecektir!

"Paralı gazeteler"in "ücretsiz gazete"lere tepkisinin belki de en önemli nedeni, tahmin ettiğiniz gibi, reklamlar. Ücretsiz gazeteler her ne kadar özellikle genç (30 yaşın altı) okurlara hitap etseler de, "Metro"nun Milano çıkarmasında yaptığı gibi reklam tarifelerini düşürebiliyor. Reklam faslına ilişkin bir önemli bilgi de, ücretsiz gazetelere Coca Cola, Procter & Gamble, H & M, Unilever gibi "çokuluslu" şirketlerin reklam vermesi. ("Ücretsiz gazeteler 'küreselleşmenin bir ürünü!" demem biraz da bundan.)

Şimdi gelelim asıl meseleye, yani "ücretsiz gazeteler"in içeriğine: Bu gazetelerin haberciliği büyük uluslararası ajansların (AFP, Reuters, AP) kısa haberlerini sayfaya yerleştirmekten ibaret. Hepsi "kolay ve hızlı okunulabilir" bir formda. "Metro", bir sayısını okumak için 19,5 dakikanın yeterli olduğunu söylüyormuş. "Tabloid" formda oldukları için taşınması ve okunması (yani sayfa açılması) kolay. Bol bol renk kullanımı. Ve önemli olarak, bütün bu boyalar iz bırakmıyor. "Metro", sayılarının "beyaz bir elbise" üzerinde hiçbir leke bırakmamasını garanti ediyor. Gelir sadece reklam ve küçük anonslardan. Yani bizim kolaylıkla anlayabileceğimiz (çünkü her gün karşılaşıyoruz!) türden şarkıcılı, futbolculu, bol resimli bir gazete türü... Le Monde, "Metro" ve benzerlerini tarif ederken "bol bol renkli fotoğraf ve grafiklerle" bezenmiş sayfalardan söz ediyor; Serge July, "Hakiki-kalp gazete" başlıklı yazısında "ücretsiz gazete" ile aralarındaki farkı 250 gazeteci yerine 10 gazetecinin ortaya çıkardığı iş arasındaki farkla açıklıyor. Bir tarafta haberleri, analizleri, dünyanın dört bir tarafına gönderdiği özel muhabirleri ile bir paralı gazete, karşısındaysa gazetecisiz, bol renkli, ajans haberlerini yapıştırmakla yetinen bir ücretsiz gazete.... (Ancak "ücretsiz"lerin hakkını da yemeyelim. Marsilya'da "Metro"nun önünü kesmek için La Provence gazetesi tarafından dağıtılan ücretsiz gazete "Marseille Plus"ün genel yayın yönetmeni, ne kadar "tabloid" olurlarsa olsunlar "Çıplak kadın fotoğrafına" yer vermeyeceklerini hatırlatmayı da unutmuyor! Bizimkilerin kulakları çınlasın!)

Baştan söylemiştim, "Metro" meselesi bayağı karmaşık bir mesele. Bugünlük bu kadar, sonra devam ederiz. Ancak bitirmeden, "Metro Türkiye'ye girse ne olur?" sorusunu (şimdilik) kısaca cevaplamayı da ihmal etmeyelim. Cevabım "kısa", hatta kısacık olacak: Eğer "Metro" Türkiye'ye girerse, ülke gazetelerinin büyük çoğunluğu zaten büyük ölçüde "Metro"nun özelliklerini taşıdığından, "paralı gazeteler"e hayat hakkı tanımaz! Zaten 3 milyona inmiş tirajlar hepten tarümar olur! Ülkenin basın sektöründe Fransa'da olduğu gibi güçlü sendikalar bulunmadığından, bu fırtınanın önünde maalesef gazeteciler de tutunamazlar. Aslında, işin bu faslı (yani yeniden binlerce gazetecinin işsiz kalması) olmasa, "Metro"nun Türk gazetelerini silip süpürmesi belki de hayırlıdır... "Ak koyun ve kara koyun"un belli olması açısından...


20 Şubat 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED