|
|
Nerden icap etti bu yazı?
Niçin son zamanlarda üzerime alınıyorum acaba "Ahrar Fırkası"na yönelik eleştirileri? Çok mu severim Prens Sabahattin'i? Pek mi iyi tanırım, Attila İlhan'ın benzetmesiyle "Batı'ya parmak kaldırma alışkanlığındaki" Osmanlı entelijansiyasını? Tanımam... Prens Sabahattin'i de sevmem... Ama, "Berhan-Bedri" arkadaşlarımızın temsil ettiği siyasî çizginin (kadim ve kurumsal İttihatçılığın) "Ahrar Fırkası" ve Prens Sabahattin'le ilgili değerlendirmelerini de ciddiye almam. Çünkü, "düşünce ve inanç özgürlüğü"nü savunuyorsanız, "teşebbüs hürriyeti" ve demokrasinin olmazsa olmaz koşulu sayılan "yerinde yönetim"e fitseniz, en hafif deyimiyle "Ahrarcısınız" bu arkadaşların gözünde. Evet, ben bir Ahrarcıyım. Ayıptır söylemesi "teşebbüs-i şahsi" ve "adem-i merkeziyet" fikrini savunuyorum. Üstelik, özgürlüklerden yanayım.
Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı döneminde, "Olağanüstü hallerde bunalımdan çıkış için gerekli demokratik mekanizmalar Anayasa'ya konulsun" dediği için Ahrarcılık'la suçlanmıştı. Siyasi tıkanıklığın aşılmasında Ahrar Fırkası çare olacaksa, bundan gocunmak niye? Hayır, "ilerici tarihçi" Tarık Zafer Tunaya Ahrar Fırkası'nın "gerici bir parti", Prens Sabahattin'in de hem "İngiliz işbirlikçisi", hem de 31 Mart'taki "irticai ayaklanma"nın mimarı olduğunu yazıyormuş. Ona bakarsanız, bir başka "ilerici tarihçi" Doğan Avcıoğlu da, "31 Mart'ta Yabancı Parmağı" adlı kitabında ilerici Hareket Ordusu'nun Alman kurmaylarının dümen suyunda olduğunu yazıyordu. Hızını alamayıp "hareket"i yöneten Mahmut Şevket Paşa'nın Alman makamlarına "Hareket Ordusu görevini başarıyla tamamlamıştır" mealinde bir telgraf çektiğini de faş ediyordu. Gerici Ahrar Fırkası ne yapmıştı, biliyor musunuz? Parlamentonun kapatılmasına karşı çıkmıştı. İlerici Hareket Ordusu ise, hem darbe yapmış, hem de "alışkanlık üzere" parlamentoyu kapatmıştı. Ahrarcı suçlamalarının "parlamentarizm"e karşı "militarizm"i, "temsil mekanizması"na karşı "korporatizm"i savunanlardan gelmesi, bu yüzden şaşırtmıyor beni. İttihatçı dediğimizde bozuluyorlar oysa. Savundukları, İttihat-Terakki'nin "komitacı" ve "çeteci" ruhundan başka bir şey mi acaba? İşin hazin tarafı, yüz sene önceki Ahrar Fırkası'ndan daha "geri" düşünüyorlar. Yani, demokrasiyi anlama, kavrama, moda tabirle "içselleştirme" konusunda Prens Sabahattin'in ve Osmanlı entelijansiyasının fersah fersah gerisindeler. Gerçekten utanç verici.
"Ahrar Fırkası"nın "teşebbüs-i şahsi" ve "adem-i merkeziyet" fikri hayata geçirilebilseydi, bugün "Osmanlı hinterlandı" olarak bilinen topraklarda, onların çok sevdiği ve çok sık kullandığı deyimle "emperyalist Batı'nın güdümünde" onlarca devletçik türer miydi? İttihatçı azgınlık Osmanlı'nın sonunu getirmişti. Korkarım "Olağanüstü hallerde bunalımdan çıkış için gerekli demokratik mekanizmalar Anayasa'ya konulsun" önerisine karşı çıkanlar çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti'nin sonunu hazırlamasın...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |