|
|
Kıbrıs'ta 'imkansızı zorlamak'
'Kıbrıslı' bir bilim adamı olan Dr. Niyazi Kızılyürek ile Londra'da, Kıbrıs sorunundaki son gelişmeleri konuşurken bu laf ortaya çıktı. Bölünmüş Lefkoşe'nin Rum kesimindeki üniversitede, 'bağımsız ve bağlantısız' bir bilim adamı olarak çalışan ve 'Ulusötesi Kıbrıs' adlı önemli kitabın yazarı olan Kızılyürek, Denktaş'ın görüşmelerde imkansızı zorladığını söyledi. Denktaş'ın savunduğu 'sınırsız egemenlik' anlayışını, Rumlar'ın kabul etmesinin mümkün olmadığını anlattı. Böyle bir sonucun, gerek Kıbrıs'ta yaşayan Türkler ve gerekse Türkiye açısından çok önemli sonuçlar doğuracağını da sözlerine ekledi. Bugünlerde Türkiye'de hâlâ Ecevit'in hastalığı, erken seçim vesaire konuları çiğnene dursun Kıbrıs'ta işler çıkmaza doğru gidiyor. MGK'nın, 30 Mayıs'taki toplantısında Kıbrıs sorununu enine boyuna görüşeceği açıklandı. Gündem maddesi, çözümsüzlük halinde Kıbrıs'ın, Türk kesimi dışında AB'ye alınması sonucu ortaya çıkacak gelişmelerle ilgili. Anlaşma olmazsa Türkiye'nin başı belaya girer mi? Girerse ne kadar girer? Kıbrıs'ın Türkiye'ye rağmen AB'ye tam üye olması durumunda, hangi önlemleri alınmalı, hangi planlar yürürlüğe konmalıdır? Bakın, askerlere çok yakın bir köşe yazarı MGK'nın gündemini nasıl sıralıyor. "1- Kıbrıs'ta ortak bir çözüme ulaşma olasılığı nedir? 2- Rum tarafının tutumu ve önerileri gerçek amacın ortak çözüm yolunu tıkamak olduğu yönünde midir? 3- Ortak bir çözüme ulaşmadan Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Avrupa Birliği'ne alınması olasılığı nedir? 4- Ortak çözüme varılmadan Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Avrupa Birliği'ne alınırsa, Türkiye'nin ve KKTC'nin tutumu ne olmalıdır?" Görüldüğü gibi MGK'nın çözüme ilişkin bir beklentisi yok. Çözümsüzlük durumunda ortaya çıkacak gelişmeler, muhtemelen de güvenlik sorunları, gündemin ana konularını teşkil ediyor. O zaman da sormak gerekiyor: "Kıbrıs meselesi stratejik bir güvenlik sorunu mudur?" Niyazi Kızılyürek'e göre kesinlikle değil: "Öyle mütalaa ediliyor olsa, çözümsüzlük halinde Türkiye'nin güneyinden de Yunanistan'la sınırdaş olacağı ve bunun güvenlik açısından daha büyük olumsuzluklar yaratacağı nasıl düşünülemez? Ayrıca, sadece Yunanistan'ın yanısıra Rum tarafının tam üye olduğu bir AB, Türkiye için daha sorunlu olmaz mı? Üstelik de bu teknoloji çağında Türkiye'nin adaya ulaşması sadece birkaç dakikalık bir uçuş gerektiriyorken…" Bu durumda Denktaş'ın, 'tek bayraklı' devlete razı olmuş gibi yaparak 'sınırsız egemenlik' istemesindeki gerçek niyeti ne? Resmi söyleme göre, Denktaş'ın (Burada "Kıbrıs Türkleri'nin" diyemiyoruz, çünkü Denktaş'a ve Türkiye'nin istemlerine göre bir anlaşma yapılmak isteniyor) kendisini güvence altında hissetmesi ve çıkabilecek herhangi bir sorunda (Rumlar'ın baskıya yönelmeleri durumunda) tam bağımsızlığını ilan etmesi güvence altına alınmalıdır. Kızılyürek'e göre, böyle bir egemenlik anlayışı kabul edilir birşey değildir. Ulus devlet anlayışını tavizsiz uygulayan, bu nedenle 'ne olur ne olmaz' diyerek yerel yönetimlerin varolan kısıtlı yetkilerine bile tırpan üzerine tırpan atan Türkiye'nin, Kıbrıs'taki egemenlik anlayışında bu kadar bonkör olmasının sebebi sadece kendisini güvenlikte hissetmek istemesi midir? Klerides, siyasi eşitlik temelinde iki ayrı iç egemenlik ve gevşek bir ulusal egemenlik anlayışını savunuyor. Kıbrıs'ın yakın siyasi tarihini çok iyi incelemiş olan Niyazi Kızılyürek, bu konuda bir karşılaştırma yapıyor: 1974 öncesinde, Kıbrıslı Türkler arasında ENOSİS dayatması nasıl kabul edilmemişse Rumlar açısından da adada iki 'sınırsız egemenlik' kabul edilemez. Öyleyse ne olacak? Arada birkaç gün var ama, bir sonraki yazımızda Kızılyürek'le bu konuda yaptığımız söyleşiyi aktarmaya devam edeceğiz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |