|
|
Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos, ekümenlik, Heybeli Ruhban Okulu ve dinlerarası diyalog hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. YTB Başkanı Şeyda Açıkkol'a konuşan Patrik Bartholomeos, Türkiye'nin çıkarlarına aykırı hiçbir faaliyet içinde olmadığını belirtti.
Lozan'da, Türkiye'deki azınlıklar dil, din, ırk açısından belli bir meşruiyet kazandılar. Patrikhane'nin konumunu açıklayabilir misiniz? Rum Patrikhanesi'nin varlığına Lozan'da değinilmiş ancak konu antlaşma maddeleri arasında yer almamıştır. Anlaşmalarda yer alan hükümler Türkiye sınırları dahilinde yaşayan dini azınlıklara yöneliktir. Fakat Lozan Antlaşması'nın bazı hükümleri düzeltilebilir. Tabiî bu siyasi bir konudur. Biz, ancak; din özgürlüğümüzü ve Türkiye topraklarında rahat yaşama hakkımızı ve bu konudaki beklentilerimizi dile getirebiliriz. Türkiye'de bazı çevreler, Patrikhane'nin mevcudiyetini sakıncalı görüyor. Türkiye'nin 79 yıllık tarihinde İstanbul Rum Patrikhanesi'nin devletimize karşı bir tek yasa dışı faaliyeti olmamıştır; olamaz ve de olmayacaktır. Patrikhanemiz, bahsi geçen hassasiyeti haklı gösterecek gizliliğe sahip değildir. Birçok kez tehditler almış olmamıza rağmen, devletin tahsis ettiği emniyet güçleri dışında güvenlik elemanı yoktur. Demek ki; Türk toplumu da sizi büyük bir sevgiyle kucaklıyor. Gönül arzu ederdi ki, durum böyle olsun. Malümaliniz; birkaç sene önce Patrikhanemiz'e, etraftan bomba atıldı. Hasar oldu, bir arkadaşımız yaralandı ve hâlâ iyileşemedi. Bazen taşlar atılıyor, sağdan soldan etraftan. Tabiî bu, bütün bunlar üzücü şeyler, devletin icrası değildir. Bazı aşırı tepkiler sanıyorum. Provokatif birtakım eylemler de olabilir. Provokasyon olabilir; her şey olabilir. Fakat bizim devletimizin kanunlarına ve Anayasası'na itimadımız var. Patrikhane'nin girişinde, her zaman devamlı bekleyen polis arkadaşımızın icraatına itimadımız var. Dinlerarası diyalog konusunda Patrikhane olarak çaba sarfediyor musunuz? Dünya üzerinde muhtelif ırklar, kültürler, dinler ve diller yaşamaktadır. Ve bunlar güzelliktir, zenginliktir, çeşitliliktir. Biz, dinlerarası diyalogun önemine, yararına inanan kimseleriz. 11 Eylül'den sonra; herkes, dinler ve kültürlerarası diyalogun öneminin altını çiziyor. Halbuki biz, Patrikhane olarak, 20 seneden beri, gerek İslam ve gerekse Musevi dini ile diyalog içindeyiz. Mesela neler yaptınız bu çerçevede? Birçok toplantılar oldu. Ve bu tür toplantılarımıza devam edeceğiz. Brüksel'deki temsilcimiz, arkadaşımız Bhishoup Emmanuel, bu görevi üstlenmiştir. Patrikhanemiz'in talimatı üzerine birçok Müslüman ülkeleri ziyaret etmektedir. Ayrıca biz burada, Patrikhane olarak 1994'te İstanbul'da bir dinlerarası konferans hazırladık. Konferans sonunda, 1994'te Bosphorus Declaration "Boğaziçi Deklarasyonu" diye bir metin imzaladık. Geçen Aralık'ta Amerika'daki olaylardan sonra Brüksel'de Avrupa Komisyonu Başkanı Prodi ile ikimiz, dinlerarası toplantı hazırladık. Brüksel Deklarasyonu'nu imzaladık. Bu çalışmalar devam edecek mi acaba? Geçen Ocak'ta, İran Kültür Bakanı beni İran'a memleketlerine davet etti. Oradaki konferansların konusu, yeryüzünde sulhun yerleşmesi için dinin önemiydi. Hatemi ile de uzun uzun sohbet ettik. 2000 Eylülü'nde Bahreyn'e gittim. Bahreyn Emiri özel uçağını gönderdi İstanbul'a. Güzel dostluğumuz oldu. Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasında o kadar çok müşterek konu var ki; bu diyalog çok yaralı olabilir. 5 Mayıs 1997'de The Times'a "Ortodoks Hıristiyanlar'a Doğu-Batı yakınlaşmasını sağlamada özel bir görev düştüğüne inanıyoruz. TC gibi, bizim de her iki dünyada ayağımız var" demiştiniz. Bu sözünüzü açabilir misiniz, ekümeniklik doğrultusunda? Ekümeniklik, Türkçe ile evrensellik; Rum Patrikhanesi'nin ekümenik konsüllerde kazandığı bir sıfattır. Bu konsüller yalnız Hıristiyanlar'ı bağlayan toplantılardır. Hıristiyan dünyasındaki kiliselerin hiçbiri bu sıfata itiraz etmemekte ve bizlerle yaptıkları yazışmalarda bu sıfatı kullanmaktadırlar. Bu tarihi bir unvandır. Hiçbir siyasi mahiyeti yoktur. Osmanlı'da olsun, Bizans döneminde olsun kullanılan bir tarihi sıfattan, bir unvandan ben nasıl feragat edebilirim? Cumhuriyetten sonra en az 10 patrik oturdu bu sandalyede. Kimse itiraz etmedi. Şimdi ikide bir "Bartholomeos ekümenik olmak istiyor" diyorlar. Nasıl olmak istiyor?.. Zaten ekümenik. Asırlardan beri... Patrikhane, ekümenik faaliyetleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Patrikhanemiz'e bağlı yurt içinde ve yurt dışında bulunan başpiskopos, episkopos metropolit düzeyindeki din adamlarının seçimleri İstanbul'da yapılmakta ve bunlar her iki yılda bir, fikir teatisinde bulunmak amacıyla Patrikhanemiz'de toplanmaktadırlar. Patrikhanemiz Ortodoks âleminin birinci makamıdır. Ortodoks âleminin merkezinin burada bulunması Türkiye için bir şereftir. Patrikhane'nin Heybeliada'da bir ruhban okulu var. Bu okulun faaliyet göstermesine izin verilmiyor. 31 seneden beri... Bunun gerekçesini neye bağlıyorsunuz? Ruhban okulumuz Osmanlı döneminde 1844'te öğretime başlamış olup kapandığı 1971'e kadar sayısız mezun vermiştir. Mazisi tertemizdir. Kapatılması da, özel yüksek okulların yasaklanmasına yönelik bir yasa ile olmuştur. Bu yasanın okulumuza da uygulanmasını yanlış bulmaktayız. Anti-laik uygulamalara örnek oluşturacağı iddia ediliyor. Okulumuzun mezunları gayet ileri görüşlü, laikliği benimsemiş kimselerdi. Bu zaten Ortodoks dinimizin bir icabıdır. Yani biz bunun aksine nasıl davranabiliriz. Ruhban okulumuz, 1971'den beri başvurularımıza rağmen hâlâ kapalı bulunmaktadır. Nedenini anlamakta zorluk çekmekteyiz. Sizin için çok önemli anladığım kadarıyla. Patrikhanemiz Ortodoks âleminin birinci makamıdır ve 17. asırdan beri bu topraklarda bu şehirde faaliyet göstermektedir. Riyaset ettiğim Sensinod Meclisi'nde 85-87 yaşında azalar, üyeler var. Bunların yerine kim geçecek? İstanbul'daki kiliselerimizde kim görev yapacak? Piskoposluklarımıza kimi tayin edeceğiz?... Ve bunları nerede eğiteceğiz?.. Bu imkan, 31 seneden beri elimizden alınmış durumdadır. Bir ay önce Amerika'ya gittim. Muhtelif gazeteler, televizyonlar Patrik Bartholomeos'un Amerika ziyareti esnasında, güya Türkiye'yi Başkan Bush huzurunda tenkit ettiğinden söz etti. Peki nedir olayın gerçeği, açar mısınız? Ben Başkan Bush'u görmek istemedim. Kendisi davet etti. Yani ben İstanbul'dan kalkıp Türkiye'yi kötülemek için gitmedim Amerika'ya. Onlar davet etti. Türkiye'yi kötülemek sizin de işinize yaramaz. Sonuçta burada yaşıyorsunuz. Gayet tabiî.. Sayın Colin Powell'a "Ben Türkiye'yi kötülemek, şikayet etmek için gelmedim" dedim. Bush ile konuşurken de kendisi sordu. Benim yerimde olsaydınız bu ruhban okulu konusunu açmayacak mıydınız? Problemimizin özünü anlattım. Makul karşıladı ve "Haklısınız. Elimizden geleni yapacağız" dedi. Şimdi biz her zaman Allah'tan, hükümetimizden bunu gerçekleşmesini bekliyoruz. Eğer Bush da bunu desteklerse kendisine minnettarız, Avrupa Birliği bu isteğimizi desteklerse onlara da müteşekkir olacağız. Fakat kararı Allah'tan sonra Ankara'dan bekliyoruz. Yunanistan'la ilişkimiz olması gayet doğaldır
Patrikhanemiz'in cemaatinin önemli bir kısmının yaşadığı bir ülke olan Yunanistan ile ilişkimiz olması gayet doğaldır. Vurgulamak isteriz ki Yunanistan'da Girit Adası, 12 Adalar, Aynoros, meşhur keşişler diyarı Aynoros direkt olarak Patrikhanemiz'e bağlıdırlar. Ve bunların başlarında bulunan yüksek rütbeli din adamları Patrikhanemiz tarafından seçilip tayin edilmektedir. Bunların yanında, İstanbul Rum Patrikliği'nin Ortodoks dünyada mevcut bağımsız kiliseler arasında eşitler arası birinci sırada yer alması ve Yunan Otosefal Kilisesi'nin 1850'de İstanbul'dan ayrılarak kurulmuş olması nedeniyle bu ülkedeki tüm Ortodokslar'ın makamımıza saygı duymaları son derece doğaldır. Ve bunun içindir ki her sene binlerce Yunanlı İstanbul Rum Ortodoks Kilisesi'ne ziyaret etmektedir. Yani Kudüs'ten sonra Ortodokslar'ın en kutsal şehri İstanbul'dur. Çünkü ana kiliseleri buradadır. Bu gayet doğal görülmeli. Ve bu aynı zamanda Türkiye için çok önemli bir gelir kaynağıdır. Bu ziyaretlerin, Türk- Yunan halklarının dostluğunun gelişmesi açısından çok büyük yararları vardır. Patrikhane Türkiye ile Yunanistan arasında bir köprüdür. Zaten İstanbul Avrupa ile Asya arasında bir köprüdür. İslam ve Hıristiyanlık dinleri arasında bir köprüdür. Bu açıdan Türkiye'nin önemi AB için de çok büyüktür. Ve bunu Avrupa Birliği üyeleri üyesi ülkeler bir an önce kavramalı, kabul etmeleri lazım.
|
|