|
|
Misyon ve misyoner
Herhalde şimdiye kadar okumuş veya işitmişsinizdir: Depremin olduğu illerde misyoner faaliyetleri gemi azıya almış; Adapazarı'nda, iki yıl içerisinde, 2500 kadar kişi Hıristiyan olmuş... Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) görüşülecek kadar 'devlet sorunu' yapılıyor konu; müftülükler, her yerde, bir tür 'anti-misyoner' grup olarak faaliyet gösteriyorlar... Türkiye, her sorunlu dönemde, misyoner faaliyetlerine sahne olmuştur. Batışı öncesi, Osmanlı Devleti'nde, 'düvel-i muazzama' büyükelçiliklerinin sağladığı imtiyazla misyoner vakıfları tarafından açılan yabancı kolejlerin sayısı 100'lerle ifade edilir olmuştu. Bu kolejlerden Cumhuriyet'e intikal edenlerde de, zaman zaman, 'misyoner faaliyetleri' yapıldığı iddiaları işitilirdi. Misyonerlerin, ülkemizde, radyoları, yayınevleri, kitabevleri var bugün... Konuyu şimdilerde 'ciddi' bir sorun haline getiren misyonerlerin çalışmaları değil; onlar her zaman vardılar ve her zaman faaliyet gösteriyorlardı. İslâmî faaliyetlerin önüne konulan engeller bugün misyonerlerin işini kolaylaştırıyor. Adapazarı, Gölcük, İzmit gibi depremin en fazla zarar verdiği illerde, depremzedelerin imdadına ilk koşan İslâmî vakıfların başına geleni biliyoruz. Onların kovulmasıyla ortaya çıkan boşluğu, demek ki, Hıristiyan vakıfları doldurmuş... Misyonerlerin deprem illerini 'pilot bölge' olarak seçmelerinin sebebi belli: Doğa olayları, felâkete mâruz kalanlar üzerinde derin travmalara yol açar; önce maddi kayıplar akla gelse de, sonraları mâneviyat ihtiyacı kendiliğinden doğar. Misyonerler, felâkete uğrayan yerleri, ya da sürekli fakr-u zaruret içinde yaşanılan bölgeleri bu yüzden mekân tutarlar. Önce depremin (veya o sırada hangi doğal âfet olmuşsa onun) 'Takdir-i ilâhi' olduğunu söyler, sonra da felâketin neden orada meydana geldiğinin kendilerince sebebini bildirirler... 17 Ağustos depreminden sonra, Türkiye, nedense, "Takdir-i ilâhi" tespitinden ürktü. Depremzedeleri mânevî boşluklarıyla başbaşa bırakan bir sürece dönüştü depremin yaralarının sarıldığı dönem; misyonerlerin gelişi, işte o boşluğu doldurma amaçlı. 28 Şubat ile 11 Eylül sonrasında boy veren İslâm'ı hedef tahtası haline getirici tartışmalar da misyonerlerin ekmeğine yağ sürdü. Bizde "Misyonerler geliyor" çığlığı koparanlar samimi değiller. Samimiyetsizlikleri, dinî faaliyetleri durdurmak için polisiye tedbirler yolunu seçmelerinden belli. Oysa, imparatorluğun zayıf dönemlerinde bile, misyonerler, bu topraklarda başarıya ulaşamadılar. Bunu sağlayan devletin uzun kolu değildi; vatandaşın inanç bilinciydi. Bugünün misyonerleri daha gayretli veya daha akıllı değiller; sadece mânevî açıdan daha korumasız bir toplum içerisinde faaliyet gösterdikleri için daha şanslılar. 28 Şubat kararlarının bir bölümü, 'irtica ile mücadele' adına alınmasını öngördüğü tedbirlerle toplumun mânevî bilincini zedeledi. İslâmî kimliğe sahip insanlar bugün kendilerini savunamaz durumdalar; inanç esasları dört bir taraftan taarruza uğruyor. İmam hatip liselerinde, ilahiyat fakültelerinde, öğrenciler, öğrendikleriyle ters düşen davranışlara zorlanıyorlar. Taarruz her cephede sürüyor; en son, milli eğitim bakanlığı, din ve ahlâk bilgisi öğretmenliğine ilahiyat fakülteleri mezunlarını atamamaya başladı... Dinî eğitimden geçmemiş din ve ahlâk bilgisi öğretmenlerinin yetiştireceği öğrenciler, misyonerler için, 'olgun birer av' teşkil etmeyecek mi? İslâmî faaliyetlere sınır getiren kararların üzerinde MGK damgası var, 'misyonerlere savaş' borusunu çalan da aynı MGK... Devletin ve toplumun güvenliğini korumakla görevli bir kurumun, böylesine hassas bir konuya yaklaşımındaki bu çelişkiyi nasıl yorumlayacağız? Başka dinlerin saldırıları karşısında, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da, bu millet kendini korur; önemli olan, onun elinden kendini koruma bilincini koparıp almamaktır. İmam hatip liseleri 'üvey evlât' muamelesi gören, başörtüsü yasaklanan bir ülke, polisiye tedbirlerle ne kadar korunursa korunsun, misyonerlerin kucağına düşer.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |