|
|
28 Şubat ve Demirel
Tahmin ettiğim gibi, Demirel ile ilgili yazıma bazı tepkiler geldi. Demirel'in Cumhurbaşkanlığı sırasındaki icraatı, muhafazakâr tabanda çok büyük rahatsızlık yaratmıştı. Muhafazakâr tabanın daha ziyade dindar olan kesimi, Demirel'i 28 Şubat'ın sorumlusu gibi görüyordu. Askeri onun yönlendirdiğini düşünüyordu. Bu yüzden benim "28 Şubat bir yol kazası. Demirel karşı çıkamadı. Ama kim MGK'daki raporlara direnecek kahramanlığı gösterdi?.. diye yazmam çeşitli yorumlara yol açtı. Demirel'in o günlerde, irtica ile mücadele için en önlerde koştuğunu, hadiseleri bizzat sevk ve idare eden kişi olduğunu söyleyenler çıktı.
Ateş'ten notlar
Milletvekili arkadaşım Azmi Ateş ile bir zamanlar bu konuları çok konuşmuştuk. Hatta, Demirel'e "Yıllarımı geri ver" başlıklı makalemi yazmama o vesile olmuştu. Üşenmedi, arşivleri araştırdı ve bana bazı gazete kupürleri gönderdi. Demirel, 1999 yılının mart ayında gazetecilerle bir sohbet yapmıştı. Onun görüşlerini Ali Bayramoğlu 13.3.1999 tarihli Star gazetesinde yayınlanan makalesine almıştı. Demirel şöyle diyordu: "1) 28 Şubat, hiçbir şekilde askerin işi değildir. Benim içinde, başında bulunduğum devletin, sistemin dinî ideolojiye karşı tepkisidir, bir millî-devlet kaygısıdır. Bu konuda tartışmanın muhatabı asker değil, devlettir, onu temsil eden devlet başkanıdır. 2) Devletin hassasiyeti sürmektedir. Birileri laikliği şeklen kabul edip fiilen red'ederse hassasiyet sürer, rejim sorunu çözülmez. Bu açıdan MGK önemlidir. Bu kurum, devletin hafızası, sürekliliğin ifadesidir. MGK bir devlet kurumudur. 3) HADEP'in seçimlere katılması, 'Kürtçüler şu kadar oy aldı' havasını içerde ve dışarda doğuracaksa, bu parti, seçimi, ideolojisini anlatma, devleti hedef alma haline getirecekse, seçim seçim olmaktan çıkar, üniter devletin aleyhine bir vesika haline gelir. Buna hiçbir üniter devlet müsaade etmez. 4) Etnik ve dinsel talepleri dikkate alan çağdaş demokrasi tartışmaları Türkiye için zamansız, hatta tehlikelidir. Mesele, yüzyılın başında olduğu gibi, yine o dönem prensiplerine göre, milleti yeniden inşa etmektir. İş, aş ve iç barış dışında hiçbir öncelik yoktur..."
Siyasi alanı bu kadar daraltan, güvenlik ve ekmek meselesini ön plana çıkararak çağdaş demokrasinin daha zamanı gelmediğini söyleyen ve 28 Şubat'ı kendisinin de başında bulunduğu devletin bir refleksi gibi sunan Demirel, acaba hâlâ aynı mı düşünüyor? Peki Zincirbozan günlerinde "Hem ekmek, hem hürriyet, hem güvenlik" diyen ve "Güvenlikleri için hürriyetlerinden vaz geçenler, gün gelir her ikisini de kaybederler" diye yazan o değil miydi? 12 Eylül öncesinde kan gövdeyi götürüyordu. Ve müdahale bu kardeş kavgasını durdurup ülkede huzur ve sükûnu tesis için yapılmıştı. O gün, güvenlik gerekçesiyle hürriyetlerin askıya alınamayacağını savunuyordu Demirel. Ya bugün?
Kıvrıkoğlu ve 312
Demirel'in gazetecilere yaptığı açıklamadan birkaç gün sonra, Org. Kıvrıkoğlu 312'nci maddenin yumuşatılmasına karşı tavır koyarken, "Böyle bir değişiklik, irtica tehdidinin daha büyük bir tehlikeye dönüşmesine yol açar" demekteydi. Genelkurmay Başkanı, devletin bu konudaki hassasiyetinin sürdüğünü belli ederken, Demirel ile aynı çizgide yer alıyordu. Devlet, 312'nci maddenin yumuşatılmasını tehlikeli buluyordu. Peki yumuşadı da ne oldu? İrtica alevlendi mi?
Vural Savaş niçin atandı?
Azmi Ateş'in gönderdiği bir başka makale de, Tufan Türenç'in imzasını taşıyor. Tarihi 24.1.2001. Türenç, söz konusu yazısında, kendi tabiriyle "Ünlü Hoca-Bacı Koalisyonu'nun ülkeyi alabora ettiği kâbus dolu günlere" ait bir anısını naklediyor: "...Demirel o ortamda, gazetecilerle yaptığı bir sohbet toplantısında herkesin tedirginliğini görünce şöyle diyor: 'Kimse endişe etmesin. Devlet duruma hâkimdir. Laik demokratik cumhuriyet koruma altındadır.' ...Sorular bir noktada odaklanıyor: 'Efendim, demokrasi sınırları içinde kalınarak rejime yönelik bu tehlike nasıl giderilecek.' Demirel gayet sakin bir şekilde şunları söylüyor: 'Rejim kendini koruyacak güce sahip. Devlet her şeyi izliyor. Merak etmeyin. Yargıtay'a öyle bir başsavcı atadım ki, ateş ateş...' O günlerde pek çoğumuzun adını bilmediği ve şimdi emekli olan bu savcı Vural Savaş'tır."
Tufan Türenç'in yazdıklarından, Demirel'in, Vural Savaş'ı, özel sipariş üzerine, "irtica ile mücadele etsin" diye atadığı anlaşılıyor. Ve Demirel'e göre Vural Savaş, Refah Partisi'ni, arkadan da Fazilet Partisi'ni kapattırarak rejimi korumuştur.
Başörtüsü meselesi
Demirel'i bir polemik başlatmak veyahut eski defterleri karıştırarak hesaplaşmak için aramadım. Zaten bu yüzden hassas konulara hiç girmedik. Yoksa, Merve Kavakçı'ya neden ajan provokatör dediğini de sorabilirdim. 312 değişti, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun söylediği gibi, tehlikeli bir durum doğmadı. Merve Kavakçı'ya izin verilseydi, belki çıban başı gibi duran birçok sorun hal'edilecekti. Çünkü herkes, başörtüsünün, laik cumhuriyet açısından bir tehdit oluşturmadığını idrak edecekti. Başörtüsünün devletin yapısıyla değil, doğrudan toplumla ilgisi vardır. Başörtüsüne karşı çıkışın sebebi, dinî kimliği sosyal yaşantı içinde görmeme arzusudur. Laikçilik, kamu alanındaki bu görünülürlüğe karşı duruyor. Devletin temel nizamını yıkmak hususunda başörtüsünün nasıl bir fonksiyonu var, bunu zaten anlamak mümkün değil. Çağdaşlığı şekilden ibaret sananlar başörtüsüne direniyor. Oysa o kızlar, bilgisayar ve araba kullanıyor, okuyup meslek sahibi oluyor; ailenin geleneksel bağlarından kopup kocalarının yanısıra farklı bir şahsiyete kavuşuyorlar. Modernleşme bu değil mi? İslamî kimliğini muhafaza ederek kadınlar çağa ayak uyduramaz mı? Esas amaç insanları kimliklerinden ve inançlarından koparmadan, dönüşüm ve değişim sürecine çekmek değil mi?
Bazı sorular
Bence Demirel, bütün bunları herkesten daha iyi bilir. Esasında o da bizim gibi düşünür. Ama nedense 28 Şubat'ta farklı bir noktaya savruldu. Geçenlerde bir başka dost "Demirel'i bize, siz ve Hasan Celâl Güzel sevdirdiniz. 28 Şubat'ta verdiğiniz mücadele sebebiyle daha yeni yeni size hakkımı helâl etmeğe başlamıştım ki, gene Demirel'i övmeğe başladınız" dedi ve ilave etti: "Hayır, o, bizim gibi düşünmüyor." Azmi Ateş de, Demirel'e üç soru soruyor: 1) Cumhurbaşkanlığı sırasında, hangi özgürlüklerin önünü açtı? 2) Milletin benimseyeceği, onun yararına olan hangi icraatı gerçekleştirdi? 3) Şeffaf yönetimi sağlamak amacıyla hangi adımları attı? Ateş, Demirel'in başbakanlığı dönemini değil Cumhurbaşkanlığı dönemindeki icraatını irdeliyor.
Cevap bekliyoruz
Bütün bunları, Demirel'i yargısız infaza tâbi tutmak için kaleme almadım. Ama, insanların kafalarında işte böyle çok sayıda soru işareti var. 28 Şubat sürecinde, bir güvensizlik ve hoşnutsuzluk doğdu. 28 Şubat ile Demirel bazılarının zihninde özdeşleşti. 28 Şubat gerekli miydi? Demokrasi içinde kalınarak sorunlar çözülemez miydi? Hâlâ süregelen baskılar, millete sırtını dönmüş otoriter bir devlet manzarası çizmiyor mu? Türkiye çağdaş demokrasiye lâyık değil mi? Amacım, eğer Demirel kendisini hedef alan sorulara cevap verirse, bunları okurlarıma yansıtmaktır. Böylece belki bir devre ve o dönemde Cumhurbaşkanı'nın işlevine ışık tutmuş olabiliriz. Demirel'in cevabını bekliyoruz.
BİR AÇIKLAMA: Saadet Partisi Milletvekili Lütfi Yalman, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'i, özellikle hedef almadığını, sorularını, basının abartarak verdiğini söyledi. Bu soruların bir medya kuruluşuyla danışıklı dövüş olarak sorulmadığını belirten Yalman, "Benim üzerimden Sezer'i yıpratmak istiyorlar. Benim böyle bir maksadım yok" dedi.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |