T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Abdullah Gül ile "o gece"

Seçimden iki hafta kadar önceydi. Türkiye, koşar adım 3 Kasım'a doğru ilerlerken bir yandan "AK Parti iktidarının başbakanı kim olacak?" sorusuna cevap aranıyor, bir yandan da parti içinde bu konuda tahminler fısıltı boyutunu aşmaya başlıyordu. Doğal olarak herkes, yeni iktidarın başbakanının kim olacağını merak ediyordu. Ancak, Ak Parti'nin seçim stratejisi gereği başbakanın kim olacağı 3 Kasım sonrasına bırakılmıştı ve muhalefetin baskılarına rağmen bunu açıklamaya niyetleri yoktu. İşte böyle bir ortamda, bugün başbakanlık koltuğuna oturan Abdullah Gül ile Hayrünnisa hanımın arkası kesilmeyen ikramları eşliğinde akşamdan gece yarısına uzayan bir sohbet yapmıştık. Ziyaretin amacı gazetede de yayınlanan haftalık ropörtajdı ama teyp kapatıldıktan sonra, gazeteciliğin en zevkli tarafı olan uzun bir "yazılmamak kaydıyla" sohbeti başladı. O bölümde konuştuklarımız, yine yazılmayacak ama bugün Abdullah Gül'ün muhtemel başbakanlık performansina ilişkin değerlendirmelere ışık tutacak intibaları aktarmanın da zamanıdır.

Gül'ün başbakanlığı kesinleştikten sonra iki merak konusu ön plana çıktı. Bunlardan birisi Genel Başkan'ın Tayyip Erdoğan, başbakanın Gül olduğu yapıda işlerin nasıl yürüyeceğidir. Diğeri ise Gül'ün Erdoğan'ın yasağının kaldırılması için nasıl bir gayret sarfedeceği ve yasak kalktıktan sonra yerini ona terkedip terk etmeyeceği konusudur. İki gündür en sık tekrarlanan iki soru bunlardır.

Gül, Erdoğan'ın hukuku konusunda her zaman gerektiği kadar açık olmuştur. Üstelik, bu konudaki düşünceleri kamuoyuna açıklanan "resmi" görüşten ibaret de değildir. O gece teyp kapatıldıktan sonra bunu konuştuk. İkisi arasındaki ilişkilere dair söylentiler, spekülasyonlar, komplo teorileri gerçeğin önüne geçiyordu. "Böyle bir şeyi nasıl düşünürler? Elbette Tayyip bey'in hakkı vardır" dedi. Ve o noktada Gül'e, Erdoğan'ın seçimden sonra kimi başbakan adayı olarak tercih edebileceğini sordum. Soru şöyleydi: "Tayyip bey, başbakan adayı belirlerken sizi es geçebilir mi?" Aslında, bunları konuşmak istemiyordu. "Herkes bunlarla meşgul olduğumu sanıyor ama inan ilk kez bu kadar açık, seninle konuşuyorum" dedi. Uzun uzun düşündükten sonra da soruyu cevapladı: "Tayyip beyin böyle bir şey yapacağını sanmıyorum..."

O düşünce anında aklında neler geçtiğini hala merak ediyorum. Çünkü besbelli ki o kısa sürede zihninde ard arda film kareleri belirmiş ve final sahnesinde ortaya bir tebessüm çıkmıştı. Şimdi ya da bir süre sonra belki Erdoğan'a da bu soru başka bir şekilde gelecek ve "Gül, zamanı geldiğinde yerini size gönül rahatlığıyla bırakır mı?" diye sorulacaktır. Bu sorunun cevabını o akşam yaptığımız röportajda Abdullah Gül açıkça vermişti. Gül'ün sözleri kelimesi kelimesine şöyleydi: "Tayyip bey'e yapılan haksızlığı seçmene anlatıyoruz. Şuna inanıyorum ki bugüne kadar Ak Parti'ye oy vermeyi düşünmeyen bazı insanlar Tayyip bey yasaklandıktan sonra, oy vermeyi düşünüyorlar... Bizim için şimdi birinci öncelik, tek başına çoğunluğu yakalamak ve ilk görevimiz de Tayyip bey'in yasağını kaldırıp başımıza geçirmektir. Bu bizim boynumuzun borcudur."

O günlerde medyada belirgin bir "eşi başörtülü olan başbakan olamaz kampanyası" estiriliyordu. Böyle bir düşünce, ne demokrasiye, ne Türkiye gerçeğine ve ne de yaklaşmakta olan seçimin tabiatına uygundu ve aslında saçmalıktan başka bir şey değildi ama siyaset acımasızlaşınca böyle şeyler de gündeme gelebiliyordu. Gül'e bu konuda hiç, "derin" ya da "yüzeysel" bir imaya muhatap olup olmadığını da sordum. "Asla!.. Bir kez bile olmadı" dedi.

Abdullah Gül, genç yaşına rağmen tecrübeli bir politikacıdır. Refahyol döneminin en sıkıntılı günlerinde, siyasal kriz ülke üzerine bir yağmur gibi yağarken, olup bitenlere bakan olarak tanıklık etmiş ve zaman zaman da inisiyatif almıştır. Şimdi o tecrübesiyle Türkiye'nin yeni bir döneme girişine liderlik etmeye hazırlanmaktadır. Hem büyük ekonomik sorunlarla baş etmek, hem de ülkenin siyasal ve toplumsal normalleşmesini sağlamak zorundadır.

Arkasında büyük bir Meclis grubu ve en az bunun kadar önemli sayılması gereken bir toplumsal mutabakat vardır. Türkiye'nin sorunlarını aşabilme yolunda bu iki unsur büyük birer avantajdır. Abdullah Gül'ün başarılı olabilmesi için bu mutabakatın devamlılığını sağlaması gerekiyor.


19 Kasım 2002
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED