3 Kasım 2002 seçimlerine ilişkin hem ülke içinde, hem ülke dışında çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Herkes kendi bilgisi, birikimi, yaklaşımı ve beklentisi doğrultusunda birtakım yorumlarda bulunuyor.

Utah Üniversitesi öğretim üyelerinden M. Hakan Yavuz'un seçim değerlendirmesi "Deprem mi?" başlığını taşıyordu. 17 Kasım 2002 tarihli Zaman gazetesinin Yorum sayfasında yayımlanan yazısında Hakan Yavuz, ABD'deki akademik çevrelerin yorumlarını aktarmaya çalışmış. Bu çevrelerde iki görüşün öne çıktığını belirten Yavuz, birinci görüşe göre, Türk halkının 3 Kasımda "protesto"sunu ortaya koyduğunu, ikinci görüşe göre ise, "umud"unu, "yeniden yapılanma" arzusunu ifade etmiş olduğunu anlatıyor. Sayın Yavuz, yazısından anlaşıldığına göre, ikinci görüşü benimseme eğiliminde. Şu değerlendirmeler ona ait:

"Kasım 2002 seçimi bir protesto değil yeniden yapılanma "talebinin" yerine getirilmesiydi. Halk yeni bir inşa hareketine girişti. Kısacası karşılaştığımız siyasi tablo bir deprem değil; siyasi alanı işgal eden "enkazın" çevreye zarar vermeyecek şekilde kaldırılması ve yeniden şekillendirilmesidir. Bu enkazın oluşmasında 28 Şubat sürecinin büyük rolü oldu. Bu süreç siyaseti bitirdi. Yeniden yapılanmanın üç sosyolojik nedeni var. Birincisi, 28 Şubat süreci sonucu, gittikçe kısıtlanan siyasi alanın yeniden genişletilerek "kişilik (ahlâk)" bazında (kimlik değil) yeniden yapılanma talebi ve çabasıdır. (...) İkincisi, seçmen gittikçe yoksulluğa itilen ve imkân alanlarının kısıtlandığı böylesi bir ortamda ekonomik alanı yeniden canlandırmak istedi. Seçmen imkân alanlarının genişlemesinin, sosyal barışın gereği olduğunu vurgularken basın-siyaset-yargı arasında kurulan baskıcı ittifakı da bitirmek istedi. Halk ekonomik sorunlarına sahip çıkan ve o sorunları bilen kadroya seslendi. Üçüncüsü, 28 Şubat süreciyle kimliği ve kişiliği sürekli saldırı altında tutulan geniş muhafazakâr halk kitleleri oylarıyla bu "aşağılama sürecini" durdurmak istedi."

Gazetenin 12. sayfasında bu cümleleri okurken, 2. sayfasında Malatya'da İnönü Üniversitesinin düzenlediği doğalgaz konulu toplantıya başörtülü uzmanların Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nun emriyle alınmadığını okumak ne tuhaf! Çetin Çiftçi'nin haberine göre, rektör bey "öğrenciler için geçerli olan kuralların vatandaşlar için de geçerli olduğunu belirterek, bunu zorlamanın, delmeye çalışmanın bir anlamı olmadığını söyle"miş. Murat Belge, başörtüsü yasağını uygulamakla "fırıncılar"ın da görevlendirilebileceğini -başörtülülere ekmek satmayabileceklerini- söylerken, niyeti "şaka" ya da "ironi" idi belki ama Fatih Hilmioğlu'nun şakası yok! Doğalgaz Kongre ve Fuarı'nda "öğrenciler için geçerli olan kuralların vatandaşlar için de geçerli olduğunu" ciddi ciddi söyleyebiliyor. Profesör ve Doktor ve Fatih ve Hilmioğlu ve Rektör olarak böyle bir cümleyi nasıl kurabildiğine ve nasıl telâffuz edebildiğine çok şaştım ve bu kadarını Kemal Alemdaroğlu'nun bile beceremeyeceğini düşündüm. Başörtülü vatandaşların öğrencilere kötü örnek olabileceğini filan söylese anlayabilirdim ama adam öyle demiyor; bütünüyle yasa dışı, hukuk dışı, yönetmelik dışı bir şey söylüyor. Yaa!

M. Hakan Yavuz'un yazısında dil ve anlatım açısından kusurlu sayılabilecek cümleler de var. Örneğin, ilk cümle: "AKP'nin seçimlerdeki başarısı ile ilgili ABD'deki akademik çevrelerde iki farklı görüş var bulunuyor." Bu cümlede "var" ve "bulunuyor" kelimelerinden birini kullanmak yeterli olmaz mıydı? Olurdu.

Başka bir cümle:

"Kısacası, Amerika'dan bakan bir akademisyen olarak, bir siyasi deprem değil yeniden yapılanma arzusu içinde olan bir seçmen kitlesi ve kendisine görev verilen bir aktör (AKP) var."

Sayın Yavuz, bu cümlesini böyle bitirmekle güdük bırakmış. Mademki cümlesine "... akademisyen olarak" diye başladı, "görüşündeyim / kanısındayım / diyorum / diyebilirim" gibi bir yüklemle cümlesini bitirmeli, o belirteci dayanaksız ve boşlukta bırakmamalıydı.

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu