|
|
Bu fotoğrafı herkes doğru okumalı
Bugün 4 Kasım ve AK Parti büyük bir zaferle iktidarda. Eğer gerçekten "milli irade" kazandıysa yeni umutlarla birlikte yeni bir Türkiye başlıyor. Böyle bir cümleyle yazıya başlamamı yadırgayan okuyucularım olabilir, doğrusu ben de kendi kendimi yadırgıyorum. Ama hiçbir zaman da Türkiye'de yaşadığımı unutmuyorum. Çünkü 3 Kasım'a gelene kadar bu ülkede öyle şeyler yaşadık ki, insan ister istemez "Acaba 4 Kasım'da bizi nasıl bir Türkiye bekliyor" şeklinde bir soruyu hafızasının bir tarafında saklı tutma gereğini hissediyor. Kabul edelim ki, Türkiye'de sistemin refleksleri maalesef hiç değişmiyor. 1950'den bu yana kırık dökük de olsa sürdürmeye çalıştığımız "demokratik tecrübe", ne yazık ki yarınlarımız için hiç de umut vaadetmiyor. Açıkçası gelinen nokta, demokrasi yürüyüşümüz açısından trajik bir durumdur. Eğer sistem, son beş yıldır ortaya koyduğu "demokrasiyle inatlaşma" tavrını yeni dönemde de sürdürmeye devam ederse, gerçekten Türkiye çok daha haketmediği toplumsal travmalar ve siyasal kırılmalar yaşayabilir. Doğrusu ben, Türkiye'nin son beş yıldır yaşadığı "gerginlik" noktalarını henüz aşamadığını ve sistemin yeni dönemde de yine aynı "kaos" güzergahını izlemesinden endişe ediyorum. Çünkü "derin devlet"in özellikle "laiklik" ve "Kürt sorunu" konusundaki paranoyaları hâlâ devam ediyor. Biz bu ülkede 28 Şubat'ı yaşadık ve siyaset üzerindeki "toplum mühendisliği" projeleri de hâlâ çok taze... Üstelik, siyasi partilerimiz seçim kampanyaları sırasında bu iki sorun konusunda hiç de umut verici bir performans sergileyemediler. Hemen bütün siyasi partiler, özellikle "mayınlı" bölgeleri dolaşarak geçmek zorunda kaldılar. Bazı "yasaklı" konularda konuşuyormuş gibi yapıp, konuşmamayı tercih ettiler. Dolayısıyla seçmenler oylarını, hangi partinin ne söylediğine bakarak değil, yaşadıkları ağır krizin oluşturduğu bir öfke patlamasıyla kullandılar. Açıkçası hiçbirimiz, partilerin başörtüsü ve Kürt sorunu konusunda ne düşündüklerini, nasıl bir dış politika izleyeceklerini, IMF ile ilişkilerin ne olacağını, hatta kocaman bir ateş topu gibi burnumuzun dibinde hazır bekleyen savaş tehlikesi karşısında nerede durduklarını bilmiyoruz. İşin tuhaf tarafı, büyük çoğunlukla iktidar sayısını yakalayan AK Parti dahil hiçbir parti de bu konuda ne yapacağını bilmiyordu. Şimdi önümüzdeki tablo bir umut tablosudur. AK Parti büyük bir zafer kazanarak tek başına iktidarı yakalamış bulunuyor. "Toplum mühendisliği" projeleri iflas etmiştir. Umarız, Türkiye'yi "yasaklar"la yönetmekte ısrar edenler bu sonuçlardan bir "ders" çıkarırlar. Türkiye'de yaşayan herkesin, siyasette yaşanan "tarihi tasfiye"yi çok iyi analiz etmesi ve ülkenin bugünlere ne tür "acılı" süreçler yaşayarak geldiğini görmesi gerekiyor. Artık görüldü ki, devletin tepelerinde birilerinin bir partiyi istememesi, hatta onu yok etmek için kapalı kapılar ardında "derin hesaplar" yapması halkı hiç mi hiç ırgalamıyor. Sonuçlar gösteriyor ki, seçim süreci boyunca bazı partilerin ve bazı çevrelerin "AK Parti gelirse 28 Şubat geri gelir" şeklindeki "öcü geliyor" söylemlerine halk hiçbir şekilde itibar etmemiştir. Herkes, 3 Kasım seçimlerini ve "yeni Türkiye fotoğrafı"nı doğru okumalıdır ki, ülke olarak yeni acılar yaşamayalım.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |