|
|
Bize biraz şans lazım
Sizler, futbolun Türkiye'de her şeyin önüne geçmeye başladığı yıllarda sahaların fırtına isimleriydiniz. Şimdi, geriye bakınca neler düşünüyorsunuz? Suat Mamat- Yolun başı sayılırdı ama ilgi yoğunluğu bugünkünden çoktu. Lig maçlarında bile İnönü stadına portatif tribün kurarlardı. Fenerlilerle Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar iç içe otururdu. Küfür, hakaret yoktu. Şükrü Ersoy- Bir daha dünyaya gelsem yine futbolcu olurum. Nereye gitsek hala sevgi ve ilgi görüyoruz. Hatırlanmamaktan dolayı şikayetçisiniz ama şunu da kabul edin, çok az meslekte emekli olanlar sizin kadar ilgi görüyor... ŞE- Haklısın. Kızıyoruz ama 48 yıl sonra şükür ki hala hatırlanıyoruz. SM-Hakikaten öyle... İyi ki futbolu seçtik. Başka iş de yapamazdık ya. Bu yaşa da geldik hala içindeyiz. Ama Suat bey, siz TV programlarına katılmaktan kaçınıyorsunuz? Bu, bir yandan da sizin topluma karşı göreviniz değil mi? SM- Benim topluma borcum yok. Toplumdan bir şey almadık. Saygı duyuyorum, onların sevgisini önemsiyorum. Ama borç başka bir şey. Hala kirada oturuyorum, mezar yerim bile yok. Neyse. O kadar doluyum ki... Türkiye, 54 dünya kupasına nasıl katıldı? ŞE- 1950'de katıldık, paramız yoktu Brezilya'ya gidemedik. 54 öncesi , İspanya ile eleme oynadık. İspanya'da yenildikten sonra buradaki maçta takım tamamen değişti. A, ümit ve genç olarak üç takım yaptılar. Birbirimizle oynadık. Ümitler de, gençler de A takımı yendi. Yeni Milli takım böyle oluşturuldu. İspanyolları ikinci maçta 1-0 yendik. Üçüncü maç Roma'da 2-2 berabere bitince kura ile biz kazandık. O dönemde bizim futbolcuların Avrupa futbolundaki yeri neresiydi? ŞE- Avrupa'da çok güçlü takımlar vardı. Biz fakir bir ülkeydik. Topraktan başka bir şey görmediğimiz için rakip sahaya çıktığımız zaman çimleri incelemekten maçı unuturduk. Yendiğimiz İspanya'da Stefano diye bir adam vardı. Bir yabancı kadın gazeteciyle ona karşı maç oynadığımı söylediğimde kadın istavroz çıkardı. Nasıl hazırlandınız dünya kupasına? ŞE- Topu topu 10 günlük bir kamp. Kamp dediğiniz de saha olmadığı için Yıldız Parkı'nda eski sarayın içi. İçinde yatak falan da yok. Üç-dört kişi bir arada yer yataklarında yatıyoruz. SM- Antrenman yapacak yer yok. Otele falan bile götürmüyorlar bizi. Parkta koşup durduk. Hazırlık maçı yerine de parkta kendi aramızda çift kale yaptık. Siyasetçiler falan, şan olsun diye sizi ziyaret edip hediye vermezler miydi? SM- Yok, yok... Dünya kupasına gittik, aldığımız tek hediye kol saati oldu. Pirimmiş, mirimmiş, otomobil motomobil hak getire. ŞE- Siyasetçiler bir defa Macaristan'ı yendiğimizde ilgi gösterdi. Rahmetli Menderes çağırdı, kol saati verdi. Maçlara nasıl motive oluyordunuz peki? ŞE- Kendimizi Türkiye adına savaşan Akıncılar gibi görürdük. Rahmetli Adnan Akın vardı, menacer gibi. Takım sahaya çıkarken avucumuza Kur'an-ı Kerim'den ayetler yazardı, "hadi Allah yardımcınız olsun" derdi. Gerçekten ilginç. Bugün dini inançlarından dolayı futbolcu işsiz kalabiliyor. İsviçre'de ne oldu? SM- Otele gittik, Türk bayrağı, Türk takımı diye bir şey yok. Bizi hesaba katmıyorlardı. İspanyollar gelecek diye rezervasyon onlar adına yapılmış. Her yerde, bardakların üzerinde bile İspanya bayrağı vardı. İlk iş onları değiştirdik. Sonra maçları oynadık. İlk maçta Almanlara 4-1 yenildik. Onlara üçüncü dakikada üç kişiyi çalımlayıp çok güzel bir gol attım. Devre 1-1 berabere bitti ama bizim enerjimizin hepsi 15 dakikalıktı. Maçtan önce Avrupa basını, "Suat'a dikkat" diye başlıklar atıyordu. Maçtan sonra "Suat'ın gücü 15 dakika yetti" diye yazdılar. ŞE- Sonra, Kore'ye 7 tane attık. Suat'ın da iki golü vardı. Ben de ilk maçta yedektim, Kore zayıf olduğu için, Turgay bekler o maçta kaleye ben geçerim diye bekliyordum. Olmadı, Almanya'ya 7-2 yenildiğimiz maçta görev yaptım. Şimdi, sizin 48 yıl önceki misyonunuzu üstlenen ve torunlarınız yaşındaki gençlerden bir takım Kore'de. Ne yapacaklarını umuyorsunuz? ŞE- Çok tecrübeli ve birbirini çok iyi tanıyan bir takım. Grubumuzdaki iki takım bizden iyi değil. Brezilya bir ekol ama bir arada pek çalışamadılar. Yüzde 99 ilk turu atlarız diye düşünüyorum. Bu yaşa sağ salim gelebileceğimizi düşünemezdik. Şimdi gördük ve mutluyuz. Dünya kupasında oynamak gerçekten büyük bir ayrıcalık. SM- Hakikaten iyi bir takımımız var. Çoğu altyapıdan beri bir arada oynuyorlar ve birbirlerini ezberlemiş durumdalar. Ama bence şans da çok önemli. Topun bizi sevmesi şart. Bunun için biraz dua etmek lazım. Takım Kore'ye giderken hatırınızı sorup, hayır duanızı aldı mı? SM- Hayır, bizim onlara erişmemize imkan yok canım. Biz de kupaya katıldık ama bunlar bir başka! Baksanıza, her taraf karnaval havasında. ŞE- Giderken aramadılar ama önemli değil. Dualarımız yine onlarla. Şenol Güneş çok eleştirildi. Takımı motive edemediği, hatta bulunduğu yeri hak etmediği söylendi... SM- Bildiğini yapar, hakkıdır. Bir şey diyemem. Federasyon da futbolcular da onun arkasında. ŞE- Şenol, benim Trabzon'dan talebemdir. Tahsilli, kültürlü, beyefendi, terbiyeli, çalışkan birisidir. Görevini kesinlikle hak ediyor. Futbolculuğu ve antrenörlüğü başarılarla dolu. Bu motivasyon meselesi çok abartılıyor. Şimdi siz, Rüştü gibi, Hakan gibi adama gaz mı verebilirsiniz? Mümkün değil bu. Onlar şimdi, kendileri için en büyük vitrine çıkıyorlar. Burası dünya kupası, dünya pazarı. En büyük motivasyon budur işte.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |