T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Anamızı ağlatan' bari ayakta durabilse...

Başbakan Bülent Ecevit'in son günlerde, içine düştüğü "trajik yalnızlığı" ve "gariban" halini içim ezilerek izliyorum. Ayrıca, Türkiye'nin dünyadaki görüntüsünün bu denli yerlerde sürünmesine de doğrusu içim dayanmıyor. Bir insanın hastalığı, hele de Ecevit'in düçar olduğu gibi amansız bir hastalık üzerine spekülasyon yapmak, insan olmanın onuruna yakışan bir durum değil.

Artık biliyoruz ki Ecevit'in aktif göreve dönüşü mümkün değil. Ayrıca, devletimiz de Ecevit için "son kararı"nı vermiş bulunuyor. Bugünden itibaren Türkiye'de Ecevit'siz yeni bir dönem başlıyor. Belki bu yeni dönem politik olarak çok "kanlı" geçecek ama sonuç itibariyle kaçınılmaz bir süreç...

Ecevit, dünyada hiçbir insan için temenni etmediğimiz amansız bir hastalığı yaşıyor, bırakalım da adamcağız bundan sonraki günlerini daha sakin bir şekilde geçirsin. Sağduyulu bir insan refleksi bunu gerektiriyor. Bu ülkede yaşayan herkesin bundan daha "insanca" bir temennisi olamaz.

Ancak bütün bunlara rağmen, Ecevit ve etrafındakilerin büyük bir öfkeyle ve de olup bitenlere isyan edercesine herkese karşı bir saldırı kampanyası başlakmasını anlamak gerçekten mümkün değil. Elbette bir insanın sağlığı üzerinden "komplo senaryoları" üretmek şık değil, ama bir ülkenin kaderiyle oynamak da kimsenin hakkı olmamalı. Bunu yapan bir Başbakan bile olsa...

Anlaşılan, 18 Nisan seçimleri sonrasında Meclis'e giren Merve Kavakçı'ya, "Bu hanıma haddini bildirin" diye kükreyen Ecevit, "nekahat" döneminde de yine aynı Ecevit. Başbakan önceki gün yardımcıları aracılığı ile yaptığı açıklamada, o son dönemdeki "titrek Karaoğlan" tavrını bir kez daha kanıtladı.

Bakın, doktorların başında nöbet tuttuğu ve ülkeyi yataktan yönetmekte direnen sevgili Karaoğlanımız biraz "titrek", biraz hiddetle neler söylemiş:

Medyaya: "Bazı gazeteler, belli ki kendi beceriksizliklerine bakmadan, ülkeyi yönetme sevdasına tutulmuşlardır. Tavsiyemiz, kendi işlerine bakmalarıdır."

Sanırsınız ki, kartel medyasını kendi iktidarlarının himayesinde bugünlere getirmemişler... Oysa kartel, RTÜK Yasası'yla Ecevit'in "jübilesi"ni yaptı ve çoktan arşivlere kaldırdı bile...

Tayyip Erdoğan'a: "İmamlığa soyunup da sahte papaz pozunda gezerek, inanç sömürüsü yapanlara karşı mücadele edeceğiz."

Sevgili Karaoğlanımız, Tayyip Erdoğan'a yönelen sevgi rüzgarına karşı "Donkişotluk" yapacağına "kırık kaburgaları" ile uğraşsa sanırım hem kendisi, hem de millet için daha hayırlı bir iş yapmış olur.

Recai Kutan'a: "Dini siyasete alet eden başka bir partinin mensupları da istifa çağrısı yaparak, kesilen nefeslerini yeniden açmanın telaşı içindedirler."

Allah Allah, "nefes darlığı" çeken sayın Başbakan acaba neden bu kadar başkalarının nefesleriyle uğraşıyor. Oysa Karaoğlanımız evinde paşa paşa oturup "Rahşan'ın nefesi"yle günlerini daha "aydınlık" geçirse daha iyi olmaz mı? Ama kader işte, demek ki Türk halkı "anasını ağlatan" Karaoğlan'ı yıllar sonra da hep böyle hatırlayacak...

Geçen akşam Ankara'daki politik bir nikahta bir milletvekili, Ecevit'in bu durumlara düşmemesi gerektiğini söyleyenlere, "Yanılıyorsunuz, Ecevit Türk halkına çok çektirdi, dolayısıyla Sayın Başbakan bizim temenni ettiğimiz şekilde değil, hakettiği şekilde anılacak" diyordu. Gerçekten de galiba Ecevit, bu ülkede "hakettiği" şekilde anılacak...


3 Haziran 2002
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED