T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ah keşke...

Doğrusu hayal kırıklığına uğradım diyemem; hatta şaşırmadım bile diyebilirim... Toplumcu Demokratik Parti Genel Başkanı Sema Pişkinsüt'ün Radikal'den Neşe Düzel'in "türban" konusundaki sorusuna verdiği cevap beni gerçekten şaşırtmadı. Pişkinsüt'ün cevabını tabii ki beğenmedim. "Ama olsun!" diyorum; "Filistin askısı" denilen işkence aletini cumhuriyetin bir karakolundan bulup çıkararak devlet ricâlinin önüne atan ilk milletvekili olan Pişkinsüt'ü bir soru/cevaptan dolayı harcayacak kadar vefasız değiliz herhalde!

Ancak, "Ama keşke olmasaydı!" demeden de edemiyor insan. Düzel'in şu güzel sorularına ve Pişkinsüt'ün şu hiç mi hiç gereği olmayan cevaplarına bakın:

"-Sol partiler genellikle laikliğe vurgu yaparlar. Laiklik konusu da gelip türban meselesinde somutlaşıyor. Türban konusunda partinizin politikası ne?

-Temel hak ve özgürlükler çerçevesinde herkesin giyiminde, günlük yaşamında serbest olmasından, özgürlüklerin tanınmasından yanayız. Ama kamu ve özel yaşam alanları ayrılmalı.

-Kamuda türban takılamaz yani.

-Evet.

-Üniversite bir kamu alanı. Üniversitede de türban takılamaz mı?

-Türbanın simge olarak kullanılmasına karşıyım. İlköğretimden başlayarak özgür beyinlerin yaratılmasıyla ilgili bir sorun bu. Size kesin cevap verip de yeni kurulmuş Toplumcu Demokratik Parti'nin başörtüsüyle ortaya çıkarılıp kullanılmasını istemiyorum. Onun için soruya mümkün olduğunca cevap vermiyorum."

Görüyorsunuz, Pişkinsüt, "türban"a ilişkin soruyu hem cevaplıyor, hem de cevaplamıyor! "Filistin askısı"nı devlet ricâlinin önüne atan bu cesur siyasetçi söz "türban"a gelince acaba niçin bu derece tereddütlü? (Aslında laf aramızda, "tereddütlü" olmamak da mümkün değil, çünkü bu ülkede türbana destek verdi diye parti bile kapattılar!) Yazının başında da belirttiğim gibi, Pişkinsüt'ün bu cevabı beni gerçekten şaşırtmadı. Ayrıca, bir siyasetçi olarak değeri konusunda bugüne kadar bende uyandırdığı kanaati de değiştirmedi! Pişkinsüt "tereddütlü", çünkü söz "türban"dan açılınca ülkenin kendisini "sol" diye tarif eden cenahının neredeyse tamamı tereddütlü! Dolayısıyla Pişkinsüt de, yeni kurulmuş bir sol partinin genel başkanı olarak bu "tereddüt"ü paylaşıyor...

Size şimdi bir başka soru cevap daha aktaracağım. SHP'ye tekrar genel başkan olan Murat Karayalçın, CNN Türk'de Gökhan Zengin'in sorularını cevaplıyor. Tıpkı Düzel gibi Zengin de muhatabına "türban" konusundaki fikrini soruyor.

Karayalçın'ın cevabı: "Başörtüsüne evet, türbana hayır!"

Bakın, yine en azından "tereddütlü" olarak nitelenebilecek bir cevap daha...

Doğrusu -o siyasetçi ben köşeyazarı olmadığımız dönemden başlayarak- tanıdığım ve sevdiğim bir insan olan Karayalçın'ın cevabına da şaşırmadım. (Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Bazı siyasetçilerimiz "özel alan"da sergiledikleri zeka ve akılı "kamusal alan"da da sergilemekten acaba niçin sakınırlar!)

Demek ki, Pişkinsüt ve Karayalçın'ın "türban" konusundaki tavırları kendilerine özel değil; bu tavır "Türk solu"nun damarlarında dolaşan kanın bir icabı!

Peki o zaman şu soruyu da soralım: Bir ülkedeki sol siyaset, o ülkenin gündeminde en ön sıralara yükselmiş bir özgürlük sorunu karşısında bu derece "klişe" cevaplarla yetinebilir mi? Hatta şöyle: Yetinmeye hakkı var mı? Hani nerede kaldı "halkçılık" ilkesi, nerede kaldı -çoğunluğu "türban"lı olan- çalışan sınıfın yanında olmak?

Bana sorarsanız, bu ülkenin sol cenahı sözünü dinletebilmek, ciddiye alınabilmek, çalışanlardan yana ekonomik politikalarına inandırıcılık sağlayabilmek için mutlaka, ama mutlaka özgürlük meselesine dair başka cenahlarla paylaştığı "klişeler"den bir an önce kurtulmak zorundadır. Çalışanlar nerede ise sol orada olmak zorunda değil mi? Çalışanların çoğunluğu "türban"lıysa, "Türk solu"nun herşeyden önce bu eski korkularından kurtulup etrafı görebilmesi için başını açması gerekmez mi?

"Ah keşke!" diyorum, "Türk solu" keşke kendisini esir almış tarihsel ve güncel korku ve "klişeler"inden bir an önce kurtulsa da, doğru dürüst bir siyaseti nihayet bu ülkede de konuşmaya başlayabilsek! İnsan sormadan edemiyor: Bu ülkenin soluna biçilmiş misyon, "klişeler"de dile gelen korkularıyla sağın ekmeğine sürekli yağ sürmekten mi ibarettir?


3 Haziran 2002
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED