T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ecevit'e üzülmek bana düştü

Biliyorum, Başbakan icranın beyni durumunda ve onun işlevsizliği çok ciddi sonuçlar ortaya çıkarır.

Biliyorum, Türkiye çok ciddi bir süreçten geçiyor, ekonomisi, siyaseti, dış ilişkileri bıçak sırtı bir nitelik arzediyor ve böyle bir durumda Başbakan'ın hem var hem yok oluşu telafisi imkansız kayıplar doğurur.

Biliyorum, Ecevit, halkın hayatını cendereye sokan bu hükümetin başı ve hükümete yönelik öfkeler, onu zayıf yakaladığı bu anda, hesap sormak gibi bir eğilimin içindeler. Ve biliyorum, bu öfkelere denk düşecek beyanatlar vermek ve yazı yazmak daha çok karşılık bulacaktır.

Biliyorum, Ecevit, 28 Şubat'tan bu yana yaşananların kişiliğinde simgeleştiği isim... Kilit isim. Ve bu süreç, birçok acının paylaşıldığı bir zaman dilimini gösteriyor. Bir yaklaşım tarzı, böyle zamanlarda bu simge ismin karşı karşıya kaldığı tıkanmayı hatırlamayı tercih edebilir.

Biliyorum, böyle zamanlarda, insanlar vazgeçilmezliği oynamak yerine toplumun makulü bulacağına inanmayı tercih etmeliler. Fizik tükenişe, sorumlulukları yerine getirmenin imkansızlaşmasına rağmen çekilecek zamanı geciktirmenin, kendilerini yük haline getireceğini düşünmeli, bir an önce karar vermeliler.

Ve Ecevit, şu anda tüm bu konularda sorunlu bir konumda duruyor.

Bütün bunlara rağmen ben, Ecevit'e ve Ecevitler'e karşı geliştirilen ve her parçası farklı odaklar tarafından seslendirilen tepkileri fazla kırıcı bulduğumu, biraz insani hassasiyetlerin fazla gözardı edildiğini düşündüğümü belirtmek istiyorum.

İster yufka yürekliliğime verin, ister devlet işlerinin ciddiyetini yeterince önemsemediğim düşüncesine kapılın, ister, kaç yıldır yaşanan acıları ne çabuk unuttuğumu düşünün, bence fazla tahrip edici bir yaklaşım sergileniyor Ecevitler'e karşı...

Bilmem siz de düşene vuran bir yanımızın harekete geçtiği gibi bir hisse kapıldınız mı?

Zaman zaman yaşlılığı suçladığımızın farkında mıyız?

"İnsanların yaşlandıkça daha hırslı hale geldiğini" söylemek "Düş yakamızdan" diye seslenmek güzel bir söz müdür mesela?

Rahşan Ecevit'in Bülent Ecevit'e yönelik hassasiyeti sevgiden öte bir entrika algılaması içinde değerlendirilirken, biraz hoyratça davranılmış olmadı mı?

"Çekil, çekil, çekil!" tempoları, Türkiye zaruretlerini dile getirmenin ötesinde, biraz öfkelerimizi, intikam duygularımızı, yabani iç dürtülerimizi harekete geçiren bir nitelik arzetmedi mi?

"Millet adına" çekilme çağrıları yapanlarımız, hayatlarında kaç kere "millet adına" duyarlılık sergilediler? Burada "millet adına" sözcüğünün bile bir sırıtkanlık taşıdığı akla gelmez mi?

Sonra şöyle de düşünülemez mi?

Ecevit yerine bir başkası oluverse, Türkiye'nin bunca sorunu çözülüverecek mi? Ya da Türkiye kurtuluverecek mi? Mevcut hükümetin performansı, Ecevit'in vasiyetinden daha üst noktalarda mı?

Ben, insan ilişkilerimizin bu derece hoyratlaşmasının ciddi bir insani performans kaybının ürünü olduğunu düşünüyorum.

Çocukken kavga ettiğimizde, birisini yere yıkmışsam bırakır kaçardım. Bir yumruk daha vurmak... Hayır... Şimdi yerdekine vurmak, vurmak, vurmak geçerli.

TV kanallarımıza akan Amerikan filmleri, vurmayı, vurmayı, vurmayı öğütlüyor. Birisine bıçak saplamışsan, içerde çevireceksin ki, iç organları da paramparça olsun ve kurtulma imkanı kalmasın...

Yere düşene bir kurşun daha sıkacaksın... Öfkeler ancak doyuma ulaşıyor çünkü...

Andre Malraux, Umut'ta, İspanya iç savaşından bir sahne anlatır. Bir çocuk, yere düşen bir Franko askerinin sızan kanına parmağını batırır ve duvara "Yaşasın Devrim" yazar. Ve orada Malraux, "Müslüman yufka yürekliliği"ni hatırlar. Ben genel olarak bir yufka yüreklilik kaybımız bulunduğunu, bunun insani erdemlerin özü olduğunu düşünüyorum.

Bu sonuca gelişte hiç şüphesiz, birçok politikacı gibi, sistemin genel dokusu gibi, Ecevit çizgisinin de etkisi var. Bilmem şu anda Ecevitler, kendilerine karşı gelişen hoyrat tavrın muhasebesini yapabiliyorlar mı? Bilmem böyle durumlarda milletten aldığı oylarla Meclis sıralarına gelip oturmuş bir bayana yönelen "Bu kadına haddini bildirin" çığlığı akla gelir mi? Onun nasıl ezildiği, onun üzerine nasıl çullanıldığı ve zatı devletlerinin bu linç girişiminin Meclis'teki aktörü durumuna geldiği hatırlanır mı?

Ecevit için görevi bırakma zamanı geldi evet, ama bunu söylemenin bile bir edebi olmalı. Ben, Ecevitler'e yapılana üzüldüğümü bir not olarak düşme ihtiyacını hissettim. Düşene vurulmamalı... Bu bizim toplumumuzun erdemidir.

Burada Ecevit'e ve belki ötekilere de bir hatırlatma yapmak gerekiyor: Düşene vurmamayı karakter halinde yaşayan bir toplumun, öfkelerin içine nasıl itildiğini değerlendirmek ve bunda Ecevit'e yönelen dışlamayı paylaşmak...


3 Haziran 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED