|
|
Deforme olmuşlar düzeni...
Bugün, İslam Dünyasının bir çok sorunu var. Bunları öyle bir çırpıda çözmek mümkün değildir. Bu sorunların çözümü için nice çalışmalar yapıldı ise de genellikle dış müdahaleler sonucu akamete uğratılmıştır. Bu müdahale sürecinin bir asırlık geçmişi vardır. Bugün tartışılan konular o zaman da gündem oluşturmuştu: a) Emek-sermaye mücadelatının dini yönden çözümü ve içtimai adalet ... b) Kadınların cemiyet içindeki yeri ve ìtesettürî meselesi... c) İbadet dilinin Türkçeleşmesi ve İslamın reforme edilmesinde genel tartışmaların boyutları... Bu üç ana konu etrafında yoğunlaşan tartışmalar, üç ayrı fikir platformunda sürüp giderken 'İslamToplumu' çok büyük badire ve fırtınalar atlatmıştır. "Devlet-Aliyye" diye asırlarca anılan Osmanlı Devleti on yıl içinde batıp giderken, yedi düvelle, dokuz cephede çarpışanlar ne yazık ki kalem ve fikir kavgasında bu üç ana mesele için de cedelleşip durmuştur. Her türlü arayışta bütün mesele hedeften cemiyeti saptırma, İslam toplumuna dinamizm veren değerleri aşındırma ve bir başka kimliğe toplumu kaydırma şeklindeki bir kandırmacaya vardırılıyordu. Bütün kayıplara rağmen 'İslam Toplumu' üzerindeki hesaplar son bulmaz bir direniş ve tahrip yöntemine istinat ediyordu. Cyle bir noktaya varıldı ki, nerede ise İslam`ın asırlardan beri sürüp gelen 'Kitap ve Sünnet' kaynaklı yorumları saf dışı edilerek hadisten başlayan 'red ve cerh yöntemi' giderek vahye dayalı bir nizam ve intizam düzeninin bütün 'evrensel ilkeleri' üzerinde bir takım 'Reformist' çırpınışlara giderek prim vermeye başlandı. Vahye tabi bir hayatı isteyenler adeta o zamanın tabiri ile 'Kurun-i Vustai' bir hayatın, Ortaçağ beklentisi bir 'irticai nizamı'nın taraftarı olarak Batılı akımın dışına atılmışlardı. Geçerli kılınan bu bütün dini hayatın bir cendereye sıkışıp kalması gibi bir doğmatizmin içine atılmasına sebeb olmuştu akımın rayına oturması için verilen mücadele en az savaş alanlarında verilen kadar kavgalı ve kanlı olmuştur. Bunu yaparken de en büyük desteğin Luther özentisi modernist 'medrese hocaları'ndan geldiği unutulmamalıdır. Sonunda ortaya çıkan durum.. Batılı dünya görüşü, ekonomik ve sosyal alanda olduğu gibi dini cihetten de kiliseye karşı verilen ve sonunda ruhaniliği manastırlara haps eden bir zihniyet giderek altı asırlık Osmanlı İstanbulu`ndaki 'Selatin Camileri'nde etkin olmaya başladı. Artık din ve dince kutsal sayılan bütün değerler kamusal alanın dışına atılmış oldu. Bunun yeni fetvacısı da 'Modernist İslamcılar' olmuştu. Sanıldı ki böyle bir tavırla rejimin yeni kahramanları gereken ilgi kadar her birini birer 'madalya' ile taltif edecek, sonra da 'Vaaz Kürsüleri'nde büstleri dikilmiş olacaktı. Aksine bir durum ortaya çıktı. Sudan çıkmış balık gibi oldular, devre dışı kalıp 'müderris'likteki ünvanları ellerinden alınıp, her biri bir köşeye atıldı. Böylece bin yıllık bir birikimden soyutlanmak istenen bir toplumda Batılı bir tür fanatizm egemen olmaya başladı. Camiler kapandı, ezanlar sustu, dini eğitim ve öğretim laikleştirildi. İlmiyenin simgesi olan sarık ve cübbe yasaklanıp, ardından da savsaklanıp, Hoca Takımı`nın kafasına şapka oturtuldu. Öyle bir hava estirildi ki, inkilapçı güç sayesinde 25 yıl içinde bütün dini değerler kökünden sökülüp atılacak ve 'irticai unsurlar' cemiyetin içinden temizlenmiş olacaktı. Yeni iktidar, hiçbir siyasi muhalif kabul etmeden yoluna devam ederden ne kadar fanatik yöntem varsa hepsini uygulama alanına koyup Batıda sürüp giden gelişmelere gözünü kapatmıştı. Ne zaman ki Batı Dünyası, Komünizm ve Faşizm tehdidi karşısında 'Batılı Demokrasi'yi gündeme getirdi. Türkiye de bundan nasibini alacak noktaya gelmiş oldu. Nitekim, 27 yıllık bir aradan sonra ipler biraz gevşemeye başladı. Bin yıllık bir gelenek, bir anda aslına dönüştü ve minarelerden 'Allahu Ekber!'sesleri yükselmeye başladı. Bu bir iktidarın 27 yıllık fanatizminin son nefesini verdiğinin ilanından başka bir şey değildi. Artık geriye dönüş yoktu. Amma büyük kitlelere rağmen küçük bir 'devlet bürokrasisi' bir kısım emekli 'askerler'den medet umarak yola çıktı ve on yıl içinde iktidar koltuğuna sandıktan çıkıp oturamayınca, ihtilal yöntemlerine baş vurdu. Ülke tekrar başa döndü ve kana bulandığı gibi üç siyasinin de darağacında sallanmasına sebeb olanlar, medeniyetlere beşiklik eden Anadolu`nun tekrar gözyaşı dökmesinin vebalini yüklenmiş oldular. Amma kafa değişmemişti ve İttihatçı mantalite işlevini sürdürmekte kararlı gözüküyordu. Atılan her tohum toprağın mayasına uygun olmadığından fideler yetişmiyor, ağaçlar kök salmıyordu. Giderek işler sarpa sardı. Paltayatif tedbirlerin sonucu tekrar aynı şeyler gündeme geldi. Yine üç ana konu Müslümanların gündemini işgal etti... Ekonomik konular, kadın meselesi ve yine ibadet ve itikatta reformist nutuklar a prim vermede ìyaaarışî başladı. Demek ki bir asırdır yerimizde saymışız!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |