|
|
İnsan/doğa
Durum, bazılarına, insanın telakki tarzındaki yozlaşma olarak da görünebilir. İnsan, kendini giderek doğadan uzaklaştırıyor. İnsan ilişkilerinin her türü, sanat, edebiyat, bilim, insan elinden çıkma her ne varsa hepsi, kısaca onun kültürü, insanı, doğadan uzaklaştırmaya yönelik bir çabanın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bazı insanlarda görülen yeniden doğaya dönüş çabasının (veya çabalarının) kendisi de, söz konusu uzaklaşmanın, kopmanın başka bir çeşidi olarak dışlaşıyor. İnsanın, avuçlarıyla su içmesi mümkünken onu tas icat etmeye sevkeden yönelimini nasıl açıklarsınız? Sonra o ağaçtan tası, toprakla, camla imal etme sürecine girmesi; bir adım dahasında, imal ettiği tasın iç yüzeyini cilalamaya kalkışması, dış yüzeyine renkli motifler kondurması da, neyin nesi? Bütün bunlara acaba yozlaşma mı dememiz gerekiyor? Eğer buna yozlaşma diyeceksek, insan doğasının kendisinin yozlaşmaya eğilimi olan bir ırası bulunduğunu söylememiz kolaylaşacaktır. Yozlaşmadan anlaşılan şeyin, bu durumda, bir önceki evre'nin geride bırakılması olduğunu söyleyebiliriz. Başka söyleyişle, insanın içinde yaşadığı şimdiki evre'nin, bir öncekine göre yozlaşmış bulunduğu ileri sürülebilecektir. Çünkü içinde yaşanılan evre, her defasında kaçınılmaz olarak onun "asal gerçekliğinden" biraz daha uzaklaşmış olmasını sonuçluyor. Denize, piknik yerlerine, dağ başlarına kaçtığını söyleyenler var. Orada rahat ediyorlarmış. Orada, kentin gürültüsünden, gazetelerden ve günlük yaşantılarının her türlü dağdağasından uzaklaşarak kafa dinlettiklerine inanıyorlarmış. Tabiî bu söylemi destekleyen bir dolu argüman var; her yerde, gazetelerde, tv'lerde, her yerde gözümüzün içine sokuyorlar bu argümanları. Ama gidilen o piknik yerleri, o deniz kıyıları, o dağ başları, sahiden denildiğince insanı doğaya mı terkediyor? Yoksa farklı bir oyun mu oynanıyor? İnsanı doğaya yaklaştırdığı ileri sürülen süreçlerin göze görünmez nice sütreler, perdeler, örtüler barındırdığı, insanla doğa arasına bunca maniaların dikildiği görülmüyor mu? Demek görülmüyor. Görülmediği için, çıplak derisini kumsalda güneşe tutan biri, kendini doğanın koynuna sokmuş sanıyor. Peki ne olsundu mu diyorsunuz? Yüzelli yıl öncesine kadar bizim gibi bu yeryüzünde yaşayan insanların böyle bir yapay hayat serüveni olmadığını hatırlasanız a! Güneşin yararlarının yeni keşfedilmiş olmasıyla ilgisi yok bunun, çünkü aynı güneşin aynı işlem için bir o kadar da zararından bahsediliyor. İlgi, insanların tutturduğu yeni yaşam tarzının, onları denize, dağa sevkettiği takdirde, bu işten de iktisadî bir çıkarın sağlanabileceğini düşünmüş olan kafa yapısının buluşundadır. Böylece piknik yerlerinde, dağ başlarında, deniz kıyılarında beş on gün süreyle geçirilecek bir vaktin, insanı doğaya yaklaştırdığına inanmak istemediğim ortaya çıkıyor. Olan şey, belki bir oyalanma, bir kendini kandırmaca.. peki vaz mı geçilsin? Orasını bilemem. Ama insanlar kendilerine aptal avuntular bulmayı sürdürdükçe kimsenin bildiğinden bir parmak geri kalmayacağı besbelli.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |