T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Nasıl terketmeli buraları

Bazen gecenin en dayanılmaz saatlerinde bir otelin rufundan içinize dolan boğazın danseden ışıklarının kıyısında tuhaf bir şeyler olur. Önce en kusursuz beyazları toplamaya başlarsınız içinizde. Gözünüz Boğaz'ın dansına alıştıkça sarı ışıkların da güzel olduğunu düşünürsünüz.

Derken, Duke Ellington'un Love You Madly şarkısı bir bıçak gibi içinize saplanır ve en sıradan ışıklar bile çok enteresan görünmeye başlar gözünüze. En sonunda aslında bütü'un olağanüstü güzel olduğunun farkına varırsınız.

Artık Boğaz'a ve ışık şölenine veda etme zamanıdır, ama İstanbul'a kıyamazsınız... Dünyanın bütün köşelerinde büyük adamların "büyük kararları" arasında insanlar sıkışıp ölürken, kucağınızda ışık kümeleri ve acıya yatırılmış kocaman dünyayla kendinize döndüğünüzde bütün ihanetler parça parça dökülür eteğinizden...

Artık anlatılacak bir şey kalmamıştır. Sözün bittiği yerde ülkelerin ve kralların çıkarları adına ölüverir insanlar... "Çağdaş uygarlık" henüz bu kahredici saçmalığa çözüm bulacak kadar ilerlememiştir.

İşte böylesine kahredici bir anın kısa duraklarında, başka bir dünyaya gitmeyi, başka biri olmayı hayal edersiniz. Belki de bu başka bir dünya sandığınız şey, içinizdeki o "saklı dünya"yı yeniden keşfetmektir.

Sanki tüm dünya kaybettiği bilgeliğini, bir şarkının tınılarında gizlenen sıcaklığı ve bir futbol maçının doruklarında insanları kucaklayan coşkusunu arıyor. Sanki tüm dünya insanda kaybettiği "insan"ı arıyor. Belki de daha uzun yıllar arayacak...

Ama hayat devam ediyor. "Artık terketmeli bu acıları, gitmeli buralardan" diyerek hayıflandığımız ve içimiz yanarak uyandığımız bütün sabahlarda yine de bizi karşılayan bir umut var, "kesintisiz gökyüzü cenneti"nin altında henüz yazılmamış şiirler, söylenmemiş şarkılar var...

Nasıl terketmeli, nasıl gitmeli buralardan...

Hergün tepemizde uydurulan binlerce yalana ve umutlarımıza yapılan ihanete rağmen, sabahları çiğlerle ürpererek uyanan salkım saçak badem ağaçları, güneşin "güzel arkadaşı" top oynayan çocuklar var...

Nasıl terketmeli, nasıl gitmeli buralardan...

Yerkürenin cazseven bütün "vebalı"ları krizdeyiz. Dünyanın yeni Nazileri, bütün çiçeklerin allarını, morlarını soldursalar da, sabahlarımızda deli gibi ıslık çalıp sokağa çağıran serçelerimiz, kalbimizin ucunda coşku şölenleri başlatan dünya futbol şenliği var...

İşte buyüzden, bugün çıldırmaya ve buralardan gitmeye hakkım yok.

Biliyorum, yine kandırıp kanıma girecek bu dünya... Sonra da birden çekip gidecek, bir şiir ırmağının kıyısında cazın siyah melodisiyle başbaşa kalacağım...


2 Haziran 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED