|
|
Kazası olmayan tek ibadet: "Yaşamak!" (II)
AN, tekrarlanamaz, ertelenemez, geciktirilemez bir hâldir, bir a'razdır; geçmiş ile gelecek arasında bir hâl... Bu nedenle toplanamayan, biriktirilemiyen bir ara'lıkın adıdır AN. Geçmişi yeniden yaşayamayız; gelecek ise -adı üstünde- henüz gelmediği için yaşanamaz olandır zâten. Yani geçmiş de, gelecek de şimdi ve şimdide mevcut değildir. Tabiatıyla 'yok' hükmündedir her ikisi de. Var-olan sadece an'dır; bu nedenle biz ancak var'ın, var-olan'ın, bir şimdilik'in içindeyken, varken, an'dayken eyleyebilir ve söyleyebiliriz. Geçmiş hakkında, geçmiş'i konuşabiliriz ama geçmiş'te konuşamayız; eylemlerimiz, eylemelerimiz ancak bir şimdide, bir şimdi içinde, var-olan içinde gerçekleşebilir. Herşeyimizle an'a aidiz, an'ın mahkûmuyuz. Büyüklerimiz ân'ın çocuğu olmak, an'da yaşamak, ân'ın hakkını vermek anlamında "İbn'ul-Vakt" olmanın, olabilmenin öneminden sözederlerdi. Çünkü insanoğlunun an'dan sorumlu olduğunu, ancak ân'ı o an içinde idrak ettiği takdirde yaşamış, yaşlanmış olabileceğini gayet iyi bilirlerdi. AN'ı yaşamıyorsan yaşadığın nasıl anlaşılacak ey dostum? "Nasıl geçti şu koca ömür?" diyorsun ve anlaşıldığı kadarıyla "Ne kadar da çabuk geçti?" demek istiyorsun. Ne kadar çabuk geçtiği bir bahs-i diğer! Oysa için için yazıklanan zât-ı âlinizin suâli asıl şu şekilde sorması gerekmez miydi: "Şu koca ömür gerçekten de nasıl ve ne sûretle geçti?" Geçerken, evet, bir bir o cânım anlar geçmişe katılırken, geçmiş olurken, söyler misin â dostum, o sıralarda sen nerelerdeydin? Acaba gerçekte "Sen nerelerdeydin?" sûaline cevap verecek bir 'sen' ortada bulunmadığı, bulunamadığı için mi o "koca ömr"ün geçerken, üzerinden geçtiği cân'la ânını nasıl geçirmiş olduğu suâli bir türlü cevaplanamıyor? Zaman'ı geçirdin, zaman'ı geçmiş kıldın, zamanını öldürdün! Ne yazık ki sen sadece zamanı geçirmedin, aynı zamanda zamanını da geçirdin. "Aklım başıma şimdi geldi" deyû geçmişe yazıklanmamalı hiç! Hiç değilse şimdi'nin hakkını vermeli! Kazası olmayan bu ibadetin kefareti yok; kendisini terketmiş olmaktan gayrı cezası da... Kazası olmayan yegâne ibadetten kendini mahrûm etmekle cezanı zaten kendin belirledin. Gafletin cezası: mahrûmiyet! Sen ân'ı yaşamakla mükelleftin, yaşayabilirdin, yaşlanabilirdin, an'da ıslanabilir, an'ın seni tazelemesine izin verebilirdin. Ne ki sen ânı terkettiğinde, o da seni terketti. Hepsi bir kereliğineydi, bir kereydi. Bir hâldi, bir a'razdı ân. Bir kereliğine var olabilir, bir kereliğine var edebilirdi. Hakkını kaybettin dostum; zira âşık olmaktan korktun; kendini sevmekten, ben'ini benimsemekten, gönlünce yaşamaktan, ıslanmaktan kaçındın; kendini önemsemedin; kendinin farkına varmadın; başkalarının adına yaşadın, başkaları için yaşadın. Oysa kendini kendinde bulabileceğin sana söylenmişti. Sense gözünü taşraya diktin. Üzerine basa basa an'da ıslanmadığını söylüyorum; etrafına öyle perdeler çektin ki an sana değmedi, seni ıslayamadı, ruhun tazelenemedi; arınamadı çünkü. Bir türlü yaşayamadın, yaşlanamadın, yaşlılığın şânından olduğu kimselerin arasına katılamadın; ihtiyarladın sadece. Kendine işaret edebileceğin bir BEN'in farkında olmadın ki hiç! Ben'ini, benliğini kaybettiğin için ân'ın sen'i ıslatmasına, yaşlandırmasına, yeşillendirmesine de izin vermedin. Taşralara gittin kendini bulabilmek için, kendinden kaçtığını kendine bile söylemeksizin. "Kaza ederim" dedin ve kazaya bıraktın kazaya bırakılamayacak yegâne ibadeti. Oysa yaşamayı ertelememeliydin; varolamayan bir geçmiş adına ve dahî yine varolamayan/varolmayacak bir gelecek adına şu cânım ân'ı terketmemeliydin. Şimdi yazıklanıyorsun ve ölümden, yok olmaktan korktuğunu söylüyorsun. Sen ne zaman varoldun ki â dostum, şimdi yok olmaktan sözedebiliyorsun?! Ne garip değil mi,. sana var olduğunu hatırlatan da yokluk! Halbuki yine yanılıyorsun: varlıktan anladığın salt bedeninin varlığıydı, yokluktan anladığın da yine salt bedeninin yokluğu. Sen gerçekten varolsaydın, aslâ yok olmazdın, olamazdın!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |