T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Bir baba hindi, Brezilya'ya...

1948 Olimpiyadlarında Milli Takımımız ilk maçını Çin'le oynarken tribünlerden koro halinde yükselen "Bir baba hindi! Heey Allah! Vallah, billah!" sesleri karşısında statta bulunan İngilizler şaşırıp kalmışlar.

Gelmiş geçmiş en değerli spor yazarlarından Tevfik Ünsi Arkun ağabey bunları anlatmıştı. O tarihlerde İngiliz futbol fanatikleri henüz yoktu. Bu yüzden tribünle saha arasında hiçbir engel, tel ya da parmaklık mevcut değildi. Buna karşılık ateşli Güney Amerika seyircisinin gazabından oyuncu ve hakemleri korumak için, tribünlerle saha arasında yüksek tel maniler, dikenli teller ve hatta geniş, içleri su dolu hendekler konulmuştu. Devir öyle bir devir oldu ki, artık pekçok statda gaz bombaları kullanılıyor, taşkın seyircileri frenlemek amacıyla da saha kenarlarında köpekli polisler yer alıyor. Alışa gelmişin dışında çığlık atmalar, eli-yüzü boyamalar, hatta İngilizler'e özgü, pantolonu indirip göya eğlenmeler doruğa çıktı.

Türkiyemizde "Bir baba hindi!" diye bağıran ilk fanatik "Süha" idi ve Süha dendiğinde kimin kasdedildiği anlaşılamadığından O'na "Babahindici Süha" denirdi. Kurukahveci Manol, büyük futbolcu Lefter'e zaman-zaman "Ordinaryüs" diye bağırıp susardı. Karıncaezmez Şevki, tribünlerin en göze batan yerine kurulur, elindeki "Sarı-Kırmızı" bayrağı sallamakla yetinirdi. Kulüplere hizmetten çok kendi propagandalarını yapmayı hedefleyen bir takım yöneticiler, maaşlı amigoları tribünlere salıp istedikleri türde bağırtmağa başladıktan sonradır ki, ipin ucu kaçtı.

1948 yılına kadar halk havaları söylemekle yetinen İngiliz seyircisi, takımı sıkıştığında "Come on England" (Haydi İngiltere!) diye bağırmakla yetinirdi. "İngiliz" kelimesini ağza almayan Radikal Gazetesi yazarları bu haykırışı belirtmek zorunda kalsalar "Come on Britanya!" derlerdi herhalde!

Fransızlar "Aliez France!" (Haydi Fransa!), Belçikalılar "Aliez Belque!" ya da sadece "Bel-Ciuque!" şeklinde tempo tutuyorlar. İtalyanlar "İ-Ta.. Lia!", İspanyollar "Es-Pa-Gra!" çığlıklarıyla tribünlerde adeta kıyamet koparırlar. İsviçreliler "Hop, Schwyz!..", Hollandalılar da "-Op, Holland!" şeklinde tempo tutarlar. Alman seyircilerinin "Deutschland, Vor Noch, Ein Tor!" (Almanya ileri! Bir gol daha) şeklindeki haykırışları dünyaca bilinir. Brezilyalılar "-O Brazil ha de ganhar!" (Brezilya k azanmalısın) diye bağırırlar, İsveçliler de milli futbol takımlarını şöyle tesçi ederler: "-Heia, Sverige, friskt humor/Det or dt som susen ger Heim, Heia, Heia!.." (Hey yaşa İsveç, sağlıklı ve iyimser! Zaferi de bunlar kazandırır!) Japonlar, futbol teknolojisini de yakalamak üzereler. Kyogijolarda (statlarda) "Sakka" (Futbol) oynanırken "Ha mo noku" (Birazdan şimdi!) diye bağırırlar ama bütün dünyada slogan üreten fanatik futbol izleyicileri var. Beni her gördüğünde "Ya ya ya, şa şa şa Türkiye, Türkiye çok yaşa"yı Türkçe söyleyen Budapeşte Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Csaba Hegedüs, "-Bir baba hindi"yi bilmiyordu ve 3 Haziran'da Brezilya'yı yendiğimiz takdirde (ki hepimizin gönlü bunu istiyor) ne sözler, ne anahtar laflar semaya yükselecek! Olmaz, olmaz, dememeli!..

DÜNYA KUPASI
İlk olarak 1930 yılında Dünya Kupası'nı kazanan Uruguay'a verilen futbol dünyasının en değerli armağanı olan "Kupa"yı, 1929 yılında Fransız heykeltıraş Abel Lafleur yaptı. Kollarını açarak havaya kaldıran kanatlı zafer meleğini temsil ettiği ifade edilen bu heykelcik, 30 santim yüksekliğinde ve 4 kilo ağırlığındadır. 1 kilo 800 gram 24 ayar altın kullanılarak yapılmıştır.

EN İLGİNÇ GOL
Çalım uzmanı futbolcuların belki de en büyüğü Matyas Cseh (Macar)'dır, lig maçlarında bütün rakiplerini çalımlayıp goller attığı çok görülmüştür ama şimdi söyleyeceklerim istisna teşkil eder: Bu usta oyuncu, bu tüm rakip oyuncuları, kaleci de dahil çalımladıktan sonra kale çizgisi üstünde topu durdurup diz çökerek kafayla ağlara göndermiştir.

HERKÜL
Karoly Fogl (Macar) Herkül yapılı ve çok güçlüydü. Karşılaşmalardan önce hakemin elini o kadar şiddetli ve sert sıkarmış ki, Hakem Komitesi, kulübüne bir yazı göndererek Fogl'un bu huyundan vaz geçmesini ya da takım kaptanlığından uzaklaştırılmasını isteme zorunda kalmıştır.

ÇIPLAK AYAK
1948 Londra Olimpiyadlarında Hintli futbolcular çıplak ayakla oynadılar. Onlara göre bu durum gayet doğaldı. FIFA, daha sonrasında karar alarak "Ya bütün futbolcular çıplak ayaklı, ya da tümü ayakkabılı olmalı" kuralını getirdi.


2 Haziran 2002
Pazar
 
ALİ GÜMÜŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED