|
|
Bir sempozyumdan notlar
"Seçimlere giderken haberleri nereden izliyorsunuz?" Bu soruyla karşılaşan okurların, "Seni okuduğumuza göre nereden haber aldığımız belli değil mi?" mukabil sorusunu duyar gibiyim. Benim kast ettiğim sokaktaki vatandaşın haber kaynağı... Araştırmalara göre, seçim atmosferine girildiğinde, seçmenler kitle iletişim araçlarını daha sıklıkla izlemeye başlıyor. "Televizyonların haber programlarını her gün izliyorum" diyenlerin oranı yüzde 65'e ulaşıyor. "Gazetelerden" diyenlerin oranı da yüksek, yüzde 32,2... Okurların çoğu para verip almadığı gazetelere göz atıyor olmalı; çünkü bu orana göre, şu sıralarda toplam tirajların en az 10 milyona ulaşması gerekirdi, oysa satılan gazete sayısı ancak 3,5 milyon... TÜSES'in yaptığı bir ankette, seçmenlerin yüzde 87'si, "Oyumu en fazla etkileyen kitle iletişim aracı televizyon" demiş; "Gazete" diyenlerin oranı da az değil: Yüzde 47,4... Ekmeğini bu meslekten kazanan biri olarak sevinmem gerekir, değil mi? Oysa, elimdeki bir başka araştırma, insanların televizyon ve gazetelere güvenmediği konusunda uyarıcı. 1998'de yapılan araştırmada, sorulanların yüzde 69,9'u "Kitle iletişim araçlarına güvenmiyorum" demiş. Yüksek eğitimlilerde, bu oran, yüzde 74'ü buluyor... Bu konuya merakım eskidir de, konuşmacı olarak katıldığım bir sempozyum sayesinde rakamlara ulaştım. Ankara Ticaret Odası'nda (ATO) MedyaCat dergisi ve Reklamcılar Derneği tarafından düzenlenen "Demokrasi ve Siyasal İletişim" konulu sempozyuma, DSP, DYP, Ak Parti, YTP ve ANAP'tan üst düzey temsilcilerle birlikte CNN-Türk'ten Mete Belovacıklı, Hürriyet'ten Muharrem Sarıkaya ve ben katıldık. Açış konuşmasını Deniz Baykal yaptı. İktidar temsilcileri, ağız birliği etmişçesine, "Seçimler üzerinde medyanın pek etkisi yok" görüşünü seslendirdi. 1999 seçimleri öncesinde, anketler ve gazete manşetlerinin büyük çapta yanıldıkları onların tezlerini güçlendiriyor. Medyaya kalsa, 1989 yerel seçiminde İstanbul belediye başkanlığını Nurettin Sözen değil Bedrettin Dalan kazanacaktı; Tayyip Erdoğan'ın seçildiği 1994 seçiminde ise, medya yüzünden, Zülfü Livaneli erken sevince kapılmıştı... Ancak, aynı medya, Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz'ın DYP ve ANAP'ın başına gelişlerinde muazzam etkiliydi. "Medya seçmen kararını etkileyemez" dediğinizde, arkasındaki medya gücüyle, iki ayda, anketlere göre partisini barajı aşacak duruma getiren Cem Uzan 'fenomenini' nasıl anlayabiliriz? Medya, seçeneğin bol muhatabın kalabalık olduğu ortamlarda istediği sonucu alamıyor; sözgelimi bir genel seçimde tuttuğu partiyi veya partileri iktidara taşıyamıyor... Buna karşılık, parti içi mücadelelerde tuttuğu tarafın üstün gelmesinde hayati bir rol oynayabiliyor... Esas etki ise, seçimler sonrası dönemde, iktidarları ve bürokrasiyi, topyekün-savaş mantığıyla yönlendirmesinde görülüyor... Yıpratıcı yayınları övücü yayınlardan daha etkili. Muhatabı az olduğunda da istediği sonucu daha kolay alabiliyor medya. Zaten, eğer siyasi hayatı etkileyemiyorsa, patronlar neden zarar eden medya piyasasına yatırım yapsınlar ki? Medyanın siyasette daha belirleyici olamamasının bize özgü sebepleri var. Okurlar ve izleyenler, kendilerine hitap eden iletişim aracının az sayıda patron egemenliğinde olduğunun fena halde farkındalar. O patronların esas gelir kaynaklarının medya dışı alanlar olduğunu da biliyorlar. Bu da, onları, zaman zaman, siyasiler ve bürokratlarla aynı çizgide buluşturuyor. Kendisini '1. Kuvvet' görmek isteyen medya, bir bakıyorsunuz, güç karşısında eğiliveriyor... İzleyici ve okur, bu yüzden, televizyonun karşısına önyargıyla oturuyor, gazetesini önyargıyla okuyor... Gazete ve televizyonların siyaseti etkileyebilme bakımından sonuç alabilmeleri için benim bir formülüm var: Verdiğiniz haber doğruysa, üslup âdil veya malzemeniz iyiyse, gazete ve kanalın yayın politikası tutarlıysa izleyici ve okurlarınızı etkileyebilirsiniz... Nitekim, bu formüle aykırı davranışları yüzünden, nice gazete ve yazar okunmaz, itibar edilmez oldu... Son günlerde medya grupları arasında ciddi bir savaş yaşanıyor. Sabah ve Akşam ile Show Tv ve atv bir yanda, Aydın Doğan Grubu'nun gazeteleri ile kanalları diğer yanda... İşin ilginç tarafı, Akşam'ın başında, üç ay öncesine kadar yazı işleri müdürü sıfatıyla Hürriyet'i hazırlayan ekibin en önemli isimlerinden biri var; 'Çukurova yayın grubu yönetmeni' olarak Show-tv ile Akşam'ın yayınlarını yöneten de, kısa süre öncesine kadar Kanal-D haber koordinatörü ve Milliyet yazarı olan bir gazeteci... "Kim kiminle birlikte, kim kime karşı ve neden?" Bilen beri gelsin... Şimdi size şaşıracağınız bir kamuoyu yoklaması sonucu sunuyorum... Konsensus adlı bir araştırma kurumu, şu yakınlarda, seçmenlere, "Medya genel seçimler öncesi Türk seçmeninin oy verme eğilimini ne derece etkiliyor?" diye sormuş; "Kesinlikle etkiliyor" ve "Etkiliyor" diyenlerin toplamı yüzde 41, "Kesinlikle etkilemiyor" ve "Etkilemiyor" diyenler ise yüzde 38,2... Aynı araştırmada, "Kamuoyu yoklamalarına güvenmiyorum" diyenlerin oranı da yüzde 46,2 çıkmış... ATO'daki toplantıyı yöneten Prof. Ali Atıf Bir, "Anketler yanıltıcı olabilir" görüşünde... Aynı kanaatteyim; siz de ihtiyatlı davranın...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |