|
|
Medyanın en yaygın ve en etkili aracı olan TV, son zamanlarda özellikle eğlence programlarındaki artış nedeniyle, her zaman olduğundan fazla eleştiri almaya başladı. Televole, BBG, İtiraf ve benzeri programlarla, teşhirciliğin başlaması, röntgencilik ve dedikoduculuğun meşrulaşır hale gelmesi akl-ı selim olan herkesi rahatsız eder oldu. Gelinen bu noktadan, bilinçli izleyici kadar, bu alandaki uzman isimler de rahatsız oldu. Türkiye ve dünya medyasını yakından takip eden gazeteci-yazar Ragıp Duran da bunlardan biri. Duran, TV'nin düşüncenin en büyük düşmanı olduğu görüşünde. Kendilerini ses ve görüntü bombardımanlarına teslim eden izleyicilerin belleklerinin yok edildiğini belirten Duran, 'TV'nin bellek konusunda son derece zararlı bir yanı vardır. Amaçlarından bir tanesi de budur. Bellekleri silmek. Mesela programların içeriğinde dün yoktur. Hep o an vardır" diyor.
'Eğlenerek tüket'
TV'nin, bugün global medya ideolojisinin görsel bir organı haline geldiğini söylüyor Duran ve devam ediyor: "Global deyince de illâ aklımıza CNN, BBC gelmesin. Eskişehir'in küçük bir ilçesinde yayın yapan radyo da globaldir. Çünkü küreselleşme/ globalizm, esas olarak ideolojik bir kavramdır. O ideolojik kavramın altında da, insanları sıradan bir tüketici olarak gören bir düşünce yatıyor. İnsanlara; ye, iç, yat, kalk, eğlen, tüket sloganını yutturmaya çalışıyorlar. Somutu da var bunun... Cola reklamında olduğu gibi..." TV'nin insanları tek tip davranış kalıplarına dökmeye çalıştığına dikkat çeken Duran, böylece bireylerin sadece eğlenen ve tüketen, bencil, düşünmek ve eleştirmek gibi insani nitelikleri törpülenen biri haline getirilmeye çalışıldığını söylüyor ve bunun başarılı olduğunu kaydediyor. TV'nin sistem veya egemenler tarafından var olan stres ve gerginlik ortamını kontrol altına almak için kriz yönetim aracı olarak kullanıldığı takdirde başarılı olup olmadığı konusundaki görüşlerini de şöyle açıklıyor Duran: TV, kriz yönetiminde başarısız "Kriz yönetimi derken aklıma en yeni örnek olarak 11 Eylül geliyor. Amerikan TV'leri ve gobal medya, 11 Eylül sonrasında yeniden gösterimlerle krizi yönetmeye, Amerika aleyhinde olan unsurları lehe çevirmeye çalıştılar ama başarılı oldukları söylenemez. ABD TV'leri başta CNN olmak üzere, döndüre döndüre ikiz kulelerin vurulmasını verdiler. Vurulan sadece ikiz kuleler değildi. Pentagon da vurulmuştu. Pentagon, Amerikan Savunma Bakanlığı'dır. Kendi savunma bakanlığını savunamayan bir devletin çok sağlam bir devlet olmadığı imajı doğabilirdi seyircilerde. Ama ikiz kuleler özel olarak silahla korunmayan sivil bir hedeftir. Onun için sık sık onu göstererek bir mağduriyet havası oluşturulmak istenmiştir. Ancak, Pentagon'un da vurulduğunu herkes duydu ve gördü. Bu da TV'nin kriz yönetimindeki başarısızlığını ortaya çıkarmıştır." Yerli dizilerde hakiki gerçeğe yaklaşılıyor Türkiye'de, medyanın çürümesine yeteri kadar tepki olmadığını ancak yine de bu durumun bir yere kadar gideceğini söylüyor Ragıp Duran. Çünkü yozlaşma arttıkça, alternatif oluşturma çabası güçlenecektir. Duran'a göre bunun çekirdekleri, tohumları var. Hatta zayıf da olsa filizleri yeşermeye başladı bile. Son dönemdeki yerli dizi furyasını örnek veriyor bu duruma ve şöyle söylüyor Ragıp Duran: "Son dönemde TV toplumsal gerçeğe yaklaşıyor. Yerli dizi furyasının altında yatan sır da bu olsa gerek. Sanal gerçeklikten, Amerikan tarzı yaşam biçiminden uzaklaşarak, gerçeğe yaklaşma çabalarını bir iki dizide görür gibi oldum. Mesela, Çocuklar Duymasın'da, orta burjuva kentli bir ailenin hayatında, hayatta kolaylıkla rastlayabileceğiniz, şiddet, okul, işten atılma gibi konularla medyatik gerçekten ziyade hakiki gerçekler daha çok işleniyor. Nispeten yeni bir şey bu. Dolayısıyla hakiki gerçekliğin, medyatik gerçeklik karşısında galibiyeti değil, ama zorladığı gerçek. Çok iyimser olmadığım için bunu, iyiye gidiş değil, kötüden uzaklaşma olarak algılıyorum." TV'DEN KORUNMA YOLLARI TV'yi sevmediğini ancak bu işin içinde olduğu için de izlemek zorunda olduğunu kaydeden Ragıp Duran, "Robinson Crouse olmayı çok isterdim fakat düşmanımı tanımak için TV izlemek zorundayım" diyor. Günde en fazla 1 saat TV izlediğini, bunda da seçici olduğunu belirten Duran'ın, herkesin TV ile olan ilişkisinin nasıl olması gerektiği konusunda bazı önerileri var. Daha doğrusu, Amerikalı iletişim ve eğitim bilimci Neil Postman'ın, Televizyon Haberlerini İzleme Kitabı'nda bir liste halinde yer alan saptamalarından iki önerinin altını çiziyor: Birincisi, "Teknik olarak günde 2 saatten fazla TV izlenmemeli. Gözler bozuluyor. Daha da önemlisi beyin bozuluyor. Birey olarak onların esiri oluyoruz. TV izleyenler, özellikle haber bültenlerinden fazla etkilenmemek için, herhangi bir haber yayınlandığı zaman, şu soruyu sormalı: 'Bu TV bu haberi neden yayınlıyor.' İkincisi; TV'yi kolektif olarak izleyelim. Ailemizle ya da arkadaşlarımızla birlikte izleyip müdahale edelim. Gerçek anlamda inanmadığımız bir habere hemen müdahale etmek etkili olur. Bir haber karşısında 'yok canım, yalan' demeniz oradaki mekanik sesten çok daha etkilidir.
|
|
|