T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
Vatan anketsiz kalsın mı?

Geçen gün Milliyet'ten Güneri Cıvaoğlu'nun ANAP'ın Antalya mitingine ilişkin gözlemlerini aktardığı bir yazısınden söz ederken "Bazı köşeyazarlarında 'anketler'e güvensizlik başladı" başlığını kullanmakla ne iyi etmişiz! Hatırlayanlar vardır, Antalya'daki mitingi gördükten sonra Mesut Yılmaz gibi Cıvaoğlu da "İşte meydan, nerede anketler" demeye getiriyordu. Ve biz sormuştuk: Bugüne kadar herkesin üzerinde titrediği "anketler" hakkında uyanan bu yeni şüpheler bakalım nereye varacak?

Çok gecikmedi; 14 Ekim tarihli Vatan gazetesi meseleye daha radikal bir çözüm getirdi: "Korkunç şüphe / Seçim anketleri yalan mı?". Aslında yalan değil, "anketler"in güvenilirliğini test eden "anketler"e göre de, deneklerin büyük bir bölümü seçim öncesi önümüze getirilen anket sonuçlarını şüpheyle karşılıyor. Vatan'ın manşeti bununla sınırlı kalsa tabii ki kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak bize sorarsanız, bu gazetenin "Korkunç şüphe"yi bayağı korkunç puntoyla manşete çekmesi ve hemen ardından da bundan böyle seçim anketi yayımlamayacağını ilan etmesi bu kadar "masum" bir girişim değil.

Peki Vatan bundan böyle seçim anketi yayımlamama yolunda aldığı kararı nasıl temellendiriyor? Kendisinden dinleyelim:

"İddialara göre, bazı anket şirketleri ve bazı partiler seçmeni yönlendirmek amacıyla anket sonuçlarını saptırıyor."

Gazete buna benzer birkaç "iddia"ya daha yer verdikten sonra sözü "İddiaların 2 nedeni"ne getiriyor:

"Birincisi, Türkiye'de anket yapan şirketleri izleyen ve denetleyen ne bir kurum ne de bir mekanizma var. (...) İkinci ve daha önemli bir neden ise 3 Kasım seçim sonuçlarına yönelik tahminler. Anketler yönlendirilmiş olsa bile meydanların görüntüsü AKP ve CHP'nin önde gittiğini gösteriyor.(...) Bu iki partinin dışındaki tüm partilerin 'baraj sorunu' olduğu ortaya çıkıyor. İşte yönlendirme iddialarını güçlendiren de bu gözlem. İddialara göre 2 veya 3 parti dışındaki tüm partilerin barajın altında kalacağı izlenimi veren anketlerle, 'baraj altı' partilerin taraftarları 'baraj üstü' partilere çekilmeye çalışılıyor...."

Görüyorsunuz, Vatan'a "seçim anketi" yayımlamama kararın aldıran nedenlerin birincisi (gazetenin ifadesiyle) birtakım "iddialar", ikincisi ise anket sonuçlarını gören seçmenlerin "baraj üstü" partilerde toplanması ihtimali. Birinci neden, yani "iddialar" üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok, çünkü adı üzerinde bunlar sadece birer "iddia"dan ibaret! Dolayısıyla bir gazetenin "Ben önüme çıkan iddiaları çok ciddiye alır ve bundan böyle seçim anketi yayımlamam!" demesi ne derece ciddi bir davranış? Bize göre ikinci neden çok daha temelsiz. Bu ülkede "iki turlu" seçim olmadığı için anketlerin bir bakıma bu rolü üstlendiği ve hatta üstlenmesi gerektiği ne zamandır söylenmiyor muydu? Seçime üç hafta kala ne oldu ne bitti de seçim anketlerine yüklenen oyların dağılmamasını ve seçmenin belli partilerde toplanmasını sağlamak gibi bir işlev süratle gözden düştü?

Şimdi ister misiniz, Vatan'ın bu gereksiz "titizliği" diğerlerine de sirayet etsin ve memleket hepten anketsiz kalsın! Ancak artık çok geç... Böyle bir ihtimal "internet"siz bir iletişim ağı içinde belki mümkündü ama artık çok geç... Bugün Vatan ve yarın belki diğerleri "anket yayım yasağı" getirseler bile, "sinir bozucu" anket sonuçlarından kaçabilmenin artık imkanı yok.... (K.B.)

"Lütfen bu sayfayı çocuklarınıza göstermeyin"

Karşımıza getirilen olay pekçok açıdan önemliydi. "Karısını sokak ortasında bıçakla delik deşik eşen koca" haberlerine alışık olsak da, bu kez meselenin bambaşka bir boyutu daha vardı: Karısını sokak ortasında bıçakla delik deşik eden kocayı çok yakından (çok çok yakından, neredeyse 1-2 metreden) seyreden polisler.... Adam eline bıçağı almış, koyun gibi yere yatırdığı karısını delik deşik etmekle meşgul; söz konusu çiftin küçücük çocukları yanıbaşlarında; bazı vatandaşlar ve polisler de yanıbaşlarında... Böyle bir "koca" ile hiç şüphesiz dünyanın her yerinde karşılaşabilirsiniz; ama bu polislerle asla....

Anlatılır gibi değil; polisler, yani biz sivillerin canını ve malını emanet ettiği görevliler "koca"nın karısını defalarca bıçaklamasına bir dizi izler gibi merakla bakıyorlar... Bayağı da yaklaşmışlar ki, bir şey kaçırmasınlar....

Olay böyle bir olay. Şimdi gelelim gazetelerimizin bu işten nasıl "yağ" çıkardıkları meselesine: Söylediğimiz gibi, Vatan ve Star aradıkları malzemeyi nihayet bulmuş olarak birinci sayfalarını bu işe tahsis etmişti. Öyle iki tehlikeli gazete sayısı ki, evlere sokulması bir cinayet! Olup bitenler (yani "koca"nın karısını bıçakla delik deşik etmesi) okurlara daha iyi nasıl anlatılabilir, fotoğraf kareleri ayrıntıların seçilebilmesi için nasıl büyütülebilir, doğrusu büyük gayret gösterilmişti! Peki bütün bu gayret ne içindi? Ne için olacak, okurlar bir kadının kocası tarafından bıçakla nasıl delik deşik edildiğini tam olarak kavrasınlar diye...

Ancak haklarını yemeyelim; olayın üzerine "mal bulmuş" gibi atılan iki gazete, yani Vatan ve Star, "utangaç" kardeşlerinden farklı olarak bir hususa aynı soruyla dikkat çekiyordu: "Polis ne işe yarar?" Bu haklı soru "günahlarını" hafifletir mi bilmeyiz, ancak "utangaçlar"ın kaleminden böyle bir soru çıkmaması çok şaşırtıcıydı doğrusu...

Gelelim bu habere hiç yer vermeyen gazetelere: Bu gazeteler çok haklı olarak bu "karı boğazlama" sahnelerine sayfalarını kapamıştı. Çok güzel, çok yerinde bir karar... Ancak bu kez de, polisin akıl almaz sorumsuzluğunu teşhir etmek gibi bir görev atlanmış olmuyor muydu? "Aman o da eksik olsun!" diyenler haksız sayılmazlar. Ancak bu durumda da belinde tabancası ellerini kavuşturmuş olarak olayı büyük bir "dikkatle" izleyen polisin hesabını kim soracak?

Bu habercilik örneğinin hoş bir yanı daha vardı: Star gazetesi "boğazlama"nın en açık şekilde görüldüğü fotoğrafın üzerine "etik" kaygılarla olacak şu notu eklemeyi de unutmamıştı: "LÜTFEN BU SAYFAYI ÇOCUKLARINIZA GÖSTERMEYİN"(!) Gazete okurlarıyla dalga mı geçiyordu nedir... Yani şöyle bir durum: Çocuk bakkaldan aldığı Star'ı bir güzel temaşa edip eve gelince babasına şöyle der: "Bak baba unutma haaa, bu sayfayı bize göstermeyeceksin!"

Toparlayacak olursak; "3. sayfa" haberlerine sayfalarında yer vermemek gibi doğru bir ilkeyi uygulayan gazetelerimiz, okurlarını zararlı fotoğrafların yanısıra –istemeden de olsa- faydalı bilgilerden de (Bu haberde faydalı bilgi: Bu ülkenin polisi sokakta hayatı tehlikede olan bir kimsenin yardımına koşmuyor.) uzak tutmuş olmuyor mu? Belki de, bir "kötülük"ten kaçmak için seçilen bu "korumacı" yayıncılık anlayışını bu derece radikal biçimde uygulamamak için farklı yollar aramak gerekiyor. Mesela fotoğraf kullanmaktan kaçınmak, ancak olayın haber değeri olan yönünü aktarmayı da unutmamak filan gibi... (K.B.)

İKTİBAS YOLUYLA MİSAFİR

Günler boyunca Tuncay Özkan'ı Kanal D Ana Haber'de izle izle… Elinde şööle katlanır açılır cinsinden metal bir öğretmen çağdaş sopası, ne şemaların/ canlandırksmaların önünde, kafası basmayan ve polisle yeterince yakın olmayan halkına anlattı, durdu. Adeta bir Cinayetlerin çalıkuşu Ferit Abisi olaraktan, amanin! Teorilemeye teorileme demedi, peynir ekmek yemedi. Neler, neler, neler… Perihan Mağden, "Polisiye medyacılığı", Radikal


15 Ekim 2002
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED