|
|
Asıl yarış Uzan'la Baykal arasında!
Seçim geldi geçiyor, biraz AK Parti, biraz Saadet ve birazcık da DYP dışında hiçbir partinin, ülkenin önündeki ekonomik, sosyal ve özellikle de son dönede ortaya çıkan dış politika sorunlarına karşı ne önlem almayı düşündüğü, neyi nasıl yapacağı hâlâ belli olmadı. Bu kadar önemli bir seçim, bu kadar sığ bir politika düzleminde heba olup gidiyor. Belki Meclis'in yapısında sayısal açıdan çok büyük bir değişim gerçekleşecek ama aynı değişimin politika tabanında gerçekleşmesi mümkün olamayacak. Bu seçimden geriye, ne Türk siyasetine ne de uluslar arası politika literatürüne iz bırakacak bir malzeme kalması mümkün görünmüyor. Tablo açık... Çevre partilerini ve partiden çok bir ürüne benzeyen GP'nin ölçüsüz kampanyalarını bir yana bırakırsak, seçmene sunulan "gelecek"ten değil umutlanmak, endişe duymak gerekiyor. Kitle partileri ise, ekonomide IMF'nin, dış politikada ABD'nin ve nihayet sosyal politikalarda da geleneksel bürokratik mekanizmanın sınırları dışında bir yaklaşım gösteremiyorlar. Siyaset gibi, siyasi zeka da tıkandı, dumura uğradı. Partiler, "tartışmalı" bile olsa, alternatif bir öneriyle seçmenin karşısına çıkabilen, gelecekle ilgili çarpıcı fikirler üretemiyorlar. Böyle olunca da partileri birbirinde ayıran şey, hangi politik yaklaşımın diğerinden daha fazla değer taşıdığı değil, ülkeyi kimin daha iyi idare edeceği noktasında düğümleniyor. Zaten subjektif bir alan olan siyaset, Türk siyasetçisi marifetiyle iyice muğlaklaşıyor ve tesadüflere, deneme-yanılmalara kalıyor. Peki, Türkiye bayat ve heyecansız bir ekonomi vizyonu, sıradandan daha sıradan bir popülizm ve nihayet sıkışıldığında açılan eski defterler üzerinden yapılan didişmeyle mi değişecek? Buna gülünür ama gerçek de maalesef bundan pek farklı değildir. Türkiye Genç Parti'nin sahte cennetiyle, CHP'nin ufuksuz ve tatsız perspektifi arasına sıkışmış durumdadır. Amansız popülizm ve politik illüzyon yarışında liderlik bayrağını ele geçiren CHP hepsi birbirinden tartışmalı 4 adamla hiç de hak etmediği bir gücün keyfini sürüyor. Başta, siyasette bu kadar uzun süre kalıp da hiç ama hiçbir şey söylemeden, ülkeye değer katan hiçbir şeye imza atmadan; solun ve ülkenin liderliğine talip olacak kadar şanslı bir politikacı olan Deniz Baykal bulunuyor. Yanına A Takımı olarak monte ettiği Kemal Derviş, Bayram Meral ve Yaşar Nuri Öztürk'ün ise tartışmalı kariyerlerine dair vermeleri gereken hesapların daha kapağı bile açılmış değildir. Böyle bir rahatlık içinde, sebepsiz, gerekçesiz bir destek elde eden Baykal da meydanlarda politika adına, ancak mahalle kahvehanelerinde konuşulabilecek bir şeyi, "milletvekilliği dokunulmazlığını" tekrarlayıp duruyor. Ona göre Türkiye'nin önündeki en büyük sorun dokunulmazlıktır ve derhal kaldırılmalıdır. CHP lideri, bütün meydanlarda dakikalarca, iktidara geldikleri takdirde milletvekillerinin bir daha polis ve öğretmen azarlayamayacağını anlatıyor. Ülkenin, çözüm arayan ve mantıklı çözüm önerileri bekleyen sorunları dururken Baykal, bağıra çağıra bundan bahsediyor. Aç, işsiz ve umutsuz insanların önüne milletvekillerinin dokunulmazlığını koyuyor yani diğer uçta Cem Uzan'ın vaat bombardımanıyla yaptığı şeyin başka türlüsünü tekrarlıyor. Biri, hesapsız kitapsız vaadlerle kitleleri olmayacak duaya topluyor, diğeri ise zaten içinde Türkiye adına bir umut olmadığından iddialı laflarla boğulmak yerine güç odaklarının yelkenine doldurduğu rüzgarın keyfiyle 3 Kasım'a kadar vakit öldürüyor. İkisinin tek ortak noktası politikasızlık... Aslında küçük bir analiz Baykal'ı çözmeye yetiyor. Ekonomi için söyleyecek sözü yok çünkü, Derviş varken hiçbir şeyi değiştirmesinin mümkün olmadığını biliyor. Dış politikada da Washington'dan başka bir yola sapacak cesareti bulunmuyor. Geriye de dokunulmazlık muhabbeti yapmak kalıyor. "GP barajı aşarsa bu ülkede yaşanmaz" diyenler, gözlerini kapayıp bir de CHP'nin iktidar ya da iktidarın ortağı olduğu Türkiye'yi düşünsünler.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |