T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
En çok Nobel alamayan Türk yazarı

Doğrusu ben beğeniyorum; "İnce Memed"in son iki cildine katlanamadım, ada öyküsünün birinci kitabını sırf başladığım için bitirebildim ama, Yaşar Kemal iyi bir romancıdır...

Bunu "Al Gözüm Seyreyle Salih"ten, "Deniz Küstü"den, "Kuşlar da Gitti"den biliyoruz...

Üstad, kendisiyle yapılan bir söyleşide, "Çukurova'da her tür ağacı, her tür çiçeği, her tür haşeratı bilir, tanırım" diyordu; romanlarında "epik" harikalar vehmeden şehir eleştirmenlerine, yazdıklarının "bilinebilir", "dokunulabilir" şeylere dair olduğunu anlatmaya çalışıyordu aslında.

Kusuru, çok ve yoğun anlatması...

Hiç iktisatlı değil üstad...

Bazen, ne anlattığınız kadar, ne anlatmadığınız da önemli olabiliyor edebiyatta.

Croce estetiği "belirlenmiş boş alanlar"dan sözeder örneğin...

Yaşar Kemal, anlattıklarının ve "anlatmaması" gerekenlerin tahayyülümüzde nasıl kırıldığını (imgelemimize nasıl yansıdığını) hiç önemsemiyor, zekamıza güvenmiyor.

Dolayısıyla "tanrı anlatıcı" olarak bütün boşluklara sızıyor ve herşeyi aktarmak suretiyle yaptığı yemeği tadından yenmez hale getiriyor.

Fakat bu, Nobel almasına engel bir kusur değil.

Üstad, handiyse son otuz yıldır Nobel'e aday gösteriliyor ve her defasında sükutu hayale uğruyor.

Bu yıl da ödülü Macar yazar İmre Kertesz'e kaptırdı...

Ödül alamadıkça şansı da daralıyor.

Çünkü, zaman geçtikçe yeni "ortakçılar" çıkıyor.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Jürisi bir gün Türkiye'yi Nobel'le taltif etme gereği duyarsa, ödülü Yaşar Kemal harici birine, "Bir kültürü, bir inancı, bir yaşam tarzını sırf öyle olduğu için hakir görme veya küresel sistemin yarattığı eşitsizlikleri, o eşitsizliklerin kurbanlarının sırtına yükleme uyanıklığı" gösteren bir yazara, belki de Orhan Pamuk'a verecektir.

Ama üzülmesin.

Çünkü Nobel artık ödül filan değil...

En hafif deyimiyle, politik bir tavır alış...

Bunu "barış" dalındaki ödüllerden anlıyoruz; Kissinger gibi bir cani "dünya barışına yaptığı katkı"dan dolayı "Nobel Barış Ödülü"ne layık görülebiliyor mesela...

Edebiyat dalında ise kıstas artık "edebi başarı" ve "liyakat" değil.

1960'lara kadar, gerçekte edebi başarı ödüllendiriliyordu; Faulkner ve Hemingway örneğinde olduğu gibi...

Bu tarihten sonra işler değişti.

Hiçbir yazınsal değeri bulunmayan Soljenitsin gibi yazarlar, sırf komünizm karşıtı oldukları için Nobel'le taltif edildiler.

Soğuk savaş bitince kıstas da değişti.

Nobel almak için ya geçmişinizde bir Yahudi bulaşıklığı bulunması, ya da Naipaul gibi bir kültürü, bir inancı, bir yaşam biçimini aşağılayan ve küresel kapitalizmin ürettiği değerler sistemine biat eden bir "koğulmuş" olmanız gerekiyor.

İmre Kertesz de Yahudi kökenli bir yazar.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'ne göre "tarihin acımasız keyfiliği karşısında bireyin kırılganlığını" anlattığı, ama aslında "soykırım" edebiyatına ihtiyaç duyulan hassas bir dönemden geçtiğimiz için ödüllendirildi.

Hayır, Kertesz'in bunda kabahati yok.

Belki de iyi bir yazardır, bilemiyorum.

Muhtemelen iyi bir yazardır.

Benim itirazım, tamamen "seçenler"le ilgili... Niçin sadece "nazizm mağdurları" ve batı medeniyetinin "insanlığın başına gelmiş en iyi şey" olduğuna inanan yazarlar seçiliyor?


15 Ekim 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED