|
|
Baykal "Son
Raunt"ta nakavt!
CNN Türk'te "Son Raunt" adlı bir seçim programı başlamış, onu seyrediyoruz. (Laf aramızda CNN Türk de bayağı kolayını buldu yani; birbirinin tıpkısı programları farklı adlarla yayımlamanın neresi yaratıcılık!) Aslında programın adı pek oturmuş görünmüyor, çünkü "ring"te sadece bir boksör var. Ben CNN Türk olsam (böyle bir cümle kurulamaz ama olsun!) "Son Raunt" adını ikili atışmaların yaşandığı programlara saklardım. Neyse, kendileri bilir, biz gelelim bu yeni programın ilk ve tek "boksör"üne: Doğan Medya Grubu içinde yer alan gazetelerden bazı yazarlar Deniz Baykal'ı karşılarına almış sıkıştırıyorlar. Biz televizyon ekranının karşısına geçtiğimizde soru sorma sırası Cüneyt Özdemir'e gelmişti. Özdemir, CHP seçim beyannamesinden bir iki küçük alıntı yapıp meseleyi gayet güzel derleyip topladıktan sonra sözü "türban" meselesine getirdi. Sorusu aşağı yukarı şöyleydi: "CHP seçimlerden hükümet olarak çıkarsa türban meselesinde ortaya kararlı bir irade koyacak mı, yoksa bu konuda yapılan açıklamalar seçim icabı mı?" Görüyorsunuz, gayet açık seçik bir soru. Baykal, karşısında oturan gazetecilerden böyle bir soru geleceğini gayet iyi bilen bir siyasetçinin rahatlığı (ve sabırsızlığı!) içinde lafı tam alacaktı ki, Hasan Cemal, Özdemir'in sorusuna kısacık bir ilave yaptı: "Yoksa ipe un mu seriyorsunuz?" İtiraf etmeliyim ki bu ilave soru da yerine tamı tamına oturdu! Hadi bakalım, söz sırası şimdi Baykal'da. Baykal bildiğiniz Baykal, bir soruyu ne kadar açık seçik de olsa hiç açık ve seçik olarak cevaplandırır mı? Türkiye'yi kendisi (ve bu arada başında bulunduğu parti) kurtaracağı için önce meselenin "arkeolojisi"ne bir el attı... Aman Allahım "arkeolojik kalıntılar" ne kadar da geniş alana yayılıyormuş! "Türban" meselesi hakkındaki fikrini söylemek için aşağı yukarı şöyle bir sıralamayı gerekli bulduğunu söyledi: "Türban", "bazı siyasi partilerin kapatılması", Hizbullah'ın cinayetleri, toplumun her kesiminin Anayasa'da belirtilen laik ve demokratik devlet anlayışı etrafında sağlaması gereken mutakabat, rejim meselesi, Fransa'da monarşist partilerin oyları yüzde 20'lere dayanması durumunda ortaya çıkacak siyasi krizler, vesaire... Hani "Bir dokun bin ah işit!" derler ya, aynen öyle bir manzara. Nasıl da heyecanlı (aslında "eforik"), yüksek sesle ve hızlı konuşuyor anlatamam. Şansımız varmış ki program geç saatte değil; yani gazeteciler günün yorgunluğu üzerine binen bu bombardıman karşısında henüz yenik düşmüş değil, bilinçler henüz açık. Dolayısıyla Baykal'ın bu soruyla ilgili çok mu çok "münasebetsiz" açıklamaları gazeteciler tarafından sık sık kesilmeye başlandı. Taha Akyol, çok yerinde olarak, "Fransa'daki monarşist partiler" ile "türban" arasında nasıl bir ilişki kurulduğunu sordu. Ayrıca, 80 sonrası askeri rejimin getirdiği bu yasak sırasında ve sonrasında bu olayı "istismar eden" partilerin oy oranlarının yüzde 7'lerde dolaştığını hatırlattı. Hasan Cemal'in araya girmeye çalışan itirazlarına da şahit olduk. "Araya girmeye çalışan" diyorum, çünkü Baykal kimseyi konuşturmuyor ki... Aslına bakacak olursanız, "türban" meselesine ilişkin olarak getirdiği açıklamadan Baykal'ın kendisi de memnun değil; bu açıklamanın haddinden fazla defolu olduğunun eminim kendisi de farkında. Nitekim farkında olduğu için de, işi aceleye getirmeye çalışıyor! Sonuç olarak, Baykal işi ne kadar aceleye getirmeye çalışırsa çalışsın "Son Raunt" izleyicilerinin kahır ekseriyetinin ekran başından şu kanaatle kalktıklarını tereddütsüz ileri sürebilirim: Anlaşıldı, anlaşıldı... Eğer hükümeti Baykal kurarsa, bu meseleyi de "İpe serecek"! Ve böylece, Baykal'ın "Son Raunt"ta "nakavt" olduğuna cümle âlem şahit oldu. Peki şimdi soralım: Baykal, "türban" yasağına (üniversitelerde bile) niçin açıkça karşı değil? Yasak konusunda ortaya koyduğu bu "bir ileri altı geri" politika kendisine (partisine) oy kazandıracağı için mi? Hiç sanmam; eğer bu ülkede "türban" yasağına ilişkin olarak yapılmış birden fazla kamuoyu araştırması toplumun büyük bölümünün (herhalde yüzde 80'den fazlaydı) bu yasağa karşı olduğunu ortaya koyuyorsa, bir parti liderinin tam da seçim öncesi bu sonuçları muhakkak dikkate alıp ayağını ona göre atması gerekmez mi? Peki o halde neden? Seçim kaygısı değilse neden? Baykal'ın (formasyonu ve görgüsü gereği) bu yasağın "hür dünya"da yeri olmadığından ve hukuka aykırı olduğundan haberdar olmadığını da ileri süremeyiz. Peki o zaman neden? Bu soruların cevabını siz verirken (!), ben sırası gelmişken "türban" yasağına karşı olmamanın niçin oy getirmeyeceğine ilişkin küçük bir gözlememi araya sıkıştıracağım: Yakından tanıdığım bir üniversite var. Bu üniversitede yakın zamana kadar sayıları 100'ü geçmeyen "türbanlı" öğrenciler de öğrenim görüyordu. Ortada hiçbir sorun yoktu ve inanın herkes ("türbanlısı" ve türbansızı) hayatından memnundu. Sonra araya birilerinin girmesiyle bu "saadet devri" bu üniversitede de son buldu. Tabii ki herkes çok üzüldü; "türbanlı" öğrenciler öğrenimlerini artık sürdüremediği için, türbansız kız ve erkek öğrenciler sevdikleri arkadaşlarının önlerinin kesilmesinden dolayı... Sadece öğrencilerin değil, üniversite hocalarının ve yöneticilerinin büyük bölümünün de canı sıkıldı. Olan olmuştu bir kere, "mevzuat" dendi, "YÖK" dendi ve artık geri dönülemeyecek bir noktaya gelindi. Sonra belki bir son "deneme" olarak bakın neler yaşandı: Bu yıl derslerin başlamasıyla birlikte hocalardan birisi çok sevdiği (ama "türbanlı"!) bir öğrencisinin dışarıda kalmasına kıyamadığı için kendisine refakat ederek dersini dinlemesini sağlamaya çalıştı. Olmadı tabii ki... Yalan değil, "olmaz" diyenlerin ortaya koydukları argümanlar da (tabii ki YÖK, vs) yalan değil. "Türbanlı" öğrencinin sınıf arkadaşlarının, sevgili arkadaşlarının bu kötü kaderini kabul edemediklerini bildirmek için topluca bir yöneticinin kapısını çalmaları da (tabii ki) bir şeyi değiştirmedi. Peki o zaman soralım: Gelinen bu can sıkıcı sonuç kimi, kimleri memnun edebilir? "Türbanlı" öğrenciler memnun değil, türbansız öğrenciler memnun değil, hocaların büyük bölümü memnun değil, yöneticilerin büyük bölümü memnun değil... Bu derece yüksek bir memnuniyetsizlikten "mutlu bir son"un çıkması mümkün mü? Yani diyeceğim, Baykal'ın bu "türban" yasağı meselesini bir kere daha düşünmesinde yarar var. Kendisinden istediğimiz Prof. Şerif Mardin'in yaptığı gibi söz konusu yasağı bir "skandal" olarak nitelemesi filan da değil. Bence yapması gereken tek şey, böyle bir yasağa kendisini "sol"a yerleştiren hiçbir kimsenin niçin "evet" diyemeyeceğini hatırlamaktan ibaret. İşte biraz önce anlatmadım mı; hiç değilse hal ve tavırlarından büyük bölümünün 3 Kasım'da ellerindeki mührü oy pusulasının "sol"una basacağını kolayca tahmin edebileceğimiz "türbansız" gençlerin de bu manzara karşısında canları çok sıkılmış değil mi? Hiç abartmadan Baykal'a şunu da (yazı giderek "akıl hocalığı"na bürünüyor!) hatırlatabiliriz: Seçime çok az kalan şu günlerde "Türban" yasağına herşeyden önce insan hakları açısından karşı çıkmanın getirisi, Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bektaş adlarını anmaktan çok daha yüksektir! Ne gereği var "Son Raunt"da "nakavt" olmaya? Hadi oldu olacak bir hatırlatma daha: Hiçbirimiz unutmasın ki siyaset bu ülkede (önceki denemeleri saymazsak 1946'dan beri) "İnsan haysiyeti" ekseninde yapılıyor ve seçimler bu eksende kazanılıyor... "İnsan haysiyeti"ni, toplum ne kadar "ileri" ya da "geri" olursa olsun toplumun bu kavrama tanıdığı önceliği hesaba katmadan bugüne kadar hangi "sentez" seçim kazanmış?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |