T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
DEHAP'a dair...

Seçim atmosferine girileli beri, birçok partiye oranla önemli bir varlık ortaya koymasına rağmen, görsel ve yazılı medyada gerektiği ölçüde kendisine yer bulamayan bir parti var: DEHAP. Yani, Demokratik Halk Partisi. Aslında, Halkın Demokrasi Partisi'nin, yani HADEP'in, çeşitli eğilimlerdeki Marksist-Sosyalist kökenli küçük partilerle yaptığı 'seçim ittifakı'nın adı...

DEHAP'ın belkemiğini, HADEP'in oluşturduğu; HADEP'siz DEHAP'ın fazla bir anlam ifade etmeyeceği belli, biliniyor. Şimdi, seçime iki hafta kala, DEHAP'ın seçimlere katılıp katılmayacağı konusu askıda. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Tufan Algan, bu konudaki kararın yarın (Çarşamba) verileceğini açıkladı. 'Konunun demokrasi ve siyasi partiler açısından önemli olduğuna' işaret eden Tufan Algan'ın açıklaması gayet ilginç. Şöyle diyor:

" Aynı zamanda işin hem siyasi, hem de hukuki boyutu var. Bu bakımdan gerekli inceleme, araştırma, hukuk ve siyaset açısından değerlendiriliyor. Netice itibarıyla hem hukuka hem demokrasiye uygun bir karar verme aşamasına geldiğimizde kararı açıklayacağız."

Bu sözlerden, YSK kararlarının 'siyasi boyut' da hesaplanarak alındığı gibi garip bir sonuç çıkmıyor mu? Nitekim, Algan, Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'dan gelen yazının üzerinden bir hafta geçtiğinin hatırlatılması üzere 'Karar vermekte zorlanıyor musunuz' sorusuna karşılık olarak 'Zorlanmıyoruz. Konu oldukça yeni ve değişik. Bu kararlar hukuki bakımdan ağırlık taşır. Aslolan, hukuka uygun bir karar vermektir' demekle birlikte, 'karar'ın 'siyasi' sayılabileceğini ima etmiş oluyor. Bunu, açıklamasına eklediği, 'DEHAP'ın seçime giremeyeceği yönünde bir karar çıkması durumunda bir karışıklık olmayacağını ifade etmesi, olumsuz karar çıkması durumunda gerekli tedbirlerini alınacağını' söylemesinden çıkarıyoruz.

Algan'a göre 'daha önceki hiçbir seçimde böyle bir durumla karşılaşılmamış...'

Nereden bakılsa, garip bir durumla karşı karşıyayız. Öyle bir ülke ki, seçimlerin muhtemel galibi olarak görülen Ak Parti'nin genel başkanı Tayyip Erdoğan'ın seçimlere katılması engellendi. Buna karşılık, Tayyip Erdoğan, büyük kalabalıkları toplayan bir seçim kampanyasını sürdürebiliyor. Barajı zorlayabilen partilerden biri olan ve Güneydoğu'yu silip süpüreceğinden kimsenin kuşkusu bulunmayan DEHAP'ın, seçimlere iki hafta kala, katılabilmesinin garantisi yok. Hatta, gelen sinyallerden katılamayacak ihtimali sanki daha ağır basıyor gibi.

Umarız yanılıyoruzdur. Zira, Tayyip Erdoğan'a konulan seçilme engeli ile oluşan 'özürlü demokrasi'ye ek olarak, bir de DEHAP'ın seçimlere katılması engellenirse, 'sağır demokrasi', bir de 'kör demokrasi' haline gelecek demektir.

'Kör ve sağır demokrasi'nin seçim sonuçları ne kadar 'anlamlı' olursa, 3 Kasım'ın sonucu da öyle olur ve bir de DEHAP'a konulacak engel, Aralık 2002'de AB'nin Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'nin 'arzuladığı' kararın çıkması umutlarını iyice karartır. 'AB uyum yasaları çıkarttık ya; daha ne yapalım' şikayetinin de fazlaca bir anlamı kalmaz.

DEHAP'la ilgili kararın HADEP ve özellikle Güneydoğu'daki ağırlığının 'ağırlığı altında' alınacak, 'siyasi boyutu' olan bir karar olacağını sezebiliyoruz. Herkesin bildiği gerçek şu: HADEP üzerindeki PKK nüfuzu. Dolayısıyla, HADEP'in –yani DEHAP'ın– seçimler için önünün açılması, kimi çevrelerde, sanki PKK'ya 'alan sağlamak' gibi algılanıyor.

Oysa, PKK'nın HADEP'in (DEHAP'ın) TBMM'de temsilini istediği yani 'barajı aşmasından yana olduğu' pek kuşkuludur. Eğer, DEHAP –zor olmakla birlikte– TBMM'de temsil edilebilecek, yani barajı aşabilecek bir varlık gösterirse; PKK'nın HADEP üzerindeki ağırlığı, ister istemez, zayıflayacaktır.

TBMM'nin iç işleyişinde, herhangi bir parti gibi DEHAP (ve içindeki HADEP) de PKK'nın tasarladığından çok farklı süreçlerin ve parlamenter zeminde kaçınılmaz olan çeşitli 'uzlaşmalar'ın tarafı haline gelecektir. Bu süreç, PKK'nın, varsa dahi, HADEP üzerindeki nüfuzunun giderek ortadan kalkmasına yol açar.

TBMM, 'Türkiye meşruiyeti'nin organıdır. Eğer DEHAP, Güneydoğu'nun temsilini 'Türkiye meşruiyeti'nin içine taşıyacaksa, bunun yolu açık tutulmalıdır.

Irak'ta gelecekteki muhtemel gelişmeler gözönünde tutulduğunda, Güneydoğu'nun büyük bölümünün, kimliğinin 'Türkiye meşruiyeti' içine alınması ve içinde tutulması sağlanmazsa; Türkiye'deki Kürt kimliği, TBMM'nin içinde yansıyacağına, 'inkarcı biçimde' dışlanırsa; Türkiye'nin 'AB güzergahı'ndaki yoluna mayın döşemenin dışında; Türkiye'nin 'iç barışı'na 'pusu kurulmuş' olacaktır.

'Güneydoğu'nun enerjisi', TBMM'ye doğru yönlenmek istiyorsa, bunun yönü, saptırılmamalıdır.

DEHAP, şayet barajı aşamayıp, parlamentoda temsil edilemeyecekse; buna seçimler karar versin. DEHAP'ın seçimlere katılması engellenerek, seçimlerin meşruiyetine bir gölge daha düşürülmesin...


15 Ekim 2002
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED