|
|
Ansiklopedi
yolumu kesti!
Bugün 2002'nin son günü. Saat 24.00'dan itibaren 2003 başlayacak. Giden yılın sonu "yıl sonu" olacak ama gelen yılın başı, "yıl başı" değil, "yılbaşı" olacak. Gerçi TDK, Okul Sözlüğü'nde "yıl başı" diye ayrı yazmış ama aynı TDK, İmlâ Kılavuzu'nda "yılbaşı" demekten kendini alamamış. Bence de "yılbaşı" "yılın başı" olmaktan fazla bir anlam taşımaktadır. Meydan Larousse'un "yılbaşı" maddesini aynen aktarıyorum: "Türkiye'de yılbaşı, her yıl aralık ayının 31. günü öğleden sonra başlayan ve 1 ocak günü akşamı sona eren resmî tatil günüdür (başlangıcı 1935). Türkiye'de bu tarihe kadar böyle bir tatil günü yoktu ve takvim yılı da hicrî tarihe göre hesaplanıyordu. 1935'te, başvekil İnönü imzasıyle T.B.M.M.'ye sunulan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında kanun tasarısında "bütün medenî milletlerce tatil günü olarak kabul edilen" 31 aralık öğleden sonrasıyle 1 ocak günlerinin, uygulanmakta olan tatilleri eklenmesi teklif edildi. Tasarı, 2739 sayılı kanun olarak kabul edildi." Bu bilginin yarısı doğruysa, yarısı yanlış. Türkiye'de 1935'e kadar "böyle bir tatil günü yoktu" derken doğru bilgi veren ansiklopedi, "ve takvim yılı da hicrî tarihe göre hesaplanıyordu" derken yanlış bilgi veriyor. Yanlışlığı, aynı ansiklopedinin "takvim" maddesine bakarak saptayabiliyoruz: "Türkiye cumhuriyeti'nde tek resmî takvim olarak gregoryen esasına uygun milâdî takvim, "Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili" hakkındaki 698 numaralı kanunla kabul edildi (26 Aralık 1925)." Bu durumda, en azından 1935'ten önceki 10 yıl boyunca da hicrî yılın hesap dışı olduğu anlaşılıyor. Bir ansiklopediye yakışmayan başka bir eksiklik de, ülkemizde resmî düzeyde "rûmî takvim"in kullanıldığının göz ardı edilmesidir. Burada meydana çıkan bilgi çarpılmasından kurtulmak için, aynı ansiklopedinin "rumî" maddesinde "takvim" fıkrasına bakmanız gerekiyor: "... Osmanlı devletinin sonlarına kadar malî işlemlerde kullanılan rumî sene 1925'te, milâdî takvim yılının kabul edilmesi üzerine bırakıldı. Rumî senenin yılbaşı sayılan mart ayı, malî yılbaşı olarak kaldı." Ne kadar kötü bir anlatım! "Osmanlı devletinin sonlarına kadar" ne demek? Bu cümleye bakarak rumî takvimin 1925'e kadar "malî işlemlerde" kullanıldığı anlamını çıkarabilir miyiz, çıkaramaz mıyız? Yoksa, 1925 yılının da "Osmanlı devletinin sonları" içinde bir yıl olduğunu mu düşünmeliyiz? Bu olasılık, "cumhuriyet"e yüklenen nice anlamı berhava edebilir! Okuyucularına; doğru, kesin ve nesnel bilgiler vermesi beklenen, ülkenin en iyi ansiklopedilerinden biri olduğu söylenen Meydan Larousse beni düş kırıklığına uğrattı. Bu durumun Hakkı Devrim'i derinden üzeceğini düşünmek de içime dert oldu. Keşke yazmasaydım bunları! Fakat bir ansiklopedi nasıl olur da böyle... Aslında makinenin başına otururken, başka şeyler yazmayı düşünüyordum. Yılbaşının da, o vesîleyle yapılan eğlencelerin de bana, bize ne denli uzak olduğunu; buna rağmen, biraz da ona seçenek sunmak için "Mekke'nin Fethi'ni kutlama" girişiminin ortaya çıkıvermesinden, çıkarılıvermesinden rahatsızlık duyduğumu (hele olayın tarihsel doğruluğundan kuşku duyuyor olmanın bana acı verdiğini), hicreti ve hicrî yılbaşını kutlamanın daha güzel olduğunu, olabileceğini ve nihayet Sezai Karakoç'un İnci Dakikaları şiirinin ilk dizesinde "Sen bana yeni yılsın her dakika" demiş olmasının, kökleri çocukluğuma uzanan "yılbaşı alerjisi"ni az çok azalttığını yazacaktım. Biliyorum, bu dizeden böyle bir sonucun doğması gerekmez ama doğdu işte! Bu arada 1935'te çıkarılan yasada bir buçuk gün olan yılbaşı tatilinin 17 Mart 1981 tarihli 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile bir güne indirilmiş olduğunu da hatırlayalım. Bu yarım günlük 12 Eylül kesintisi, "çağdaşlaşma ereği"ni ne kadar öteye itelemiş olabilir?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |