|
|
Pagan dindarlık: Yılbaşı
Tecdit edilmiş coğrafyalarda, mahrem hayatlarını sürdüren ilkel kabileler hariç tutulursa her toplum farklı kültürle ilişki içindedir. Bu ilişki biçiminin iletişime dönüşmesi karşılıklı kültürel etkileşimi gerektirir. Meseleye buradan bakınca, farklı kültürlerin farklılıklarını, özgünlüklerini koruması kadar doğal bir şey olmadığı gibi farklı kültürlerin birbirini etkilemesi de kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu anlamda ne saf ırk ne de saf kültür vardır. Önemli olan neyi, niçin ve nasıl aldığınız ve ödünç aldığınız kültürel formları kendi bünyenize ne şekilde taşıdığınızdır. Bunca lafı yılbaşı ve bunun geleneğimizde, kültürümüzde, dinimizde yerinin ne olduğuna getireceğimi sanıyorsanız kıyasıya yanılıyorsunuz demektir. Bu 'yanılgı ön şartı'ndan yılbaşı kutlamalarının bu toplumda ne denli 'kök'lü bir geleneğe sahip olduğu anlamı çıkarma hakkını da kimseye veremez bu cümle. Zaten bütün mesele bu kök ve gelenek kavramında düğümleniyor. Bizzat yılbaşı kutlamaları adı altında yapılan karmaşık, çapraşık seremoniler yığını bile Hıristiyan batı Avrupa'nın pagan geçmişi ile doğrudan alakalı. Bir adım daha atalım; bugünkü şekliyle batı Avrupa Hıristiyanlığı Avrupa'nın pagan-Yunan geçmişinin etkisiyle oluşmuş yeni formatıdır. Doğu Hıristiyanlığı ile batı Hıristiyanlığını ayıran çizgi de iki kültürün Hıristiyanlık öncesi geçmişi ile Hıristiyanlığı mecz edişleriyle ortaya çıkmıştır. Yunan mitolojilerini anlamadan Hıristiyan teolojisinin aldığı formu kavramak, anlamlandırmak mümkün değil. Bu çerçevede en son pagan seremoni olarak yılbaşı bölgeden bölgeye yeni renkler katılarak oluşmuş pagan geçmişin dini kisvesinden ibarettir. Niyetim modern paganlık hortlaması olarak ülkemizde de gelenekselleştirilmeye çalışılan bu adeti bahane ederek teoloji konusuna girmek değil. 'Madem Hristiyanlıkla alakası yok kutlamanın ne mahzuru var' denildiğini duyar gibiyim. Kök, gelenek ve sahiplenmek (kutlamak) durumu ile bir kültürel form olarak iki farklı kültürün karşılaşması, kabul edilmesi ve yeniden üretilmesinin Batıda nasıl bizde nasıl olduğuna değinebiliriz. Modern Batı kendi mitlerini evrenselleştirme yeteneğinden güç alır. Roland Barthes gibi söylersek, sürekli yeni mitler üretir ve bu mitleri evrenselleştirir/ evrensel olduğunu dayatır. Modern toplumların pagan geçmişin bir harmanlaması gerçeği, bu entellektüel üretim (mit) sayesinde rasyonalize edilebildiğini söyleyebiliriz. Ne var ki modernitenin kendi kökleri ve gelenekleri ile kurduğu ilişkinin rasyonalize edilmesi, tüketi(til)me sunulmasıyla beraber işleyen başka bir süreç vardır; o da farklı kültürlerin içselleştirilmesi… Ötekinin tüketimi Özellikle sanayi (ve sonrası) toplumları sömürgecilik dönemilerinde tarih boyunca hiç temas etmediği kültürlerle bir ölçüde efendi olarak ilişki kurabilmesi bu yeni farklı kültürel kodların deşifresini zorunlu kıldı. Bu deşifre işi aslında Batının kendi kültür şifrelerini bozmadan yeni kodları ekleme yeteneğinde gizli. Sözgelimi, Britanya imparatorluğu koca Hind kıtasını işgal ederken hiç tanımadığı Hind kültüründen çok şey aldı. Asya'da, Afrika'daki karşı karşıya geldiği yüzlerce renk, ses, kültürel zenginlik ister istemez beyaz efendileri etkiledi. Hatta bir kısmı o kadar çabuk benimsendi ki geçmiş günlerin ihtişamını hatırlatan anı olarak nostaljik duyguları besleyen unsurlara dönüştü. Burada Batının kendine özgü kendinin ötekisi olan farklı kültürlerle iletişim tarzı ortaya çıkıyor. Yani, yabancısı olduğu bir kültüre ait bir ögenin kendi kültürüne taşınması sorunu…Belki yüzlerce nostaljik unsur Batıda hala sömürgecilikten ve sömürge sonrası dönemden kalma özelliğini koruyarak yaşamayı sürdürüyor. Fransa'da, İngiltere'de, Hollanda'da farklı kültürlere ait yiyecekten giyim-kuşam tarzına kadar pek çok ayrıntı bu toplumların içine girmiş durumda. Ancak bunların tamamı tanımlanmış, içselleştirilirken ötekileştirilerek toplumda varlığını korumaktadır. Farklı bir kültür çerçevesine ait olma 'durum'uyla sınırlı kalarak, dahil olduğu toplumun kültürel kodlarının şifresini bozmasına izin vermeden, tanımlanmış bir varlık alanı açılmaktadır. Burada yerli olanla yabancı olan birbirine karışmıyor. Neyin orijinal ve kendi kültürüne ait neyin ötekine ait olduğu çok net duruyor. Ötekine biçilen farklılık, yabancılık durumu ihlal edilmeden, bozulmadan kendi içine almanın formülasyonu… Şizofren kimlik Bu açıdan bakınca Türk modernleşmesinde neyin yerli, neyin yabancı-öteki'ne ait olduğunu kestirebilir misiniz? Yılbaşını kutlamakla bu toplumun ne türden bir ilgisi olduğun izah edebilmenin imkanı kalmış mıdır? Bu izah edilemez durum derin bir kimlik krizini tahrik etmekte, toplumun aidiyet dokusunu sarsmaktadır. Bir hayat tarzı olarak nasıl yaşarsanız yaşayın; 'öteki'nizle kurduğunuz ilişki biçiminde benimsediğiniz şeyin nereye ait olduğunu ve bunu niçin yaptığınızın bilincinde olmadığınız vakit toplumsal şizofreni ortaya çıkar. Türk modernleşmesinin bu topluma tanıştırdığı en büyük kazanım tarihinde tanık olmadığı maraziliktir, toplumsal şizofreni. Dünya görüşü ne olursa olsun bir Türk vatandaşı yılbaşına nasıl bir anlam yükleyerek kutlamaktadır? Dini, geleneksel anlamını dikkate almasa bile bu pagan geleneğine nasıl bir anlam yüklemeli ki, içselleştirebilmesinin imkanı olsun. Kendi oluşu ile ötekinin sınırlarının karıştığı, üstelik ötekini tanımlayamasa bile modernlik adına 'kendi olan'ın buharlaştığı altüst oluşun en yaygın örneğidir. Paganik kökenlere yaslanıyor olsa da Batıda dinileştirilen yılbaşı adetleri, bizde Hristiyani içeriği tümüyle yok sayılarak/görmezden gelinerek kamufle edilmeye çalışılması sömürge ülkelerinden daha farklı patolojik bir durum çıkarmıştır. Sömürgecilik geçmişi olanlar iki türlü tavır alır: Karşılaştığı değer, kültür kendini sömürgeleştirenlere, 'öteki'ne aittir ve reddedilir. Burada bir tanımlama sorunu yoktur. Ya da efendilerine ait bir değer olduğu bilinerek kabul edilir, sömürge kültürlerine özgü, 'sömürge kompleksi' diyebileceğimiz bir davranış sergilenir. Her iki halde de taraflar neyi niçin yaptığının bilincindedir. Bizdeki durum daha derin bir krize işaret etmektedir. Ne reddedilecek bir öteki, yabancı, gavurluk vardır ortada, ne de benimsenecek, öyle olduğu için kabul edilecek yine bir 'öteki tanımı' vardır. Yıl başında İsa'nın zuhurunu bekleyecek kadar Hristiyan olamaz ama bunun farklı/İsevi bir kültüre ait olduğunun bilincinde olacak kadar da Muhammedi/yerli değildir. Yeterince vahim değil mi durum/umuz?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |