|
|
Hem Ankara hem de Brüksel
Pazar Ekonomisi ve Çoğulcu Demokrasi Batı ülkelerinde bile İsviçre saati gibi kusursuz bir biçimde çalışmaz. Ancak sözkonusu mekanizmalar, pazar ve siyasette tutarlı karar almada, yeri en ileri bilgisayarlarla bile doldurulamayan bir işlev yüklenirler. Pazar mekanizması neyin, nerede, ne kadar ve nasıl üretilmesi gerektiğini bürokrasiden çok daha etkin bir biçimde belirler. Bunun için de, herşeyden önce dayatmacı değil, özgür ve şeffaf bir devlet yönetimine ihtiyaç vardır. Meclis Genel Kurulu, Türkiye'nin geleceği açısından büyük önem taşıyan AB'ne Uyum Yasaları üzerinde uzlaşma sağlayarak, dayatmacı devletten demokratik devlet ve pazar ekonomisine geçme yolunda çok önemli adımlar attı. Demokratik mekanizmayla birlikte pazar ekonomisinin devletçi yapı ve yönetime karşı en büyük erdemi, farklılıklara önem vererek, çeşitli din, kültür ve etnik topluluklara kendi içinde var olma hakkı vermesinde yatar. Türkiye'de "28 Şubat" sürecinde ekonomik yapıyla birlikte siyasi partiler ve Meclis büyük bir bunalıma girdi. Demokratik mekanizmaya dışarıdan yapılan müdahale, sistemi bütünüyle işlemez hale getirdi. Türkiye'de üniversiteden hastaneye, ekonomiden siyasete bütün kurum ve kuruluşlar tıkandı. Her alana müdahale eden devletçi bir anlayışla, Türkiye'nin hiçbir sorunun üstesinden gelinemeyeceği ortaya çıktı. Ankara, kendisi tıkandığı gibi, Brüksel'in de yolunu tıkamıştır. MHP dışında iktidar ve muhalefet partilerinin geçmişte örneği görülmedik bir işbirliğiyle, Türkiye'nin Brüksel yolu büyük ölçüde açıldı. Ancak, Avrupa ülkelerinin standartlarını yakalamak için, Meclis'ten onların standartlarında kanun çıkarmak gereklidir, ancak hiçbir zaman yeterli değildir. Hazırlanan yasaların mükemmel olması, hiçbir zaman uygulamanın da mükemmel olacağı anlamına gelmez. Avrupa ülkelerinde evrensel hukuk ve ahlak kurallarına uygun yasalar vardır. Ancak bir ülkede evrensel hukuk ilkelerine uygun yasaların olması, o ülkeyi Avrupa ülkelerin ekonomik, siyasal ve kültürel seviyesine çıkarmaz. Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de yasaların kusursuz bir biçimde uygulanmasını sağlayacak kesim, hükümetlerden önce seçmenlerdir. Seçmenler, oy ve paralarını etkin bir biçimde kullanarak, ya Ankara, ya da Brüksel diyen dayatmacılara, seçimlerde olduğu kadar çarşılarda da hiçbir zaman unutamayacakları ders vermesini bilmelidirler. Dayatmacı devlet sevdalıları bilmelidirler ki, Türkiye'nin geleceği yalnızca Ankara'da olmadığı gibi, yalnızca Brüksel'de de değildir. Globalleşen dünyada Ankara'yı Ankara'dan savunmaya kalkanlar, bırakın Ankara'yı kendi varlıklarını bile koruyamazlar. Ankara'yı korumak için bütün siyasi partiler hem Ankara, hem de Brüksel demek zorundalar. AB içinde Ankara'yı korumak için, Berlin, Paris ve Londra başta olmak üzere bütün Avrupa başkentlerinde olmak gerekir. Türkiye dünya gücü olmak istiyorsa, Brüksel'le birlikte Washington'da da bütün kurum ve kuruluşlarıyla yer almalıdır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |