|
|
Beklentiler satın alındı... İttifak arayışı boşuna
Borsada, "beklentileri satın almak" diye bir söz vardır. Yani, gerçekleşmesi muhtemel spekülatif ya da normal olayların yaratacağı primi önceden tahmin edip, pozisyon tutmak ya da hisse senedi satın almak. Beklenen gerçekleştiğinde bu işi yapanlar, yani önceden davranıp beklentileri satın alanlar kara geçeceklerdir. Diğerleri ise, borsa yukarı doğru hareketlenmiş olsa bile avuçlarını yalayacaklardır. Sözgelimi, seçim tarihinin ilan edilmesi borsa için moral verici ve itikleyici bir unsurdur ama bunun kazancı karar alındığı gün değil, "nasıl olsa böyle bir karar alınır" diye tahminde bulunulduğu gün belirlenip, akıllı yatırımcılar tarafından paylaşılır. Konu borsadan açıldığına ve örnek de seçimden verildiğine göre, yazıyı erken seçime bağlamak yani gerçeğe tahvil etmek de kolay olacak. Zaten, o söz de "borsada beklentiler satın alınır, gerçekler satılır" şeklinde tamamlanır. Sorun şu... Türkiye bir seçime gidiyor ama gündem bizatihi sandıkla ilgili olmaktan çok hiçbir zaman görülmediği kadar kapsamlı bir ittifak arayışlarına kilitlenmiş durumda. İşin garip tarafı da bu ittifak arayışlarını yasallaştırma girişimlerinin sahici bir istikrar talebine değil, apaçık bir korku ve endişeye dayanıyor olmasıdır. Yani, bugüne kadar siyaset dışı kurumlar eliyle yapılan, çoğunlukla başarısız siyasetçi ve partileri ödüllendiren "siyaset mühendisliği" faaliyetleri şimdi tamamen o başarısız siyasetçi zümresinin eline kalmıştır. Siyaset kendi göbeğini kendisi kesmek, kendi siyaset mühendisliğini kendi eliyle yapmak durumundadır. Çiller-Yılmaz-Derviş eksenli ittifaklaşma modelinin özü, özeti işte budur. Yani, siyaset sınıfı için iş başa düşmüştür. Çünkü Türkiye, kimsenin kimseye yardım edemeyeceği bir politik kıyamet yaşamaktadır. Siyaset dışı kurumların lokomotifi olan asker ve yargının bugüne kadar açtıkları yolda ve yasaklarla dikensiz hale getirilen gül bahçelerinde yapılan siyaset tükenmiş ve çaresiz kalmıştır. Yani, siyasetsizleştirme de artık bir siyasal garanti üretememekte, kapıdan kovulan gerçek siyaset, bacadan da olsa ülkeye avdet etmektedir. İttifak ya da izolasyon, hiçbir politik manevranın bu saatten sonra yararı yoktur. Çünkü, siyasetin derin bir soluk alacağı erken seçime ilişkin bütün beklentiler aylar öncesinden satın alınmış durumdadır. Çünkü, Türkiye'nin son çeyrek yüzyılına damgasını vuran büyük ekonomik kriz ve buna paralel yaşanan sosyal buhran ortaya sadece umutsuzluk ve karamsarlık çıkarmadı; aynı şiddette bir de umut ve beklenti üretti. İşte bu umudun siyasette sirküle edilen hisselerinin büyük çoğunluğu, Ak Parti tarafından ustalıkla toplanmıştır. Ve hisse sahibinin elindeki bu gücün, kağıt üzerindeki ittifaklarla dağılacağını hesap etmek de rüya değilse, saflık olmalıdır. Bugünkü tablonun, yani Ak Parti'ye kaçışın temel gerekçesi bugün ittifak yapma telaşında olan partiler ve liderler olduğunu unutmamak gerekiyor. Seçmen kafasında böyle bir ittifak tablosu kurduğu içindir ki, Ak Parti bugün anketlerin açık ara önde ismi haline gelmiştir. Sadece iktidar partileri DSP, MHP ve ANAP değil DYP, hatta CHP de seçmenin zihnindeki bu ittifak tablosunun bedelini ödemek durumundadır. Ayrıca, seçmenin muhtemel bir ittifaka ne kadar iltifat edeceği belirsizdir ama bu ittifakın karşısındaki güce aktaracağı desteğin hacmi görülmektedir. Ak Parti'nin taşımakta olduğu oy oranı, bunun sayı cinsiyle ifadesidir. Kaldı ki, bugün ortalığa dökülen ittifak arayışlarının gerçek niyeti daha baştan deşifre olmuş, yüzde 10 baraj endişesi bu siyasetin ana hedefi haline gelmiştir. Hal böyleyken, ana fikri "ülkeyi Ak Parti'den kurtarmak" olan bir ittifaka kim itibar eder, kim böyle bir ortaklığın kapağı Meclis'e atmak değil de ülke hayrına bir teşebbüs olduğuna inanır! Mesela, kim bir şemsiye altındaki benzemezlerin ülkeyi Avrupa Birliği'ne ya da daha iyi bir ekonomik göstergelere taşıyacağına inanır! İstikamet belli olmuştur... Sözümona rejim endişesi gibi safsataların bu kez, insanların zenginleşme, iş bulma, üretimi artırma, daha iyi eğitim, daha nitelikli sağlık hizmeti, daha garantili sosyal güvenlik umutlarının önüne geçmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü, 28 Şubat karanlığında şişirilen "istikrar balonu", 21 Şubat krizinde patlamıştır. İttifak arayışlarını rasyonel olmaktan uzaklaştıran da işte bu gerçektir. Beklentilerin adresini değiştirebilmek için vakit artık çok geçtir...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |