T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İhanet

İhanet, çoğu kimsenin gözünde affedilemez bir nakısa (veya kusur, hatta suç) sayılır. Hele de ihanete maruz kalmış olanın gözünde ihanet ve onun faili olan hain, cezaların en şiddetli olanına müstahaktır. Çünkü o ihanet etmiştir. Çünkü ihanet eden (hain) insanların güven duygusunu berhava etmiştir: güven duygusu, gelgeç bir hevesin gölgesinde zedelenmiş ve hırpalanmış olmakla bırakılmamış, bu duygu kökünden dinamitlenmiştir. Böylece ihanetle insanların, yalnızca hainin kişiliğine karşı değil, fakat aynı zamanda birbirlerine karşı olan güveni de sarsılmış, temellerinden oynatılmış olmaktadır. İnsanların birbirlerine karşı olan güven duygusunun sarsıldığı bir yerde, aslında onların bir arada yaşamasını sağlayan bağlar ortadan kaldırılmış olur. Böylece ihanet fiili, çoğu kimsenin gözünde affa layık görülmeyen, affedilebilir olmayan bir "cürüm" olarak yer alır.

Fakat ne tuhaftır ki, ihanete uğrayan, ihanetin affedilebilir bir fiil olmadığını kabul ediyor olsa bile, kendisinin dışında kalanların ihanet olayını kolaylıkla affedilebilir olarak görebildiği olmaktadır. Yeter ki, ihanete uğramış olan kendi nefsi olması!

İnsanlar bir yandan ihanetin affedilebilir olmadığını kabul ederken, bir yandan da birbirlerine ihanet edilmesini teşvik edebiliyorlar. Onlara göre, kendilerinin dışında durduğunu gördükleri veya kendilerinin dışında saydıkları insanların birbirine ihanet etmesi yalnız teşvik edilmekle kalmamalı, dahası böylesi ihanet olayları ödüllendirilmelidir de! Eğer eski yol arkadaşlarına ihanet edersen seni ödüllendiririm, denilebilmektedir. Oysa böyle bir davetiyeye muhatap kılınanlar, kendilerinin maruz bırakıldığını düşündükleri bir ihanet olayının intikamını almaya teşebbüs etmeye kalkıştıklarında, onlara cezaların en şiddetlisi bile az görülmektedir.

Nasıl oluyor da, ihanet bir yandan en ağır cezaya müstahak sayılırken, bir yandan da, başka bir düzlemde, o, teşvik edilebilmektedir? Cinayet, dünyanın her yerinde en ağır suç sayılır. Ama bu suç, bizim ülkemizde "namus uğruna" işlenmişse, caniye şerefli insan muamelesi yapılır, hatta onun fiili yüceltilir. Namus uğruna işlenen cinayete, nerdeyse cinayet gözüyle bile bakılmaz; failin bir "temizleme ameliyesi" gerçekleştirdiği düşünülür. Oysa ihanet fiili, bu bakımdan tam aksi konumda yer alır: ihanet fiili, üstünde, ahlâk" sayılmayan bir damga da taşır. Hainin yalnızca suça ilişkin bir fiil ika ettiği değil, aynı zamanda ahlâk dışı bir fiil işlediği de düşünülür ve hainin işlediği fiil düpedüz ahlâksızlık sayılır.

Ancak "düşman safında" yer almış olanlar birbirlerine ihanet edecek olursa, onların bu fiili, "bizim safımızda" bulunanların ekmeğine yağ süreceğinden, burada, ihanet fiilinin teşvikinde sakınca görülmez. Üstelik ihanet fiiliyle aynı zamanda ahlâksızlık da ika edilmiş olduğundan, "düşman safta" yer alanların ihaneti bize maşa olarak da hizmet görmekte ve bizim intikamımızı elimizi sürmeden almaya yaramaktadır. Düşmanın ahlâksızca bir konuma düşmesi de çift katlı kaymaklı kadayıf yerine geçmektedir. Ama gene de ortada bir tuhaflığın bakiye kaldığı sezinlenmiyor mu? Nasıl oluyor da ihanet aynı zamanda hem yüceltilebiliyor, hem yerin dibine batırılıyor? Bunu yapanlar farklı kesimlerde yer alsalar da tuhaflık ortada değil mi?


1 Ağustos 2002
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED