T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Tiyatroda eleştirmen dramı

Uzun zamandır kan kaybeden ancak umudunu ve direncini sürekli diri tutan tiyatronun yitirdiklerinin arasına 'tiyatro eleştirmenliği' de katıldı.

Tiyatronun Türkiye'deki gelişim süreci ve bugün içinde bulunduğu durum pekçok kez konuşuldu, tartışıldı. Üzücü sonuçlardan hareketle her biri için geçerli nedenler bulundu, çağrılar yapıldı ve umut hep diri tutuldu. Tiyatro merkezli bunca tartışmanın içinde hiç kimse "Tiyatro eleştirmenlerine ne oldu?" diye sormadı. Tiyatro, geçen zaman içinde izleyicisiyle birlikte eleştirmenini de kaybetti.

Osmanlı'nın son dönemlerinde başlayan tiyatro ve gün geçtikçe gelişen tiyatro sevgisi, 1950'li yıllardan sonra ülkemizde büyük bir kültüre dönüşmüştü. 1970 ve 80'li yıllarda günlük ya da haftalık her gazete, bünyesinde en az bir tiyatro eleştirmeni bulunduruyordu. Bu eleştirmenler okurun ilgisi ölçüsünde yine çokça okunan değerlendirmeler yazıyorlardı.

Tatlı bir seyir ve sonrası...

Tiyatro eleştirmenliğine, 1970'li yıllarda Babıali'nin usta tiyatro yorumcuları da katılmış ve tatlı bir hava katmışlardı. Tiyatro sahnesinin duayenlerinden Gazanfer Özcan'ın deyimiyle, Özdemir Nutku, Cevat Ulunay, Sabri Esat Siyavuşgil ve Lütfi Ay gibi isimler her oyun için buluşurlar, oyunu izlerler ve oyuncuların performansına, kurguya, dekora, kostümlere, müziğe özellikle dikkat ederlerdi. Oyun sona erince de biraraya gelirler ve kritik ederlerdi. Ertesi gün gazetesini alan okuyucu, değerlendirmeyi okur öyle karar verirdi oyunu izleyip izlemeyeceğini.

Tiyatro, bu çağın hızına ayak uyduramayınca, izleyicisini yitirmeye başladı. Salonlar bir bir kapandı, ayakta durabilenler verimli bir şekilde çalışmakta güçlük çekiyor. Tiyatro sayısının azalması ve izleyicinin giderek daralan bir çember içinde kalmasıyla birlikte tiyatro eleştirmenleri de birer birer eksildi hayattan.

Kaybedilenin geri dönmesi için herkes bir çare ararken, tiyatroda geçen 50. yılını geçtiğimiz ay kutlayan Gazanfer Özcan, tiyatronun ve tiyatro eleştirmenliğinin tekrar hakettiği yere oturmasını, tiyatro sahnelerinin artmasına bağlıyor.

YILDIZ KENTER
'İnsan faktörü geride kalmamalı'

Başdöndürücü bir hızla gelişen teknoloji, özellikle sinema alanında insanı bir kenara itmiş, savuruyor. Bu olayı şaşarak, öfkelenerek ve bazen hayranlık duyarak izliyoruz. Aynı teknolojiyi kısmen tiyatroya sokabiliyorlar. Özellikle bütçesi kabarık müzikal prodüksiyonlarda. 'Operadaki Hayalet' örneğinde olduğu gibi. Herkes göz kamaştıran uygulamaları, uygulanan tekniği şaşarak izliyor. Ancak insan faktörü solda sıfır. Oysa has tiyatronun arenasında insan, insanlar vardır. Tiyatro, yaşayan insanın evidir. Ancak, ne tiyatro, ne de sinema Türkiye'nin gerçeklerinden ayrı düşünülebilir. Hele de sanatın ekmek-su gibi günlük ihtiyaç haline gelmemiş olduğu memleketimizde, en basit düzenlemeler bile tiyatroyu etkiliyor. Bu koşullarda insanların en çabuk vazgeçtikleri şey, sanat oluyor. Bir örnek vereyim: Şişli-Taksim arasındaki yol tamiri tam bir yıl sürdü. Ekonomik kriz insanımızı boğuyor, bir de kazı, kazı.. Geçen sezon aylarca açamadık tiyatroyu. Derdimizi anlatabileceğimiz bir merci bile bulamadık. Sezon başı da seçimler var. Tiyatro seyircisi gene yok. İşte, böyle başa böyle tarak. Gene de en önemlisi sanatın umut olduğuna inanmak. Ben inanıyorum.

GAZANFER ÖZCAN
'Ne kadar ekmek, o kadar köfte'

Türk tiyatrosunun şu an birçok eksiği var. Bunlar içinde eleştirmen eksikliği çok önemli. Önceki yıllarda tiyatro eleştirmenleri tiyatro bilgisi olan, hatta bazıları oyuncu kökenli insanlardı. Oyunları izleyip yaptıkları değerlendirmelerde bize yön verir, gençlere ışık olurlardı. 15-20 kişi gelip oyunu izler, değerlendirmelerini gazetelerde halkla paylaşırlardı. Benim gençlik yıllarımda tiyotro eleştirmeni olarak adeta bir ordu vardı. Bugün piyasada bu insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda. Sayıları 80'lerden ve özellikle 1990'lardan sonra giderek azaldı. Eleştirmen eksikliği, şimdi tiyatromuzun en önemli sorunlarından biri haline geldi. Türk tiyatrosu onlardan sonra kan kaybetmeye devam ediyor.

KENAN IŞIK
Eleştirmenler halkın dilini unuttu

Tiyatro Türkiye'de son yıllarda zamana ayak uyduramadı ve değerini yitirdi. Maalesef mevcut sistemi yermek yerine destekledi. Eleştirmenler ise bu durumu seyretmekle kalmayıp, dışardan getirdikleri değerleri tiyatromuza empoze ettiler. Türk eleştirmenleri Batı'da bir oyunu izleyip, ülkemizde ona göre değerlendirmede bulundular. Batılı taklit piyeslere eleştirmenlerimiz prim verdiler, bizden değerler yerildi. Halbuki uluslararası normlarda da yerel değerlerin, dışarı ile özgün bir bütün oluşturması vardır. Eleştirmenlerimiz bu gerçeği yok saydılar. Benim Batı tarzı eserlerim eleştirmenlerden olumlu notlar aldı, hatta bu insanlar bana ödül bile verdiler. Beni daha önce omuzlarda taşıyanlar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'unu oynayınca, beni reddettiler. Onlara göre Ahmet Hamdi Tanpınar'ın modası geçmişti, Nazım oynamalıydım. Eleştirmenlerimiz kendi değerlerini, Türk tiyatrosunun kendi cazibesini görmezden geldiler. Ne sanatçılar olarak biz, ne de eleştirmenlerimiz halkın dilinden konuşabildik. Böylece Türk tiyatrosu bu haketmediği noktaya ulaştı. Başka bir problem de, eleştirmenlerin bir yerden sonra taraf tutar olması. Bazı değerli sanatçılar eleştirmenlerce görmezden gelindi, bazıları tukaka sayıldı. Eleştirmenlik, bir yerden sonra ahbap çavuşlukla yürümeye başladı. Sonuçta Türk tiyatrosunun bu noktaya gerilemesinde oyuncular ve onların bu Batı hayranlığını görmezden gelen, hatta teşvik eden eleştirmenler olarak, ortak bir suça sahibiz.

  • ÖMER ÇAKKAL

  •  
    Umuda koşu belgesellerde
    Göçle birlikte gelen umut, düş kırıklıkları, ödenen bedeller ve 'Alamancı' kavramının ortaya çıkışını anlatan belgeseller Cep Sineması'nda.
    İzmir Senfoni İtalya yolcusu
    İzmir Devlet Senfoni Orkestrası (İZDSO), Uygarlıklar Beşiği Türkiye 2002 Kültür ve Sanat Şöleni kapsamında İtalya'nın Roma ve Napoli kentlerinde 4 konser verecek. İZDSO Müdürü Kenan Gökkaya, Roma'da ünlü Tivoli Antik kentinde Villa Adriana'da Festival Euro Mediteraneo çerçevesinde 1 ve 2 Ağustos tarihlerinde kapanış konserlerini vereceklerini söyledi. Gökkaya orkestranın Köçekçe, Titan adlı eserleri çalacağını da dile getirdi.
    Altın Portakal Behlül Dal'ı anıyor
    Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin kurucularından, isim babası olan ve hayatını kaybeden sinema yönetmeni Behlül Dal anısına, 39. Altın Portakal Film Festivali bünyesinde bir anma programı düzenlenecek. Anma programında, AÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Seçim ve ekibinin Behlül Dal'la yapmış olduğu 10 dakikalık "Haber- Röportaj" ve Mehmet Güleryüz'ün yönettiği 15 dakikalık Behlül Dal belgeseli gösterilecek.
    1 Ağustos 2002
    Perşembe
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED