T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seçim kararı mı önemli halkın iradesi mi ?

Türkiye'nin bir erken seçime gidiyor olması bir tıkanıklığın ifadesi. Erken seçime, ülkenin birikmiş sorunlarını çözecek yeni bir Meclis, yeni bir hükümet seçmek için gidiliyor.

Peki bu seçim, Türkiye'nin birikmiş sorunlarının çözümünü sağlayabilecek bir irade çıkartabilecek mi?

Türkiye erken seçimi, Kemal Derviş'in katılma ihtimali olan partileri konuşadursun dünya basını işin özünü tartışıyor.

Seçim sonucunda ortaya çıkacak seçmen iradesinin ülke yönetimine yansıyıp yansıyamayacağı tartışılıyor.

Daha açık bir deyişle, Türkiye'de milli iradenin de üzerinde duran güçlerin, sandıktan çıkacak sonuçlara ne ölçüde saygılı olacaklarına ilişkin analizler yayınlanıyor.

Seçim sonucunda ortaya çıkan seçmen, yani vatandaş iradesinin, ülkenin yönetiminde söz sahibi olup olamayacağına ilişkin tartışmalar günümüzde hangi ülkeler için yapılıyor?

Demokrasinin geçerli olmadığı, halk iradesinin üzerinde başka güçlerin, iradelerin söz sahibi olduğu rejimler için.

Bunlar baskı rejimleri, dikta rejimleri, yarı askeri rejimler olarak adlandırılıyor.

Ne yazık ki Türkiye de bu ülkeler arasında zikrediliyor.

Açın Avrupa ve ABD medyasında çıkan yazı ve yorumları bir okuyun.

Türkiye'nin siyasi durumu ve son gelişmeler üzerine yazı yazan her kalem erbabı, Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Halkın Demokrasi Partisi'nin (HADEP) seçimde başarılı olmaları durumunda askerlerin ne yapabileceklerini tartışıyor.

Yapılan her kamuoyu yoklamasında, seçmenlerin yaklaşık yarısının kararsız olduğu görünen bir ortamda AKP ve HADEP'in seçmen tabanının kararlılığına ilişkin işaretler alınıyor.

Seçmenlerin yaklaşık yüzde 20'sinin AKP'ye, yüzde 10'unun da HADEP'e oy vereceği sanılıyor.

Kuşkusuz bu oranlar değişebilir. AKP beklenenin üzerinde oy da alabilir.

Nerden bakılırsa bakılsın bu iki partinin oyları, genel seçmen sayısının üçte birinden fazlası anlamına geliyor.

Bu oy oranı, bir anlamda en azından AKP'nin iktidara yükselmesine yetebilir.

Kafaları oldum olası demokrasiye basmayan bazı çevreler ve onların medyadaki uzantıları böyle bir ihtimale, 'dehşet senaryosu' adını veriyor.

Burada temel sorun, belli çevreler tarafından kamuoyuna sürekli 'İslamcı parti' imajı ile sunulmaya çalışılan AKP ve onun lideri Tayyip Erdoğan'a iktidar fırsatı verilip verilmeyeceği.

Tartışılan aslında bu…

Ülke dışında yapılan yorumlar bir yana…

Bizzat Başbakan Ecevit, geçtiğimiz hafta üst üste yaptığı açıklamalarla bu konuyu dile getirerek belli odakların yaratmak istedikleri tereddütü ve salmaya çalıştıkları korku havasını çirkin bir şekilde dile getirdi.

Ecevit, AKP ve HADEP'in son zamanlarda çok güçlendiklerini ve seçimlerden başarılı sonuçlarla çıkacaklarının anlaşıldığını belirtiyor. İşi, bu iki partinin şeriatçı ve bölücü akımların temsilcileri olduğunu söylemeye kadar vardırıyor.

Ülkenin başbakanı olacak kişi, hukuka falan boşverip, bir yandan bu iki partiye oy vermeyi düşünen seçmenleri korkutmaya ve onların önüne kesmeye çalışıyor.

Bir yandan da bu iki partiyi, Türkiye'deki parti kapatma mekanizmasını harekete geçiren belli odaklara hedef gösteriyor.

Bu sözler, Türkiye'nin dünya demokrasi liginde neden düşme hattında olduğunun da açık bir ifadesi.

Tartışılan konuya bakın:

Halkın oyunu alıp parlamentoya seçilen partilerin devletin içindeki bazı odaklar tarafından tanınıp tanınmayacağı, bu odakların bu partilere ülkeyi yönetme izni verip vermeyeceği ve siyaset yapıp yapamayacakları konuşuluyor. İyi mi?

Bunun ötesinde, Türkiye'de göstermelik olarak çok sayıda siyasi parti bulunsa ne olur? Bu partiler göstermelik olarak seçimlere katılsalar ne olur? Bunların bazıları seçimlerde başarılı olsalar ne olur ?

Bu şartlarda ne değişir?

O nedenle bu seçim ve önümüzdeki birkaç seçim daha Türkiye'nin bu önemli meselesini çözmeye yetmez.

Sorun, Türkiye'nin gerçek bir demokratik yönetime kavuşması sorunu.

Silahlı bürokrasinin rejim üzerindeki etkisi azaltılıp, seçmenin gerçek iradesi ülke yönetimine yansımadan Türkiye'de ne krizler biter ne de Türkiye güçlü bir dünya ülkesi olur.

O zamana kadar 'hasta adam' muamelesi görecek olan Türkiye'de her seçim öncesinde aynı tartışma yaşanır:

"Ordu, rejim karşıtı olarak gördüğü partilere izin verir mi vermez mi?"

Halkın, kendi iradesi üzerindeki bu ipoteğe "dur" diyeceği güne kadar aynı tartışmayı yaşayacağız.

Halkın yüzde 50'sinin günün birinde bu oyuna "dur" dediğini düşünün.

İşte, 'o yol ayrımı'na kadar Türkiye'nin çok daha fazla seçim yapması gerekiyor.

O nedenle, göstermelik olsun olmasın daha çok seçim…

Böylece milli irade daha fazla egzersiz yapma imkanı bulur.

Despotik ve anti-demokratik anlayışları altetmek için çok çalışmak gerekiyor.


1 Ağustos 2002
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED