T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Demokrasi korkusu ve erken genel seçim

Türkiye'nin artık koşar adım erken genel seçimlere gittiği açık. Bu genel seçimlerin ülkemizin beklediği dinamizmi ve dönüşümü sağlayıp sağlayamayacağını şimdiden kestirmek elbette ki zor. Ama en azından herkesin ortak beklentisi ve umudunun bu yönde olduğunda şüphe yok.

Bu seçimler vesilesiyle Türkiye'de şimdiye kadar yapılan seçimlere baktığımızda son derece ilgi çekici ve öğretici bir tablo ortaya çıkıyor. Çok partili düzene geçildikten bu yana on üç genel seçim yapılmıştır. 1980 öncesindekilerden sadece 1957 genel seçimleri normal süresinden bir yıl erkene alınan seçimlerdir. Bunun dışındaki 1950, 1954, 1961, 1965, 1969, 1973, 1977 genel seçimleri normal süreleri içerisinde yapılan seçimlerdir. Demek ki Türk siyasetinde seçimlerin genellikle normal vaktinde yapılması genel bir eğilimdir.

1980 sonrasında ise bu eğilimin ortadan kalktığı ve hiçbir seçimin yasal süresi içinde yapılamadığını gözlemekteyiz. Daha doğrusu gelenek yasaya rağmen sürmüştür!

12 Eylül rejimi seçim sisteminde radikal değişikler yaptı

Hatırlatmaya gerek yok ki 1982 anayasası ve anayasaya göre çıkarılan milletvekili seçimi ve siyasal partiler yasaları Türkiye'nin seçim sisteminde radikal denebilecek değişiklikler yapmıştır. Bu değişikliklerin başında seçim dönemini dört yıldan beş yıla çıkarması olmuştur. O güne kadar dört yılda bir yapılan seçimlerin beş yılda bir yapılması benimsenmiştir. Bunun dışında anayasa milletvekili sayısını 400'le sınırlamış (daha sonra bu değiştirilmiştir), seçimlerde ülke ve seçim çevresi barajlarını getirmiş, eski siyasilere siyasi yasaklar getirilmiş, seçmenlerin sandık başına gidip oy kullanmaları yasal bir zorunluluk addedilmiş, partilerin sorumlulukları artırılmış ve her bakımdan yeni bir dönem başlatılmıştır.

Fakat bu yeni düzenlemeler toplumsal yapıdan, ülkenin geleneklerinden, toplumun beklentilerinden o kadar uzak ve kopuk olmuştur ki 1983'ten bu yana nerede ise her seçim öncesinde seçim ve siyasal partiler kanununda çeşitli değişikliklere gidilmiş yahut gidilmesi yönünde yoğun tartışmalar yaşanmıştır, yaşanmaktadır.

Seçimlerin hiç biri zamanında yapılmadı

1980'den bu yana beş genel seçim yapılmıştır. Şimdi altıncısına gitmekteyiz. Bu seçimlerin hiç biri yasal zamanında yapılmamıştır. 1983 genel seçimlerini ayrı tutacak olursak 1987, 1991, 1995 ve 1999 genel seçimleri birer yıl erkene alınarak yapılmıştır. Şimdi de 2004 genel seçimlerinin normal döneminden iki yıl erken yapılmakta olduğunu not edelim.

Peki burada bir yanlış yok mu?

Olmaz olur mu? Ya anayasanın belirlediği beş yılda bir yapılması esası yanlıştır, yahut da devamlı erkene alınması yanlıştır.

Türkiye siyasetinin bir türlü önemini anlamadığı en önemli olgu, bir toplumun siyasi geleneklerinin sistemin işleyişindeki rolüdür. Türkiye'de seçimlerin dört yılda bir yapılması geleneği oluşmuş, benimsenmiş ve giderek kurumsallaşmışken bunu hiçbir makul gerekçesi olmadan değiştirir ve beş yıla çıkarırsanız uygulamakta zorlanırsınız. İşte ortadaki durum bunu doğruluyor. Anayasanın ilgili hükmüne rağmen (Madde: 77) seçimler 80 öncesinde olduğu gibi dört yılda bir yapılmak durumunda kalınıyor.

Seçim sistemi devamlı tartışılıyor

Dikkat çekilmesi gereken bir başka husus ise 1983'ten bu yana nerede ise her seçim öncesinde seçim yasalarının tartışılması ve çoğu kez de bazı değişikliklerin yapılmasıdır. Bir ülke düşünün ki yirmi yıldır seçim sistemini, yasalarını ve uygulamalarını tartışmaktadır ve bir türlü toplumca benimsenen bir sistem ve yöntemi yerleştirememektedir. Bu olacak şey değil, ama burası Türkiye, burada her şey oluyor.

Seçim sistemi ve yasalar 1980'den önce de tartışılıyordu. Ama herhalde bu kadar değildi. 1961 anayasasının uygulandığı dönemde en önemli değişiklik 1965 seçimlerine gidilirken Adalet Partisinin önünü kesmek için darbecilerin telkinleriyle getirilen milli bakiye sistemi ile Senato seçimlerinde çoğunluk sisteminin kaldırılıp nispî temsil sisteminin getirilmiş olmasıdır. Buna rağmen Adalet Partisi tek başına iktidara gelince kendisine karşı bir tuzak olarak düşünülen milli bakiye sistemini kaldırmakta tereddüt etmemiştir.

Dikkat edilirse hep belli partilerin ve toplum kesimlerinin iktidara güçlü şekilde gelmelerini engellemek için bir takım düzenlemeler yoluna gidiliyor. Devamlı halkın temsilcilerinden, gücünden ve demokrasiden korkuluyor.

Bugünlerde Başbakan Ecevit'in konuşmaları demokrasiden korktuğunun açık delili değil mi? Yine DYP lideri Çiller, iki turlu çoğunluk sistemini belli kesimlerin önünü kesmek için önermiyor mu?

Sorun siyaset kurumunda belli roller üstlenmiş temsilcilerin veya devlet seçkinlerinin güçlü iktidarlardan, halkın güçlü şekilde meclise gelmesinden ve belli kesimlerin etkinliklerini artırmalarından korkmalarıdır. Yani demokrasi söylemine rağmen demokrasiden korkmaları, onları seçimler üzerinde oynamalara götürüyor.


1 Ağustos 2002
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED