|
|
Sol dizayn karşısında siyaset
Türkiye'deki siyasi tabloya bakarak 'siyasetin siyasetsizleşmesi'nden başka durumu daha iyi açıklayacak bir ifade bulmak zor. Seçime giden bir memlekette hala kimin nerede durduğu, neyi savunduğu, kimin diğerinden farkının ne olduğu bile belli değil. Büyük gürültülerle oluş/turul/an Yeni Oluşum bile hala merkez sol mu, demokratik sol mu olması gerektiği tartışılıyor. Sanki manavdan meyve seçer gibi ideoloji ısmarlanıyor. Sosyolojik varlık alanları açısından birbirine zıt görünen partilerin neden ayrı parti olduklarını bile izah etmek mümkün değil. Merkezin doldurulamamış olmasından ya da merkezi istenmeyen unsurlara kaptırmaktan endişe duyan seçkinlerle, merkeze göz diken "istenmeyen"lerin siyasi görüşleri arasında fark ortadan kalkmış görünüyor. Bu durum siyasetin siyasetsizleştirilmesi tanımına tamı tamına denk düşüyor. Muhalefetin, merkez partilerinin, sistem dışı sayılan istenmezlerin savundukları arasında hiçbir fark kalmamışsa iktidar mücadelesi bir aşiret siyasetine indirgenmiş demektir. Medyatik imajlarla solun cazibe merkezi haline getirilme gayretleri hala karşılık bulmuş değil. Oysa Türkiye'de siyasetin yeniden dizaynı merkeze yaslanmış liberal sol eliyle yapılması öngörülmüştü. Bu merkez sol vurgusunun öne çıkmasında 28 Şubat sonrası Türk siyasetini belirleyen faktörlerle (bunlara pozitif etki anlamında 'dinamik'ler demek mümkün değil) ve küresel etkiler/eğilmler belirleyici oldu. 80 sonrası Özal eliyle merkez sağ rengi belirleyici olan siyaset dizaynı, yeni dönemde sol bir renk taşıması öngörülmektedir. Derviş, tam bu noktada, gerek Türkiye'nin uluslararası ekonomik politikalarının ve dengelerin, gerek merkez siyasetin yönünün nereyi gösterdiğini açık etmesi bakımından önemli bir göstergedir. 80 sonrası Özal, muhafazakar sag bir siyasetle Türkiye üzerindeki uluslararası projeleri garantiye alırken iç politikayı da bu ilişki ve projelere uygun hale getirmişti. Sonuçta muhafazakar sag dizayn projesiydi. Derviş ise Türkiye'ye biçilen küresel (bu sefer uluslararası değil küresel dememiz gerekiyor) rolün iç politikaya yansıyan yüzü olarak sahneye çıkmaktadır. Ve siyasetin dizaynına ilişkin liberal-sol bir proje devreye sokulmuştur. Ne var ki, Türk siyasetinin kendine özgü kurgu bozan yapısı bir kez daha devreye girdi. Siyasetin sosyolojisi merkez projelerle kan uyuşmazlığı gösterdi. Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken husus; Ak Parti'nin yükselişinde, ideolojik değil ama sosyolojik olarak kurgu bozan unsurlar devreye girdi. Bu sosyolojik tepkiyi herkesten önce Ak Parti yöneticilerini iyi okuması gerekir. Ne var ki, AK Parti'nin seçkinlerce sistem dışı sayılması ile sosyolojik yapısı örtüşürken; paradoksal biçimde partinin ideolojik görüntüsü kendi sosyolojisi ile çelişmektedir. Yani aslında bu partinin gittikçe azalsa bile meşruiyeti üzerinde yapılan spekülasyonlar ideolojisinden çok sosyolojisinden kaynaklanmaktadır. Partinin yöneticileri bilinçli biçimde merkez parti olma vurgusunu sürekli işlerken kendi sosyolojileri ile çelişen bir ideoloji sergilemektedirler. Sosyolojisi ile çelişen ideolojiye rağmen belli bir ilginin var olmasını izlenen siyasetten mi yoksa hiçbir şey söylemeseler bile yöneticilerinin sosyolojik ve ideolojik geçmişlerinde mi aramak gerekir? Hatta kendileri ister farkında olsunlar ister olmasınlar önüne set çektikleri ideolojik geçmişlerinden beslendikleri rahatlıkla söylenebilir. Merkezin bu denli siyasetsizleştiği, parti ideolojilerinin manav tezgahından meyve seçer gibi belirlendiği bir siyaset ortamında ortaya çıkan tehlikeli sonuç, Türkiye'nin gelecek ufkunun kalmaması/karartılmasıdır. Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde post-modern darbe sonrası süreçte iç ve dış faktörlerin sankronize biçimde siyaseti şekillendirmesinin belirleyici rol oynadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Türk siyasetinde, sadece iktidar ve muhalefetin değil yönetici seçkinlerce meşruiyeti tartışılan, sistem dışı görülen siyasi aktörler arasında bile ideolojik ayrımın kalmadığı bir dönem olmamıştır. Türkiye'nin geleceğine ilişkin olarak, MHP'nin statüko kaygılarından kaynaklanan farklılığının dışında, alternatif bir program teklif eden parti var mı? Yeni oluşum artı CHP artı Derviş politikaları ile merkez solda ya da merkez sağda durduğunu söyleyen partilerin teklifleri, temel politikaları arasında fark gören varsa izah etsin. Ve bir de bunun Türkiye'nin geleceği açısından ne anlam ifade ettiğini düşünsün. Kelimenin her anlamıyla marjinal sayılmayı göze alacak siyasi söyleme en çok ihtiyaç duyulan bir dönemi yaşıyor Türkiye. Yeni bir siyaset dili geliştirerek ufuk açıcı politikalara ihtiyaç var. Bu durum, sadece Türkiye'nin değil bölgesinin ve İslam aleminin geleceği ile de yakından ilgili, hayati bir süreçtir. Böylesi bir siyaset dili geliştirebilen, siyaset üretebilen aktörlerin içeriksizleşmiş merkez siyaseti etkileme, meşru dinamikleri harekete geçirerek siyaset boşluğunu doldurma imkanları her zamankinden daha mümkündür.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |