|
|
'Ana Haber'e karşı 'Derin Haber' farkı
Enformasyon çağında haber bombardımanı altında kalan insanların kafalarının karışık olduğunu belirten Haluk Şahin, "Derin Haber"in bombardıman karşısında sersemleyen izleyiciye iyi geleceğini düşünüyor.
Tartışma programlarının 'konuşan Türkiye' özlemini gerçekleştirmedeki rolleri ve demokrasiye katkıları yadsınamaz. Ancak son zamanlarda bazı tartışma programları verimli bir tartışma programı olmak bir yana, çoğu zaman ağız dalaşına dönüşen kavgalarla ratinglerini koruma yoluna gitti. TV haberciliğinin duayenlerinden Prof. Haluk Şahin de bu programların işlevine olumlu bakıyor. 90'lı yıllarda toplumun zihninin açılmasında çok önemli bir rol oynadığını, halkın bilgilenmesine yarayan çok iyi programların yapıldığını hatırlatıyor Haluk Şahin. Ancak, son dönemlerde tartışma programlarının da sansasyona kaydığını, içeriğin ikinci plana itildiğini, biçimin ön plana çıkarıldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Bir konuyu adım adım dört boyutuyla açmak yerine, daracık çekişme alanları bir kavga vesilesi haline getirilerek gürültülü bir şekilde seyircinin önünde konuşulması ön plana geçti. Alkışlanan ve alkışlanmayan konuşmacılar dönemine girildi, sarı kart, kırmızı kartlar çıktı. Tartışma, insanların anlaşma amacından uzaklaştırılıp dövüşme vesilesi haline dönüştürüldü. Tartışma programı yöneticileri kendilerini karınca dövüştüren cazgırlar gibi görmeye başladı. Ortak uzlaşma zeminleri aramak yerine tarafların pozisyonları keskin hale dönüştürüldü." Haber bültenleri yamyam oldu 8 yıl süreyle Arena'nın editörlüğünü yapan ve Arena'yı Arena yapan isim olarak bilinen Haluk Şahin, son zamanlarda doğru düzgün haber araştırma programı yapılamamasının nedeni olarak da ana haber bültenlerini gösteriyor ve ilginç bir benzetme yapıyor: "Ana haber bültenleri, diğer tür programları yiyen yamyamlar haline dönüştüler. Bültenler o kadar uzadı, o kadar kendi tanımlarının dışındaki konulara el atar hale geldi ki, diğer konulara hayat alanı kalmadı. Mülakat, hayvanlarla ilgili haberler, tartışma programları ana haber bültenlerinin içinde yer aldı. Ana haber programları emperyalist bir şekilde yayılarak diğer program türlerinin egemenlik alanlarını eline geçirdi. Böylece araştırma programlarının toplum gözündeki cazibesi azaldı." Günümüzde hem yazılı, hem de görsel basında gerçek anlamıyla araştırmacı habercilik yapılmadığını kaydeden Haluk Şahin, bugün araştırmacı haber diye bizlere sunulan haberlerin büyük bir çoğunluğunun bürokratlar tarafından sızdırılmış belgelere ve bir takım garibanların teşhirine dayandığını söylüyor. Son iki haftadır Ateş Hattı'nda yaşananlarla tartışma konusu olan Muhtar'ın, kendine özgü bir habercilik tarzı ortaya koyduğunu belirten Haluk Şahin, Muhtar'ın haber bültenlerinde, "haber"in geri plana düşerek, "eğlendiricilik"in ön plana çıktığını, bunu da herkesin gördüğünü söylüyor. Şahin, Muhtar'ın bültenini evrensel ölçüler içinde bir ana haber bülteni tanımlaması içine sokmamak gerektiğini, onun tanımının farklı olması gerektiğini kaydediyor. HABERİN SINIRLARI Halen İst. Bilgi Ün.de iletişim dersleri veren Prof. Haluk Şahin, tv8'de ilk bölümü geçtiğimiz hafta yayınlanan, manşetteki bir haberi ele alıp derinlemesine inceleyen 'Derin Haber'i sunuyor. Şahin'in bu akşam ele alacağı konuysa, haberin sınırları... Neyin haber ve kimin haberci olduğu -Reha Muhtar ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un 'gazetecilerin kendisinden sarı zarf içinde ücret aldığını' söylemesiyle- tekrar gündeme geldiği için, haberin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tartışılıyor. Programa Nuri Kayış, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ve Medyakronik yöneticisi Alper Görmüş katılıyor. SEYRİ ŞAHANE Kanal D'ye bir "Çağrı" Yılmaz Yıldız'dan bir ekran notu daha: "Birileri Kanal D'ye Allah rızası için şu Çağrı filminin montajcı eli değmemiş orjinal bir kasetini versin. Her yıl Ramazan'la birlikte dindar insanları hatırlayan Kanal D, bunu bile eline yüzüne bulaştırıyor. Kanalda ramazan komedisi önce Çağrı filminin ikişer dakikalık bölümler halinde her gün yayınlanması ile başladı. 3.5 saatlik filmi ikişer dakikalık bölümlerle nasıl 30 güne sıdırdıklarını bir türlü aklım almıyor. Aklımın almadığı diğer bir şey de Kanal D'nin, bu montajlı filmi Kadir gecesi gibi belli günlerde tek seferde veya iki parça halinde yayınlaması. Geçen yıl Ramazan ayında da aynı şeye şahit olmuş, yine bu sütünlarda yazmıştım. Fakat, filmin cömertçe makaslanması bir yana, müslümanların Medine'ye hicret ettikten sonra Mekke'de zulüm görmelerini izlemek artık dayanılmaz oluyor. Öyle ki ben bile kendi hafızamdan şüphe eder duruma geldim(!) 'Acaba' diyorum, 'ben mi filmi yanlış hatırlıyorum, yoksa müslümanlara gerçekten Medine'ye hicret ettikten sonra mı Mekke'de işkence yapılmıştı?..' Yok, yok yanlış hatırlamıyorum. Herşey Kanal D'nin, iki yıl önce Çağrı'yı makaslayarak yayınlaması ile başladı. Sonra bu parçalar, mantığı tatile çıkmış birileri tarafından birleştirilmiş olacak ki, ortaya çıkan yamama filmde tarih ve olaylar birbirine karıştı. Tam zigzag... Peygamberin Medine'ye hicretinden sonra, Mekke'deki zulüm yılları gösteriliyor. Pes doğrusu..."
|
|
|